KIŞ, KAR VE KOMŞULUK GELENEĞİ

Çocukken, dört mevsimi ocak ayından başlatarak kurgulardım, ortaya bir çarpıklık çıkardı. Yıllar sonra, kışın ocak ayından değil, aralık ayından itibaren başladığını öğrendim. Çarpıklık kayboldu, aylar yerli yerine oturdu. Bir şey daha öğrendim. Kışın yüzü soğuktur ama ruhu sıcaktır. Sıcaklığı sağlayan da anılardır.

Mehmet Süreyya yazmış: “Bir vakitlerdi radyo kışları / Perdeler basma / Saç soba çıtırdar / Ay yalnayak sularda / Kar değil hüzün yağardı ....” Kar konusunu bir yana bırakalım. O, musikisiyle, tipisiyle, başlı başına ele alınacak bir konu, bir şiir. Biz şimdi çıtır çıtır saç sobanın yanında ısınalım. Üzerinde fokurdayan çaydanlığı dinlerken, Beşir Ayvazoğlu’nun “Çerkez’in Kahvede Bir Kış Gecesi”ni hatırlayalım:

... Ortada nar gibi kızarmış ördek soba / çerkez emmi'den evvela / sıcacık bir 'buyrunuz' / çaylar mı? tavşan / kanı, şâhâne / çerkez'in bir kahvesi var / altı kaval üstü şeşâne ...

Ahmet Kutsi Tecer’in “Kış Düşünceleri” hiç de sıcak değil: “Yaşamak diyordum, yaşamak ne hoş! / Hele bir gelmesin n'olurdu bu kış. / Nerde o kahkaha, o ses, o alkış / Şimdi yerini aldı düşünceler...” diyor.

Bir başka düşünce şöyle: “Kış, mevsimlerin en merhametlisidir. Evin, sarılmanın, sarınmanın, sarmalanmanın, uzun çayların, derinlemesine yemeklerin, karşılaşmaların değil buluşmaların, sıcak olan her şeye doğru neşeyle yönelmenin, böylece hep beraber ılımanın mevsimi...

Düşünce mi istediniz, haydi buyurunuz buradan: Biraz gelenek ve göreneklerimize bakarsanız, yollarda çıplak ayaklı çocuklar görüp en yakın dükkândan ona ayakkabı almanın, sokağın ucundaki yaşlı kadına, utandırmadan nasıl odun parası vereceğini, düşünmenin mevsimi...

Hâsılı kış; mevsimlerin en ince düşündürenidir.

Kışın doğa kendiyle halleşir. Bir dinlenme, düşünme ve yenilenme sürecidir. Benliğimizle yüzleşme, gönül iç kapılarının açılıp duyguları önümüze dökme, yaraları iyileştirme, acıları dindirme demidir.

Bu iyimserlikle Ahmet Hamdi Tanpınar’ın “Kış Bahçesi”ni gözümüzün önüne getirelim:

Ne güzeldi o kış bahçesinde / Güllerin çok derinlerde çalışan uykusu / Sana bir bahar hazırlamak için. / Dallar, filizler, eski masal dilberleri gibi / Hüzne ve hülyaya gömülmüş / Doğmamış çocuklara / Ninni söylüyorlardı sanki... / Ana rahmi gibi sıcak ve yüklü idi hava / İyi mayalanmış hamur gibi / Gizli nabızlarla atıyordu toprak

Romancılarımız kıştan çok sonbaharı sevmişler, kapsamlı anlatımlarla konu edinmişler. Ama şairler öyle değiller.

En bedbin şairin bile ufkunda bir aydınlık, bir ümit, bir teselli vardır. Onun için şiir hayatın kendisidir.

Geliniz şimdi de Faruk Nafiz Çamlıbel’in Kış Bahçeleri’nde bir gezinelim:

“Dinmiş denizin şarkısı, rüzgâr uyumakta,

Rıhtım boyu sonsuz bir üzüntüyle karaltı

Körfez düşünür, Kanlıca mahzundur uzakta,

Mazi gibi sislenmiş Emirgan Çınaraltı.

Can verdi kışın sunduğu taslarla zehirden

Her gonca kızıl bir gül açarken yolumuzda,

Üstündeki son dallar ağarmış diye birden

Pas tuttu nihayet suların rengi havuzda.

Yerlerde gezen hatıralar var korulukta;

Yapraklar, atılmış nice mektuplara eştir.

Mehtaba çalan sapsarı benziyle ufukta,

Binlerce dalın verdiği tek meyve güneştir.

İçlenme tabiattaki yekpare kederden,

Yas tutma dağılmış diye kuşlarla çiçekler.

Onlar dönecektir yine gittikleri yerden,

Onlarla giden günlerimiz dönmeyecekler.

Şiirimizde kışa, servet-i fünun bakış açısıyla değil de, Anadolu insanımızın gözüyle bakınca, karanlık tabloların silindiğini, ev hayatının, komşuluk ilişkilerinin, gelenekleri yaşama güzelliğinin, huzurunun, kış aylarında taçlandığını görüyoruz.

Tarlasında, bahçesinde baharda yazda döktüğü terin karşılığını sonbaharda alan halkımız, kış günlerinde de emeklerinin sefasını sürmüşler.

Uzun kış gecelerinde, komşularıyla, akrabalarıyla, meslektaşlarıyla, yaşıtlarıyla sıra gezmelerinde, köy odalarında, saz, cümbüş, meydan, büryan, yaren muhabbetleriyle, tel helva, arabaşı ziyafetleriyle, komşuluk ve ahbaplığın maddi sınırlarını aşan bir sevgi ve bağlılık töresi oluşturmuşlar.

Yetişkin kızlar, delikanlılar ayrı yerlerde ferfene toplantıları yapmışlar. Bu toplantılar birer hayat okulu olmuş.

Sevgili dostlar sanıyorum bana "bir kar kış tutturdun gidiyorsun. Kabak tadı verdiğinin farkında değil misin?" diyorsunuz.

Kabağın kilosu on beş liraya çıkmış, bundan güzel ikram olur mu desem, "Zemheride kabakla ne işin var? Bak karnabahar var. Ye de bahar bir an önce doğu versin," diyeceksiniz.

Neyse, "yarın, son kış yazım" diyeyim de bu iş kapansın.

Önceki ve Sonraki Yazılar