Gülay Sormageç

Gülay Sormageç

KIYAMET Mİ?

Kıyamet mi, ihanet mi? Sözün bittiği yerdeyiz. Hani deli sorular cirit atar ya zihninde, bir alev topu yanar ya yüreğinde! Her zerrende hissedersin sancıyı, yazmak istersin kalem kırılır, söylemek istersin kelimeler boğulur!

Yanıyor ülkem, yanıyor ciğerlerimiz, geleceğimiz, varlığımız yanıyor. Dil, ağız bilmez börtü, böcek yandı. Feryatları  arş-ı âlâyı sardı. Alevler içinde dağ, taş, orman küle döndü, hüzne boyandı. Günlerdir yangın haberleri…

Sordum kendi kendime kıyamet mi, ihanet mi?

Kur’ân, bütün kâinata şefkat nazarıyla bakmamızı öğütler.

“Hâkimiyeti ele aldığında ise ülkede bozgunculuk çıkarıp ürünleri ve nesilleri yok etmeye çalışır. Allah bozgunculuğu sevmez.” (Bakara/205)

“İnsanların elleriyle yapıp ettikleri yüzünden, karada ve denizde fesat, olumsuzluk çıktı. Belki dönerler diye (Allah) onlara yaptıklarının bir kısmını tattırıyor” ( Rûm/ 41).

Habib-i Kibriya efendimizin, ağaç dikme ve çevreyi yeşillendirme konusunda teşvikleri ve uygulamalarına bir göz atalım mı?

“Kıyametin kopacağını bilseniz bile elinizdeki fidanı dikiniz.”

''Müslümanlardan bir kimse bir ağaç dikerse o ağaçtan yenen mahsul mutlaka onun için sadakadır. Yine o ağaçtan alınan meyve de onun için sadakadır. Vahşi hayvanların yediği de sadakadır. Kuşların yediği de sadakadır. Herkesin ondan yiyip eksilttiği mahsul de onu dikene ait bir sadakadır."

“Müslüman bir kişi bir ağaç diker de ondan insan, hayvan veya kuş yerse, bu yenen şey kıyamet gününe kadar o Müslüman için sadaka olur.”

"Kim bir ağaç dikerse onun için ağaçtan hâsıl olan ürün kadar Allah sevap yazar."

Rahmet peygamberinin varlığa rahmet nazarıyla bakması, şefkat eliyle dokunmasının tezahürü ağaçlandırma, yeşili koruma, mahrem ilen ederek dokunulmazlığını sağlamayla zirveye ulaştırmıştır. Harem bölgesi böyledir. İbrahim peygamberin sünneti olarak; otlarının yolunması, ağaçların kesilmesi, hayvanlarının avlanması yasak olan harem bölgesinin bu özelliğini Mekke’nin fethi ardından kıyamete kadar baki olacağı ilan edilmiştir. Buna ilaveten hicreti müteakip benzer bir korunaklı bölgeyi Medine’de tahakkuk ettirmek isteyen Hz. Peygamber bu maksatla Taif dönüşü; “Ey Rabbim! İbrahim Mekke’yi korunaklı bölge ilan etmişti, ben de Medine’nin iki kayalık arası kısmını korunaklı bölge ilan ediyorum. Onun ağaçları kesilmez, otu yolunmaz, hayvanları ürkütülmez,”

Çünkü inanan insanın varlıklarla ilişkisi gönülden kopup gelmelidir. Tıpkı ibadet gibi, gönülden, riyasız, çıkarsız, “ Bir” olana muhabbetin gereği gönülden kopmalı ve coşmalıdır.
“Dağlar ile, taşlar ile çağırayım Mevlam seni
Seherlerde kuşlar ile, çağırayım Mevlam seni
Sular dibinde mahi ile, sahralarda ahu ile
Abdal olup "Ya Hu" ile, çağırayım Mevlam seni

Yunus okur diller ile, ol kumru bülbüller ile
Hakkı seven kullar ile, çağırayım Mevlam seni”

Yunusça çağlayan dil ve gönül ile olmalıdır. Kalp, dış dünyadaki varlıklara ne kadar sevgi besler, akıl hangi anlamları yükler ve nasıl bir değer takdir ederse bakışlar ve davranışlar da bu sevgi ve bu değere göre şekillenecektir. Zihin tasavvur eder, kalp muhabbet besler ve bu muhabbet davranışlarla şefkate dönüşür.

Yoksa hoyratlık boy attıkça, yakar, kavurur, alıp, savurur. Ormanlar yanar, hoyrat ellerin şaşı bakışıyla yandıkça yanarız; istikamet Rahmet Peygamber’inin şefkatli ellerinde ilâhî mesajın kalplere iletilmesindedir!

Kâinattaki her bir varlığın uymak zorunda olduğu bir yörüngesi, bulunmaktadır. Bu yörünge bir kısım varlıklar için ‘teklîf’ bir kısım varlıklar için ‘tekvîn’ olarak açıklanmıştır. Teklîf emri Allah’ın kelâm sıfatıyla, tekvin emri irâde sıfatıyla bağlantılıdır. Teklif emri şuurlu varlıklara vahiy yoluyla, tekvin emri şuursuz varlıklara fiilî yaptırım yoluyla ulaştırılır. Bu süreç şuursuz eşyanın, tabi olduğu (yaratılanda yaratanı görmek) denilen kevni yasalara göre işlerken, şuurlu varlıklara gönderilen teklif emri, onların tabi olduğu akıl ve irade gerektiren şer’i yasalara göre işler. Bu şer’i yasalar insanın yörüngesini oluşturmaktadır. İnsan yörüngesinde hareket ederse bulunduğu mekâna güzellik katacaktır. Aksi olur da insan yörüngesinden ayrılırsa bu durumda yeryüzünü/cansız organizmaları bozacak, ekinleri ve nesilleri /canlı organizmaları helâk edecektir.

Kur’ân Allah’ın kelâmî kitabı, kâinat/âlem de kevnî kitabıdır. Çünkü evrendeki/âlemdeki her varlık Allah’ın ayetlerinden bir ayettir. Bu açıdan bakıldığında âlem/çevre, Allahü Teâlâ’nın güzel isimlerine ayna olmuş mukaddes bir varlık olarak karşımıza çıkar. Hâliyle insan, kendini rabbi ile buluşturan bu kılavuza şefkatsizlik edemez. Böyle bir bakışa sahip olan bir insan, çevreye kıyamaz, onu hor göremez, hovardaca kullanamaz, ihtiyacı kadar kullanır, temiz tutar ve ona saygısızlık yapanlara fırsat vermez.

Yaş kesen, baş keser demiş atalar. Yaş yakan, dil, ağız bilmezleri odlara salanın hali nice ola!

Örneğin çölde gelip geçenler için nâdir bulunan bir gölgelenme ve sığınma mekânı oluşturması nedeni ile sidre ağacı ile ilgili olarak, “Kim bir sidre ağacını keserse Allah onun başını cehenneme uzatır” buyuruyor peygamber! İhtiyaç veya bir başka sebeple kesilmesi halinde kesile ağaçların yerine yenilerinin dikilmesini istemiş, Medine’nin uzak bir yöresindeki ormanlık alanı kesime açarken, ağaç kesmek isteyene, kestiği ağacın yerine yenisini dikme şartı koymuştur.

Hal böyleyken yananlara, yakılanlara ne diyeceğiz?

Yenilerinin yetişmesi için elbette bir seferberlik başlatılmalı ama ne kadar sürede yeişecek?

Heba olan emekler, heba olan varlıklarımız, ormanlarımız yeniden ne vakit yurdumuzu dolduracak?

İnsan sormadan edemiyor; kıyamet mi; ihanet mi?

Kaynakça:

Bakara, 2/205.

Rûm/ 41.

Hadis | Buharî, el-Edebül-Müfred s. 168, Heysemî, a.g.e. 4,, 63. Münâvî, Feyzul-Kadîr 3, 30. (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)

Kafkas Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi Cilt: 6, Sayı: 12, Kars 2019, ss. 47-66.

Önceki ve Sonraki Yazılar