KORKMA!

Zaman zaman özellikle siyaseten “illet” yakıştırmasını duyuyoruz. İllet hastalık demektir. Eğer hastalığınız

aşağılanır, hor görülürse “zillet” olur. Tasavvufta, aşağılanmayı, hor görülmeyi yaşam biçimi olarak tercih edenlere Melamî denir. Melamî tarikatının özü budur. Halk dilinde “malamat olmak” deyimi buradan gelir.

Neyse, sözü dağıtmayayım. Covit 19 illetini ağır geçirenlerin kiminde korku, kiminde kaygı, kiminde kuruntu, takıntı, kiminde de ankisiyete dedikleri arazlar kalıyor. Uykuyu düneği kaybediyorsunuz. Acaip, acaip düşünceler girdabında dönüp duruyorsunuz.

Keşke bütün korkular, aşktan sevdadan yana olsa. Bu tatsız konuyu Ümit Yaşar’ın bir şiiriyle romantizme çevireyim:

KORKU

Yüreğimde yeryüzünün ağırlığı var

Başımda bütün rüzgarların uğultusu

Dalgalanır içimde en yüce dağlar

Büyür kederlerim denizler dolusu

Ne yana baksam gecedir, karanlıktır

Her köşede beni bekler bin bir pusu

Ben zamanları içmişim asır asır

Kadehimde geçmiş çağların tortusu

Anlatır sana özlemini gözlerim

Ben her iki cihanda seni isterim

Ne bir dilim ekmek, ne de bir yudum su

Bu tren nerede duracak kim bilir

Sen ol yeter, gerisi bana vız gelir

İçimde bir korku var sensiz ölmek korkusu

Psikiyatrisler, korku hissinin, insan doğasının bir tür doğal refleksi hali olarak ortaya çıktığını söylüyorlar. En az insanlık tarihi kadar eski olduğunu ve pek çok duyguyu da tetikleyen önemli bir faktördür, diye ekliyorlar.

Düşününüz, illetten kurtulmuşsunuz, umutlarla dolusunuz. Ölümle yüz yüze gelmişsiniz, eliniz, kolunuz, ayağınız kesilmiş teslimiyeti umutsuzluğu yaşamışsınız. Umut ve umutsuzluk arasındaki çizgiyi değiştiren en temel duygu korku olarak sizi içine çekiveriyor. Mutluluk ile mutsuzluk arasındaki oranlar da aynı duygu tarafından kuşatılıyor.

Takviye tedaviler alıncaya kadar bu sarmal içinde kıvranmış, örümcek ağına yakalanmış gibi çırpınmıştım. Kendi kendimi terapi etmek için pek çok korku, anksiyete bozukluğu, panik atak, obsesif kompulsif, takıntı, posttravmatik stres bozukluğu gibi konuları okudum, öğrenmiş, takıntıyı takmama gibi telkinleri kendime vermeye çalışmıştım. Ama nafile… Belirsizlikler ve tehdit algıları ile tetiklenen, rahatsız edici ve olumsuz bir his olarak korku öksesine beni alıyordu.

Biliyordum ki, korku evrensel bir duygudur. Hepiniz bilinçli veya bilinçsiz bir şekilde çeşitli korkulara kapılabilirsiniz. Tehlike ile karşılaşırsanız korkar ve kaçmak için bir tepki oluşturursunuz. İyi güzel de, duygusal durum veya anlık bir dış tehdit oluşmadan meydana gelmesine engel olamıyorsanız, bu anksiyete olarak tanımlanıyor.

Korkuya ilişkin birkaç söz aktarayım:

“Korkak, tehlike olmadığı zaman yumruğunu sallar.” Goethe

“Hiçbir şeyden korkmayan kimse, herkesin korktuğu adam kadar kudretlidir.” Friedrich Schiller

“İnsan düşmekten değil, düşerse hadi kalk diyebilecek bir dost sesi duyamamaktan korkar.” Aldous Huxley

. “Korku, yalan doğurur.” Fyodor Dostoyevski

“Korkarak yaşıyorsan sadece hayatı seyredersin.” Friedrich Nietzsche

Bir de fobi var. Hani korkuya, dışardan gelen tehlikeye karşı duyduğumuz duygusal tepkidir, demiştim. Fobi de bir çeşit korku. Korkulmayacak belli durum ve nesnelere karşı ortaya çıkıyor. Anlamsızlığına, gereksizliğini bilirsiniz. Ama korkumuzla baş edemezsiniz. Korktuğumuz durumla karşılaşınca, karşılaşma olasılığı olunca uzaklaşmaya çalışırsınız.

Bizim neslin toz pembe yıllarını yaşadığı yıllardı. Söylemek isteyip de söyleyemediğim duyguları yansıtmak için şiirlerimi ayna olarak kullanırdım. Çünkü mizaç olarak çekingen bir yapıdaydım. Aşk ve âşık olmak galiba benim fobimdi. O zaman şiirimin adını “Korku” diye koymuşum:

“Hani onca çiçek arasından,

Birisi çıkar da ‘Ben’ der gibi,

Bahar bahar sana bakar

Bakışlarını ondan alamazsın,

Karmaşık duygulardır,

Gözlerinden yüreğine doğru akar

İlgi odağın olur kaçamazsın

-‘Önce ilgi duymuştum sana! ‘

O ki, artık senin için özeldir

‘Çiçek dalında güzeldir’

Koparmaya kıyamazsın

Çekingen, ürkek, çocuksu,

Koklamak isteği ile dolarsın,

Doyasıya, dokunmak öpmek arzusu,

-‘Sonra, arzular olmuştum seni’

Yoktur rengin önemi, ondan yansısın yeter ki,

Yeter ki onun olsun kokusu

Yapmacıklardan uzak mı uzak,

Aynı mekân ve zamanda yaşamak,

Yanında olmaktan hoşlanırsın kuşkusuz,

-‘Kuşkusuz hoşlanıyordum senden.’

Varsın, kimi öyle, kimi böyle görsün

Senin çiçeğindir o, o ki sevgilindir hem,

Gözünde güzellerden güzeldir her dem.

Yeni açmış goncadır bakmaya doyamadığın,

Engelleri aşıp ona eresin gelir,

Yaprağını dikenini sevesin gelir,

-‘Galiba seviyorum seni güzel çiçek’

Cazibe vardır, yer çekiminden güçlü,

Gizemli ışıktır pervanesi olduğun,

Yırtar kalbini, kanatır,

Kadife okşayışı sanırsın, diken değil.

Eğer aşk dedikleri bir zehirli çiçekse,

Zehrini, derman niyetine içersin.

-‘Sana aşık olmaktan korkuyorum.

Biliyorum korkunun ecele faydası yok,

elverir ki bu rüya olmasın’ “

Sevgili dostlarım, arkadaşlarım, korkusuz günlerde yaşamanızı diliyorum. Unutmayınız ki, İstiklal Marşı’mız “Korkma!” diye başlıyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar