Abdullah Gürgün

Abdullah Gürgün

KUTLU CUMHURİYET BAYRAMLARI

Bir Cumhuriyet Bayramı’nı daha geride bıraktık. Benim köyüm Bafa’da kutlamalara her yıl olduğu gibi gene 28 Ekim günü başladık. Davullar, zurnalar iki gün, iki gece çaldı. Oyunlar oynandı. Öğrenciler şiirler okudu, gösteriler yaptı. Kadınlar günler öncesinden hazırlıklara başladılar. 29 Ekim günü kazanlar kaynamaya başladı. Keşkekler, aşlar, kabak tatlıları, türlü çeşitli yemekler yapıldı. Bafalılar birlik, dirilik ve irilik içinde bir kutlama şöleni yaptılar. Muhtarlığımızın özveri ve başarıyla hazırladığı bu kutlama geçen yıl pandemi nedeniyle kutlanamayan Cumhuriyet Bayramı’mızın da acısını çıkardı. Gece geç vakitlere kadar davullar, zurnalar susmadı. Müzisyenler, sanatçılar çaldılar söylediler, gençler şiirler okudular, marşlarla yürüdüler, zeybek oynadılar, danslar ettiler. Tengri zamanı şamanlarının bölgemizde bugün de yaşayan Takkak deve, maske, yüz boyama gösterileri iki gün boyu sürdü. Görmeliydiniz.

29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nı kutlama haftasında herkes birbirinin Cumhuriyet Bayramı’nı kutladı. Sosyal medyada ve her yerde karşımıza” CUMHURİYET BAYRAMIMIZ KUTLU OLSUN” tümcesi çıktı. Ne güzel. Ben azıcık düşünceli ve hüzünlüyüm… Neden?

Kut nedir?

Devlet idaresinde güç, yaratıcılık ve yetki bakımından sahip olunan üstün güç. Mutluluk. İlahi bir kaynaktan gelen rahmet, bereket...

Dilek güzel ama “bayram kutlu olsun” demekle TÜRKİYE CUMHURİYETİ, devleti ve milletiyle kutlu ve mutlu olmuyor.

Atatürk zamanının on beş yılına bakıp kolaya kaçmayalım. O yükseliş tökezliyor. Sorunlar çığ gibi büyüyor. Durum tam da büyük önderin gençliğe seslenişini anımsatıyor. Bursa nutkunu anımsatıyor. Cumhuriyet ilkeleri törpüleniyor, ayaklar altına alınıyor.

98 yıl sonra bugün, “Kutlu olsun’ dileğimizi ne denli yerine getirebildik?” diye düşünmeden edemiyorum.

Sorumluluğu başkalarına atmadan, ortak bir şamar oğlanı bulup kendimizi kurtarmaya çalışmadan sorgulayalım. Nesnel olarak ülke ve milletin durumu nedir? Her alanda, her yerde sorun yumakları büyüdükçe büyümüyor mu?

O zaman ilk soru: Ben ne yapabilirim?

En önce bu soruyu kendime sorup yanıtını düşünmekle başlayabilirim. Yapabileceğim şeyleri belirleyip bir işin ucundan tutmanın yollarını aramalıyım. Bu da örgütlenmeyi beraberinde getirecektir.

xxx

Cumhuriyeti kuran Mustafa ‘nın yaşamını inceleyin. Önce Mustafa Kemal oluyor, sonra paşa, gazi, mareşal ve cumhurbaşkanı oluyor. Gazi Mareşal Mustafa Kemal Atatürk oluyor. Cumhuriyet’i daha okul sıralarında örgütlenerek, örgütleyerek kuruyor. Bir elinde kılıç, tabanca, öteki elinde kalem, defter, kitap; birgün savaş meydanında, diğer gün masa başında, toplantı salonlarında…

Gözünden yaralanıyor, kaburgaları kırılıyor, göğsünde, yüreğinin tam üstünde şarapnel patlıyor… Göğüs cebindeki saat kurtarıyor… Korkunun ecele faydası yok; öldürmeyen tanrı öldürmüyor…

Büyük önder korkmadan, gözünü kırpmadan, her anını, tüm ömrünü milletine, yurduna vermek için en önde savaşıyor. Çok büyük işler başarıyor.

1933 yılında Cumhuriyet’in kuruluşunun 10. Yılı için bir marş yarışması düzenleniyor. Kazanan marşın sözlerini Behçet Kemal Çağlar ve Faruk Nafiz Çamlıbel yazıyor. Cemal Reşit Rey besteliyor.

İşte o güzel marşta yaptıklarımız ve yapmamız gerekenler özetlenmiştir. Korumak, geliştirmek için çalışmak, öğrenmek, bilmek gerek. İşte o kılavuz:

ONUNCU YIL MARŞI

Çıktık açık alınla on yılda her savaştan;
On yılda on beş milyon genç yarattık her yaştan;
Başta bütün dünyanın saydığı başkumandan,
Demir ağlarla ördük anayurdu dört baştan.

Türk'üz: Cumhuriyet'in göğsümüz tunç siperi;
Türk'e durmak yaraşmaz, Türk önde, Türk ileri!
Bir hızda kötülüğü, geriliği boğarız,
Karanlığın üstüne güneş gibi doğarız.

Türk'üz, bütün başlardan üstün olan başlarız;
Tarihten önce vardık, tarihten sonra varız.
Türk'üz: Cumhuriyet'in göğsümüz tunç siperi;
Türk'e durmak yaraşmaz, Türk önde, Türk ileri!

Çizerek kanımızla öz yurdun haritasını,
Dindirdik memleketin yıllar süren yasını;
Bütünledik her yönden istiklâl kavgasını...
Bütün dünya öğrendi Türklüğü saymasını!

Türk'üz: Cumhuriyet'in göğsümüz tunç siperi;
Türk'e durmak yaraşmaz, Türk önde, Türk ileri!
Örnektir milletlere açtığımız yeni iz;
İmtiyazsız, sınıfsız, kaynaşmış bir kitleyiz:

Uyduk görüşte bilgi, gidişte ülküye biz.
Tersine dönse dünya yolumuzdan dönmeyiz.
Türk'üz: Cumhuriyet'in göğsümüz tunç siperi;
Türk'e durmak yaraşmaz, Türk önde, Türk ileri!

xxx

Değerli düşünce ve eylem adamı, Yazar Aziz Nesin’e pek çok kez sordum: “Ne yapmalı?”

Yanıtı tereddütsüz hep aynı oldu: “Düşünmeliyiz. O borç ödenmez bir borçtur ama biz her zaman halkımıza olan borcumuzu ödemeye çalışmalıyız”*

Bunu yapmazsak “kutlu olsun” dilekleri “lafügüzaf”tır; anlamsız, gereksiz, boş sözlerdir.

Ne ki, olumsuzlukların verdiği hüzünlerimiz geçicidir. Geleceğe umutla, coşkuyla bakıyoruz. Mustafa Kemal’in Türk gençliği, Türk istiklalini, Türk Cumhuriyeti’ni, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektedir, edecektir. 29 Ekim günü, başta Anıt Kabir olmak üzere, Bafa’da ve tüm ülke sathında ellerinde al bayraklarıyla, Gazi Mareşal Mustafa Kemal Atatürk’ün resimleriyle akan, her yaştan genç, Atatürk ilke ve devrimleri yolunda yürümeye devam etme kararlılığında olduğunu dosta düşmana göstermiştir.

TÜRKİYE CUMHURİYETİ KUTLU OLMAYA DEVAM EDECEKTİR…

Karikatür: Ramiz Gökçe
"Genç Cumhuriyet Dönemi Karikatür ve Propaganda Afişlerine Bir Bakış" Emre Çakıcı
(Arslan Kılıç arşivi)

  • Abdullah Gürgün, Aziz Nesin ve İsveç Serüveni, Berfin Yayınları

Önceki ve Sonraki Yazılar