Abdullah Gürgün

Abdullah Gürgün

MAFİ FALAY YILDIZLARINA KAVUŞTU

 Bugün (220222) İnternette haberleri karıştırırken ünlü caz ustamız Mafi Falay’ın aramızdan ayrıldığını okudum. Düşüncelerim yıllar öncesine uçtu gitti. İlk karşılaştığımız günü anımsadım.

1972 yazı idi. O zamanlar yabancı öğrenciler İsveç’te üç ay vergi vermeden çalışabiliyorlardı. Biriktirdikleri para Viyana’da 6-7 ay yetiyordu. Artık aramızda olmayan çok sevdiğim arkadaşım Yazar Erol Sever ile Viyana’dan Stockholm’e çalışmaya gelmiştik. Ne güzel bir yazdı…

Bir gün kent merkezindeki Skeppsholmen adasına gitmiştik. Burası tam bir kültür adası. “Skepp” gemi demektir. Burada tekne yapmayı öğreten bir okul da vardı. Sanırım o nedenle bu isim verilmiş. 1958’lerde kurulan Modern Müze burada. Doğu Asya Müzesi var. Yazarlara kiralanan odalar… Lokantalar.. Her yer yemyeşildi. Kızlar oğlanlar sere serpe uzanmışlar, “kimi şarap, bira içiyor, kimi koyu dumanlı, cigarasını tüttürüyordu. “Don’t war make love” zamanları… Birden kulağımıza tanıdık melodiler geldi. Ama bir iki tanıdık tınıdan sonra bir gürültü kopuyordu… “Tangır, tungur, cıyyak düüüt!!!”…

Erol’a “İsveçliler bizden bir şey çalıyorlar ama tam öğrenememişler” dedim. O da, “Burası uzak, o kadar öğrenebilmişler” gibi birşeyler söyledi…

Tanıdığımız melodi kafamızda, “Çadırımın üstüne şıp dedi damladı… çadırımın üstüne şıp dedi damladı” diyor sanki… Aaa, bu bizim türkü… Ama arkası gelmiyor; başka türlü devam ediyor… Saksafonlar trompetler davullar… Bir gürültü kopuyor; türkü bambaşka hale geliyor… Bizim türkü meğer caz parçası olmuş… Erol birden trompet çalanı tanıdı… “Bu bizim Mafi yahu!”… “Kim yahu sizin Mafi?”

Trompetçi, asıl adı Ahmet Muvaffak Falay olan bir Türkmüş. Erol ile Ankara’dan arkadaşmışlar… Biz de biralarımız alıp oturduk. Ara verdiklerinde gittik konuştuk. Mafi ile öyle tanıştım.

Daha sonraları onu zaman zaman caz kulüplerinde gördüm. Cazcıların Kabe’si Faschcing’de, Balpale’de, Stampen’de; hele 90’larda Mardinli bir Süryani vatandaşın satın aldığı Lilla Maria’da o ufak tefek hafiften göbekli, kasketli sevecen adamı sık sık görüyorduk.

1976’da Okay Temiz ile SEVDA grubunu kurdu. O ilk tanıştığımız zaman dinlediğimiz “Çadırımın üstüne şıp dedi damladı” pat diye karşıma çıktı gene… Ve benzeri pekçok türkümüzü cazlaştırdı. “Sevda” isimli bir de plak yaptılar o tür çalışmalarını yansıtan… Türkiye’den yörelerinde tanınan usta müzisyenleri de getirirlerdi. Sevda için Bodrum’dan müthiş bir yerel kemancıyı, Salih Baysal’ı getirmişlerdi… Ege türkülerinin, hele Muğla türkülerinin büyük ustasıydı… “Aman Ormancı, Bodrum Hakimi, Şu Milas’ın içinde”… Ve daha niceleri…

Mafi, Türk müziğindeki ve cazdaki duygusallığı çok seviyordu. Türkiye’de bunun farkında olanların az olduğunu düşünüyordu. İsveçlileri şaşkına çeviriyorlardı…

( https://www.youtube.com/watch?v=H8TUGTtjvbM&list=PLB09DF91BD7B3B0AA )

Mafi, 92 yaşındaydı. Dolu dolu yaşadı…

29 Ağustos 1930’da İzmir’de Karşıyaka’da doğdu. Sağlıksız bir bebek olduğu için yaşamaz diyorlardı. Yaşama tutunmaya muvaffak oldu. Adını “Muvaffak” koydular. Ama o, bu ismi hiçbir zaman sevmedi.

Annesi Fikriye Hanım Üsküp, babası Ahmet Fuat Bey Zagrep kökenliydi. Tam bir müzisyen Balkan ailesiydi… Babası flüt, tulum, cümbüş, Ablası Didar klasik keman, Nihal piyano, ağabeyi İhsan ise mandolin çalıyordu. İzmir’de İlkokulu bitirdi. Babası Kuşadası’nda Ziraat Müdürü olmuştu. Onun yanına gitti. Kimseyi tanımıyordu. Birgün deniz kıyısında dolaşırken küçücük bir kahvehane gördü. Oradaki çocuklarla ahbap oldu. Kuşadası’nda bando kurulacağını duydular. Dört arkadaş hemen kayıtlarını yaptırdılar. Birkaç ayda trompeti de notaları da öğreniverdi. İzmir’e dönünce İzmir bandosuna devam etti.

Bayramlarda, önemli günlerde sokaklarda çalarken yolu Ankara konservatuvarına vardı. Sınavı büyük bir başarıyla verdi ve okula ikinci sınıftan başladı.

Yedi yıl trompet ve piyano öğrenimi gördü. Charlie Parker ve Dizzy Gillespie’ye hayrandı. Kaderini belirleyen şey de Gillespie’yi karşılaması olmuştu.

1956 yılında caz Müzisyeni Dizzy Gillespie Ankara’ya geldiğinde onu, basta Süheyl Denizci, davulda Erol Pekcan, tenor saksafonda Hayri Matkap, alto saksafonda Celalettin Bozkurt ve trompette Ahmet Muvaffak Falay namı diğer Maffy “Good Bait”i çalarak karşıladılar. Parça bittiğinde Dizzy Gillespie Mafi’yi kucaklayarak kutladı ve bir Amerikan dergisi ile yaptığı söyleşide, “Türkiye’de müthiş bir trompetçi keşfettim. Miles Davis ve Roy Eldridge ayarında… Bir Numara… Number One” diyerek Maffy’yi övdü… Ve iki ay sonra Almanya’da Odley Gray’e eşlik etme teklifi aldı. Ve ondan sonra Müzik tanrıları ona “yürü yaa kulum” dediler…

Gray ile tüm Avrupa’yı dolaştı. En ünlü cazcılarla çalıştı. 1960’ta Stockholm’de bir yıl kaldı. Kopenhag, Paris, Brüksel… 1965 yılında tekrar gelip Stockholm’e yerleşti. 1968’de New York’a gitti değişik gruplarla çalıştı.

Kenny Clarke - Francy Boland Big Band’ın (Büyük Orkestrasının) ‘’Jazz is Universal” albümünün kapağına Mafi’yi temsilen onur duyduğu ülkesi Türkiye’nin bayrağı da kondu. Clarke- Boland Big Band’ın (Büyük Orkestrasının) “handle with care” plağında ise pul şeklinde ismi var. Şöyle yazmışlar: Achmed Muvaffak Falay… Bu ismi değiştirme öyküsü de şöyle:

Amerika’ya gittiğinde Dizzy bir türlü bu ismi aklında tutamıyormuş. Durmadan soruyormuş..

  • Adın ne?

  • Muvaffak…

  • Hmm, Maafack…

  • Adın ne?

  • Maa fack…

  • Hmm…

On kez sormuş aynı yanıtı almış…
O sıralarda Mafi İngilizce de bilmiyor… “Adın ne?” diyene “Maaa fack” yanıtını veriyormuş…
Derken bir gün de Dizzy’nin eşi sormuş:

“Adın ne?”

O da malum yanıtı vermiş… “MAA FACK!”

Kadın bir utanmış… Hemen yanından kaçmış… Mafi, “yahu ne oldu?” filan diye diğerlerine sormuş. Hepsi gülüyor, dalga geçiyor.. Neyse bu “FACK” meselesini zor zahmet anlatabilmişler. O anda bir daha, zaten sevmediği, bu ismi kullanmamaya karar vermiş. Büyük ablası onu hep “Mafili, mafili” diye sevip okşarmış ya... O da “Mafili”yi Amerikalıların tam anlayacağı şekle sokmuş, “Mafya” der gibi, “Maffy” yapmış. Dünyada herkes onu Maffy olarak tanıyor. Türkler de Mafi diyor…

Mafi, 1985 yılında İsveç’te Saksafoncu Bernt Rosengren, Türk Tromboncu Elvan Aracı (O da aramızdan 2018’de ayrıldı), Piyanist Ake Johansson ile birlikte gene kendi caz grubunu kurdu. 1990’lı yıllarda Stockholm’deki Lilla Maria Kulübü’nde Cuma cumartesi günleri müzik yaptı. Zaman zaman orkestrada değişik Türk müzisyenler de yer aldı.

2005 yılında İstanbul Kültür Sanat Vakfı kendisine Yaşam Boyu Başarı Ödülü verdi.

22 Haziran 2011 tarihinde Kuşadası’nda Kalekapısı’na heykeli dikildi.

Falay, son iki yıldır İstanbul Büyükşehir Belediyesi Darülaceze Müdürlüğü Kayışdağı yerleşkesinde hayatını sürdürüyordu. Kuşadası’na gömülmeyi vasiyet etmiş. 23 Şubat 2022 Çarşamba günü Kuşadası’nda toprağa verilecek.

Büyük bir sanatçımızı daha kaybettik. Dizzy bir keresinde, “Parker seni görseydi çok severdi” demiş…

MAFİ, sonunda çok sevdiği Charlie Parker’e, Dizzy Gillespie’ye, Elvan’a ve daha nice yıldıza kavuşmaya ve müzik tarihine adını altın harflerle yazdırmaya “muvaffak” oldu…

Tam elli yıl önce, artık aramızda olmayan, sevgili arkadaşım Yazar Erol Sever’in tanıştırdığı müzisyenimizi saygı sevgi, özlem, çadırların üstüne düşen yağmur şıpırtıları ve caz tınılarıyla anacağız…

Halkımızın başı sağolsun.

https://www.youtube.com/watch?v=4R-7LU-U3KY  

Önceki ve Sonraki Yazılar