MAHARET GÜZEL KADINLAR ARASINDA ERMİŞ KALABİLMEKTİR

Önceki yazımda Zara’nın yetiştirdiği rahmetli Sedat Veyis Örnek hocamdan söz etmiştim.

Varsayınız ki, Zaralı, sevdadan yana yaralı bir çobansınız. Sürünün yönünü dağlara yamaç çevirmişsiniz. Gönül teliniz sızım sızım sızlamakta, Özlemin rüzgârı bağrınıza kamçı gibi inmekte. Yücelerde karın bir kemer gibi kapladığı dağlarla halleşmeye, dertleşmeye başlarsınız. Sözleriniz türkü olur, dilden dile, telden tele, ilden ile dolanır. Dinleyenin gözleri sulanır.

Dağlar siz ne dağlarsız

Kardan kemer bağlarsız

Gül sizde bülbül sizde

Siz ne der de ağlarsız

Bu dağlar eze dağlar

Yâr gele geze dağlar

Yâr buradan geçerken

Ne dedi size dağlar

Zara’dan sizi, Aksaray’a götürüp hisseli bir efsane anlatmak istiyorum:

Doğanın en önemli unsurlarından biri dağlardır. Dağ motifine halk şiirinde, halk türkülerinde sıkça rastlanır. Hiçbir dağ yoktur ki, çevresindeki bir halk ozanına ilham kaynağı olmasın. Halk şairi kimi zaman o dağın otunu elvan çiçeğini. Kaynağını ormanını övmesin, onunla dertleşmesin. Ya da sevgiliye ulaşacağı yolda bu dağı, dağın karını, tipisini engel görmesin.

Diyelim ki, Aksaray çıvanında olan Hasan dağı. Karacaoğlan diyor ki: “Çok sevdiğim Hasan Dağı / Şu dumanın hal olma mı / Senin gibi yüce dağın / Eğlim eğlim yol'olma mı? //Hasan Dağı'nın eteği / Çevresi güller biteği / Koç yiğit, aslan yatağı / Hiç bu dağın il olma mı…” şiir bu minval üzere sürüp gidiyor. Bir Adana türkümüz var. Yıllar yıllar önce Hayri Buldur ve Abdül Yeşil’den Muzaffer Sarısözen derlemiş. Belli ki Karacaoğlan şiirinin ya başka varyantı, ya da benzeği: “Hasan dağı Hasan dağı / Senden yüce dağ olmaz mı / Sende yaylayan güzelin / Al yanağı bal olmaz mı // Hani hanlar hani hanlar / Kafeste beslenen canlar / Sevip sevip ayrılanlar / Yanar yanar kül olmaz mı”

Gaziantep yöresinde Talip Özkan ve Ahmet Günday’ın Beyzan Kaptan’dan derledikleri bir türkünün sahibi olan âşık, Hasan dağı ile dertleşmiş:

“Zaten benim bahtım kara / Ne yapayım kırık zara / Gönül düştü güzel yare / Can dayanmaz Hasan dağı // Hasan dağı iki çatal / Ortasında güller biter / Senin derdin benden beter / Ben de yandım hasan dağı // Hasan dağında bir yâr sevdim / Ben şaştım yolum yitirdim / Uğruna ömrüm bitirdim / Yâr sevmek zor hasan dağı…

İşin doğrusunu yazayım, bu türküdeki Hasan dağı, Aksaray ve Niğde ili sınırları içinde yer alan, deniz seviyesinden 3268 metre yükseklikteki Hasan dağı mı, yoksa başkası mı bilmiyorum. Benim tahminim bu dağ. Çünkü yaz aylarında bu dağın eteklerinde sürülerini yayan göçebeler, kış aylarında Gaziantep ve diğer güney illerine göçerler. Dolayısıyla bir yerde derlenmiş türküyü o yere mal etmek her zaman doğru olmuyor.

Hasan dağının bir efsanesi var ki, çok hoşuma gidiyor. Dağda ermek kolay, sen güzel hatunlar arasında ermiş olabiliyor musun? Bu da nereden çıktı demeyin, size efsaneyi nakledeyim:

Eski zamanlarda yaşayan Hasan Dede isminde bir zat bu dağa adını vermiştir. Hasan Dede bu dağda yaşayan ve çevresinde saygı gören bir kişilikmiş. Anlatılanlara göre, Hasan Dede Danişmentlilerin bir komutanıymış ve Haçlı seferlerine karşı II. Kılıçarslan ile birlikte savaşlarda yer aldığı söylenmektedir. Bazı söylentilere göre de bir evliya olarak anlatılıyor.

Efsaneye göre; Hasan Dede dağda yalnız başına yaşayan bilge bir insandır. Aksaray’da yaşayan ve hamamda çalışan Ali Baba adındaki bir dervişle samimi bir dostluğu varmış. Günün birinde Ali Baba, Hasan Dede’yi ziyaret etmiş. Ziyareti sırasında elinde olan mendilinin içinde bir kor bulunmaktaymış, ama kor parçası sohbet ettikleri süre boyunca mendile hiçbir zarar vermemiş.

Başka bir zaman Hasan Dede Aksaray’a gider ve Ali Baba’yı ziyaret eder. Onun da elinde bir mendil varmış, ama onun mendilinin içinde bir miktar kar bulunuyormuş. İçinde kar olan mendille hamamda Ali Babayla sohbet ederken mendildeki kar bir damla bile erimemiş. Hasan Dede’nin gözü hamamdan çıkmakta olan kadınlara takılınca, mendilindeki kar erimeye başlamış.

Bu durumu göre Ali Baba, Hasan Dede’ye bakarak:

“Hasan Dede, dağ başında ermişlik maharet değildir. Asıl maharet güzel kadınlar arasında ermiş kalabilmektir.” der. Ali Baba’nın Hasan Dede’ye söylediği bu söz, gerektiği durumlarda bir özdeyiş gibi yöre halkı tarafından kullanılmakta... Hasan Dede vasiyeti üzerine dağın zirvesine gömülmüş ve dağ Hasan Dağı adını almış. Hasan Dağı’na gidenler krater gölünün sırtında bulunan mezarını görebiliyorlarmış. Ben dağın altından geçtim ama yukarılarına tırmanma imkânı bulamadım.”

Önceki ve Sonraki Yazılar