MARAŞ MARAŞ, BU NASIL MARAŞ?

Bir yanda “Türk milleti şair millettir, çobanından padişahına kadar” sözüne hak verip, bir yanda Kahramanmaraşlıların “Maraş’ta üç kapı çalsan, ikisinden şair çıkar” sözlerine abartı diyemezsiniz. Aşk bülbülü Karacaoğlan’ın öykülerini bilenler onun Kahramanma-raşlı olduğunu söylerler. “Maraş illerine giden kervancı / Selam söyle bizim ile, obaya” diyen de, “Vatanımız Adana, Maraş / Çukurova ilimiz vardır.” diyen de Karacaoğlan değil mi?

Halk şiiri ile ilgilenenler ““Aman güzel yavaş yürü / Yollar incinir incinir.” diyen Maraşlı Derdiçok’u, Karacaoğlan’ın devamı sayarlar. Abdürrahim ve Bahattin Karakoç’lar has şiirin sultanlarıdır. Maraş’ta, Hayati Vasfi’den, Aşık Mahzunî’ye uzanır, Hilmi Şahballı’yla, Asuman Soydan Atasayar'a, günümüze ulaşabilirsiniz.

Maraş Türküleri ile duygulanırsınız. Boğazınız düğüm düğüm olur. Maraş’tan Merik gelinin haberi gelir, ya da “Maraş Maraş derlerde bu nasıl Maraş?” diye feryadı figan edersiniz. Al kanlar içinde yatan gardaşlar gelir gözlerinizin önüne. Tut ki ilk göz ağrınızın adı Emine’dir. Gayri dilinizden düşmez bir Maraş türküsü: “Kara çadır düzde-dir / Aman aman Emine.” Gayri Emine’nin uğruna on beş altın mı bozdurursunuz, Canınızı mı verirsiniz siz bilirsiniz. Şanlıurfa’yı, Gaziantep’i, Kahramanmaraş’ı ürünleriyle ilgili bir atışmaya davet etseniz, Maraş alır sazı eline, vurur mızrabı teline, size seslenir:

“Maraş’ın tası bende / Biber’in hası bende / Çatlasın düşmanlarım / Yiğidin hası bende”

Elbette Antep gazidir, Urfa şanlıdır, Maraş’ta kahramandır. Bunlar Türk Milleti adına hareket eden Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin kararlarıdır.

Sözü Maraş’ın kurutuluşuna getireceğim ama, yine çenem düştü dolaştırıp duru-yorum. Bıraksanız Kahramanmaraş Folkloru diye kapı açıp, nazarlıklarına, düğün adet-lerine, kız görmeye, şerbet içmeye, nişana, kınaya, gelin getirmeye, düğüne, nikaha, ger-değe kadar gireceğim.

Kahramanmaraş köylerindeki düğünler, seğmenler, sin - sin oyunu, yüzük oyunu, soğan kapması, “otuz of tekerlemesi” ve hatır sorma faslı başlı başına bir yazı konusu. Doğum ve ölüm adetleri de öyle. “Umulmaz bir vefâ senden / Yalan dünya değil misin / Erişmez hiçbiri gamdan / Viran dünya değil misin / Niçin gafil yaşarız biz / Bu dün-ya fâni bir dünya / Hiçbir şeye güvenmeyiz / Akıbeti ölüm zira.” böyle bir ölüm selâsına Maraşın dışında da rastlardınız mı?

Maraş adı nereden geliyor? Her ilimizde olduğu gibi türlü söylentiler var. Şehri Hitit komutanlarından Maraj’ın kurmasından dolayı Maraj adı verildiği yazılıyor. Müslümanlar tarafından fethedilince, Arap alfabesinde "j" harfi olmadığından Mer'aş şekline dönüşmüş. 16. Yüzyıl başlarında Osmanlı topraklarına katılmış ve 1522'de Zulkadiriye Eyaletine bağlanmış. Eyaletin adı 1831'de Maraş olarak değiştirilmiş.

Gelelim sözün binasına.

Daha ötesini bir yana. Osmanlı Devleti, İtilâf Devletleri ile 30 Ekim 1918'de Mondros Ateşkes Antlaşması'nı imzalanmıştı. Mondros Ateşkes Antlaşması'nın yedinci maddesi, İtilâf Devletlerine gerekli gördükleri yerleri işgal etme hakkını vermişti. Bu yüzden Adana, Maraş, Urfa, Antep ve Antakya yöresi İngilizler tarafından işgal edilmiş, Ermenilerin de bölgeye gelmeleri teşvik edilmişti.

Daha sonra, İngilizlerle Fransızlar arasında yapılan anlaşma sonucunda Suriye ile Adana, Maraş, Urfa, Antep ve Antakya yöreleri Fransız işgaline bırakıldı. Nitekim, 29 Ekim 1919 günü, Fransız öncü kuvvetleri Maraş'a gelmişti. Bir gün sonra, 1000 Fransız ve 500 Cezayir asıllı asker ile Fransız askeri elbisesi giymiş 400 Ermeni eşkıyası Maraş'ı işgal etmeye başlamıştı. Fransızlar, kendi ordularında kullanmak, onların desteğini sağlamak ve bölgede işgallerini yerleştirmek için Ermenilere kucak açmışlardı. Türklerden intikam almak amacıyla Fransız ordusuna katılan Ermeniler, Maraş’a gelmeye başlamışlar, sayıları 150.000’i geçmişti. Ermeniler Fransızlarla iş birliği yaparak Türk halkına akıl almaz zulüm yapıyorlardı.

(YARIN: MARAŞ BİZE MEZAR OLMADAN…)

Önceki ve Sonraki Yazılar