MEDYANIN BİTİRİMLERİ NE Kİ?

Bana;
 bir şarkının sözleri olduğu kadar yaşanan günlerin gerçeğine
 tanıklık eden  ve insanlık tarihinin iletişim aynasında ulaştığı doruğun sahnesi için  düşünme sözcüklerine itti.
Korona salgının bir yılını doldurmasına az zaman kaldı.
Dünya sanat borsasının zengin arşivini sanat alanındaki üretimini evlerde,
işyerlerinde izleme hayatı içinde olduk.
Dünya yıldızları logosu ile onlarca oyuncu,sanatçı ile birden karşılaştık durduk.

Batı dünyasının renkli ve zengin üretkenliği bir model olmuş,
bir kurumlaşma sağlamış, durmaksızın yaşam ürünlerini sunuyordu.

Hollywood gerçeği dünyayı etkileyecek en önemli güç!

Yarattığı yıldızların 
halka 
mal olması mucizelere varmasının sonuçları.

Belki,bizim magazin diye uyarlayıp, bitmeyen bir boşluğa düşen zamansızlığı kapatmamızı sağlıyordu.

Tarihin yazıldığı dönemin sanatı ve sanatçılar olgusu içinde buna bakmak daha doğru olur .

Türkiye'de
 bir mizah patlaması olduğunu ve onun ete kemiğe büründüğü görmemek haksızlığına düşemeyiz!

Evet,
Nasreddin Hoca'nın kulakları çınlasın.

Türk Sinemasının sancılı yılları,
Tiyatrosu'nun kuruluş acıları gibi sancılı dönemin kahraman sanatçıları çıkmıştı!

Muhsin Ertuğrul; bunların
 en başında geliyordu.

Türk Tiyatrosu'nun, İsmail Dümbül'lüden,
Bedia Muvahhit'e uzanan köprüsü vardı.
Arkasından gelen üç kuşak ve kesintiye uğrayan demokrasi dönemlerinde bile yaratılan sanat sofrası,
yarım yüz yıllık yakın tarihinde genç kuşağa artılar sahnesi bıraktı.

Kendi çizgisini koyanların sineması,
tiyatrosu,
yeni bir pazarın arenasındaydı.

1970'li yılların siyah beyaz karelerinde kalmayan sinema,tiyatro,müzik pazarında kökleri devam eden ve renkli ekranların patlaması ile 1990'lara çağ atlayarak girdik.Ama ne giriş be kardeşim!
Bir ucu, 
12 Eylül Amerikancı darbenin rövanşı diğer ucunda doğum sancıları çeken toplumsal dirilişin ayak sesleri,nefes gel gitleri.

Sonun da sanatın gücü tarih sayfasını açacak sanat kahramanlarına kaçınılmaz fırsatı veriyordu!

İstanbul'da, Gülhane Şenlikleri arenası,
 halka yıldızlar geçidi yapıyor,
varolan umut halka eğlence olarak dağıtılıyordu.

Bıçak sırtında zamanlara getirilen ülkenin içinde siyasi tuzaklar bitmiyordu!

2 Temmuz 1993 Sivas Yangını ve kıyılan 35 canın acısı içinde kanayan yurdun can suyu saatleri vardı!

"Sivas'ta Önce Sanat,
Sivas'ta Sonra Sanatçılar" olgusu olarak analiz ettiğim bu sürecin faturası üzerimizde duruyor hala...

Müzik Dünyasının Protest çizgisi içinde,
 İlk Kürtçe  Enstrumantel (Newroz ) albüm yapan Hasret Gültekin dehası da o yaraların ışığındaydı.
Eski Dinazorların yeni albüm çabaları çıkıyor,sanat dünyası yeni tohumlar ekiyordu.

Prestij Müzik logosu ile çıkış yapan Yılmaz Erdoğan şiirleri feryadı daha sonra tiyatro oyunları sahnedeydi.
Bir ara bir kitap çıktı, "Son Star" Yılmaz diye ve kendini Kürt asıllı Gazeteci olarak tanıtan Muhsin Kızılkaya,
Kısa zaman sonra Akp Milletvekili olarak yoluna devam etti.
Fakat,
Yılmaz Erdoğan bir kaç söyleşisinde hep bizi sanat camiasında engellediler,
önümüzü kesip durdular çığlığı konuşmaları yaptı.
Bir Demet Tiyatro gibi iz bırakan çalışmaları sonrası, 
Akil Adamlar projesinde 
yer aldı.
Hızla bir şöhret yakaladı.
O akışın içinde en çok mazlumu,
masumu, anlatma tradeji ve komedisini kullandı.
Geçenler de TRT 2 Kanalında bir programa denk geldim;
Edebiyat ve Metin Yazarlığı,
Nedense her örnekliğinde kendi filim ve tiyatro eskizlerinden örnek göstererek felfesi insan olduğunu gösterme ısrarındaydı.
Neden?
Oysa,son filimlerinde her şey açık ve netti!
Sanırım;
Yılmaz Güney olma çabasının arayışı sürüyordu.
Ama nereye kadar?

Beyazıt Öztürk ile kısa zamanda bir dostluğumuz olmuş ve o günlerde ondaki içtenliği,
yaratıcılığı çok sevmiştim.
Batı dünyasının sinemasından çıkan bir doğulu yıldızdı!
Türkiye'nin umudu,
umutsuzluğu yaşadığı günlerde toplumsal direnç terapisi sağlayan rol modeli oldu!
Sadece kendine oynamıyor,
herkes ile karşılıksız dayanışma içine giriyordu.
Medyanın Bitirimliğinin üstüne çıkmıştı.
Sanatsal çıtası yükseliyordu.
Kazandığı paralarla değil!
Kazandırdıkları ile mutlu olmanın altını çizmekten geri kalmıyordu.

Cem Yılmaz'ı;
Leman Dergisine gittiğim anlarda görüyordum.
Bir gün 
Akın Abi,
Film Müzikleri kitabım çıkmış bir filmin müziği hakkında bir şeyler sormuştu.
Sonra, düşündüm 
vay be çocuk ne ayrıntılarla ilgileniyor diye. 

Cem Yılmaz,
Ülkemiz de binlerce genç kanın protipiydi aslında.
Hazır cevap,birikim ve özgürlük sofrasının arayışında "stand up" çıkışlarının yeni meddahları olacaklardı.
Bilerek ya da bilmeyerek önleri açıldı.
Cem Yılmaz dünya sahnesini önüne koyan bir başarıyı yakalamıştı.
Türkiye'yi yakalaması tesadüf olmadı.
Çünkü,
Leman gibi bir mizah dergisinin kültür havuzunda herkes yüzüyor,nefes alıyordu.

1990'lı yılların başında gençliğin üstünde yasaklı yılların karanlığı vardı ve aşılması kolay olmadı.
Gençliğin Demokratik Yaşam bayrağı,
Üniversitelerde çıkan dergilerle,
YÖK mücadelesine karşı  kurulan öğrenci dernekleri ile sürmüştü.
Gökyüzü,
Yarın,
Çözüm,
gibi gençlik dergilerinden Medyanın yarattığı yeni yazılı basın tarihi yer değiştirdi.
Artıları,
Eksileri ile hayat müzemiz arasında duruyor.

MEDYANIN BİTİRİMLİĞİ NEREYE AKAR?

1-Artık,
dünya sanat borsası maratonuna.
2-Genç dünyanın sofralarında kültür olmaya.
3-Türkiye'de nasıl bir sanat varmış diye soranlara.
4-Türkiye'nin Arap ülkesi olmadığının anlaşılmasına.
5-Sanatın her alanında sanatçı gücüne sahip olduğunun sunulmasına.
6-Kısa zamanda nasıl yıldızlar doğurduğunun bilinmesine.
7-Sanat gençliği çıtasının güçlü olduğuna.
8-Sanatçı Çocukların evrensel kimliği temsil ettiğine.
9-Dünya kültüründen uzak olmayacak bir ülke olduğuna.
10-Yaratıcı özelliklerini şansa, bırakmadığının ispatına.
11-Sanatın Altın Çocukları ile Yeryüzü Çocuklarının kardeşlik kapısı birliktedir çağrısına..

Önceki ve Sonraki Yazılar