Gülay Sormageç

Gülay Sormageç

MERHAMET VE MARAZ

Merhametten maraz doğar.

Günlük dilde çok kullandığımız bu atasözü neyi anlatır?

Kirlenmemiş, insanlık safiyetini koruyabilmiş, kalbi temiz olan insanların bu hallerinden dolayı zarar görmemesi yahut temkinli olması için söylenmiştir.

Buradan yola çıkarak şunu söyleyebiliriz. Dozunda ve yerinde olan merhamet şifadır.

Tersi durumda ise marazdır.

Pek çoğumuz zaman zaman merhametin maraz haliyle yüzleşmişizdir.

Elbette bu durum merhametsiz olacağımız anlamına gelmiyor ama dozu ve yeri demiştik. Bu dengeyi iyi ayarlamak gerekiyor. Tam da bu noktada:

Rabbiniz sizi çok iyi bilmektedir. O dilerse size merhamet eder, dilerse sizi cezalandırır. Biz seni insanları gözetleyici ve onların yaptıklarından sorumlu olarak göndermedik.” ( İsra/54)

TEFSİRİNE BAKALIM:

Hiç kimse kendisini Allah’ın bildiği kadar bilemez.

Ayette müminlere mi, müşriklere mi hitap edildiği açık değildir.

Müminlere hitap edildiğini söyleyen müfessirlere göre, Allah’ın onlara merhamet etmesinden maksat, kendilerini düşmanlarından koruması, azap etmesinden maksat da düşmanlarını onlara musallat etmesidir.

Her iki durumda da Allah’ın rahmet veya azap etmesinin sebepsiz olmadığı ayetin başındaki “Rabbiniz sizi en iyi bilendir” ifadesinden anlaşılıyor.

Şu halde Allah her insanı, onun kendisini bildiğinden daha iyi bildiği ve tanıdığı için neyi hak ettiyse öyle muamele eder.

Allah’ın bizi bildiği kadar biz kendimizi bilemediğimiz için bazen karşılaştığımız iyi veya kötü durumun bizden kaynaklanan sebebini de bilemeyiz.

Böyle durumlarda Allah’tan gelene razı olmak gerekmektedir. Eğer Allah’tan hayır gelmişse onun devamı için daha çok gayret gösterip Cenabı Hakk’ın bize yönelik sevgi ve hoşnutluğunun daha da güçlenmesine; eğer şer gelmişse bunun sebebi olan kusurlarımızı araştırarak halimizi düzeltmeye ve böylece şerre değil hayra lâyık olmaya çalışmamız gerekir.

Bu suretle, uğradığımız bir şerden, zarardan kurtulmak için elimizden gelen maddî ve manevi çarelere başvurmakla birlikte, asla Allah’a âsi olmamak lâzımdır.

Ayet, başkaları hakkında yargıya varırken dikkatli olmak gerektiğine de işaret etmektedir.

(Bu bakımdan müminler, cennetin kendilerine ait olduğu ve düşmanlarının cehenneme gireceği şeklinde ifadeler kullanmaktan sakınmalıdırlar. Buna karar verecek olan sadece Allah’tır. Çünkü o tüm insanların geçmişlerini, geleceklerini, gizli ve aşikâr durumlarını en iyi bilmektedir. “Cennetten beratın mı var?” atasözü de bunu veciz olarak ifade etmektedir.)

Herkesin hesabı sonunda Allah’a aittir; çünkü herkesi en iyi bilen O’dur.

Ayetin sonundaki ifade, Peygamber’in dahi insanlar üzerinde bir “vekil”, yani insanların akıbetleri hakkında nihaî karar veren bir otorite olmadığını; görevinin tebliğden, uygulama, aydınlatma ve uyarıdan ibaret bulunduğunu bildirmektedir. (Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 492-493/Ayrıca-kuranvemeali.com)

SONUÇ:

Ayetten; Allah’ın merhametinde dengenin ne kadar önemli olduğunu fark ediyoruz.

Öyleyse merhametimizde maraz olmamalıdır.

Başkalarını kendi çıkarlarımız doğrultusunda kullanırken de bunun adının merhamet olamayacağını iyi anlamamız gerekiyor.

Başkasının cebindeki para bizim yedek akçemiz değildir.

Başkasının bilgi ve birikimi de bizim istediğimiz zaman hoyratça kullanabileceğimiz yedeğimiz değildir.

Tanışıyor olmak başka iş, tanışlığı saygıyla sürdürmek ise bambaşka bir iştir.

Uyanıklığımızı, merhamet yahut iyilik kılıfıyla örtemeyiz.

Zira, mızrak bu bağlamda çuvala sığmaz!

Önceki ve Sonraki Yazılar