MİNE KAYA SAĞLAM VE DÖNEM ROMANCILIĞI

Bizim kuşağın gençliği, tarihi roman okuma alışkanlığını M Turan Tan, Feridun Fazıl Tülbentçi gibi yazarların, gerçekten çok hayal ürünü, ama coşkulu, kolay okunur, kitaplarından kazandı.

Oysa, dünyada tarihî roman, Aydınlanma Çağı ve Fransız İhtilali sonrası ortaya çıkmıştı. Türk Edebiyatında ilk örnek, Namık Kemal’in Cezmi adlı romanıydı. Sonra Ahmet Mithat Efendi’nin "Yeniçeriler"ini anabiliriz.

Tarihî roman” kavramıyla ilişkili olan “dönem romanı”, Türk edebiyatında ayrı bir tür olarak dillendirilmeye başladı. Adını, ister “çağ”, ister “devir”, isterseniz “dönem” romanı ya da “zeitroman”, “period novel”, “time novel”, “chronicle” gibi yabancı adlarla anınız, genel tarihi romanların bir türü olarak kendini kabul ettirdi.

İlk dönem romanları arasında Ömer Seyfettin’in Efruz Bey’ini gösterebiliriz. Roman, 1908’den I. Dünya Savaşının ortalarına kadar geçen sosyal, kültürel aşamaları Efruz Bey’in kişiliğinde anlatmıştı.

Kemal Tahir’in dönem romanlarından “Esir Şehir Üçlemesi”nde, İşgal Kuvvetleri’nin baskısı altındaki İstanbul yansıtılıyordu. “Yorgun Savaşçı”da ise Cehennem Topçu Cemil ile Neriman çerçevesinden Anadolu’ya bakış ve Millî Mücadele’nin kalp sesleri duyulmaktaydı.

Tarık Buğra’nın “Dönemeçte”si, Türkiye'nin çok partili rejime, "demokrasi"ye geçiş aşamasını, madalyonun Anadolu’ya bakan yüzünden işleyen bir dönem romanıydı.

Yağmur Beklerken ise, biraz daha geniş perspektiften, Cumhuriyet’in kuruluşu, isyanlar, tedbirler, devrimler derken Anadolu aynasında yansıyan bir bilanço ortaya konuluyordu. Serbest Fıkra’dan DP’ye geliş döneminin sebepleri sonuçları yorumlanmıştı.

Turgut Özakman’ın “Şu Çılgın Türkler” adlı dönem romanı, Türklerin İstiklal Savaşı mücadelesi üzerine yazılmış belgesel özelliğini taşıdı.

Onlarca örnekler vermemiz mümkün.

Uzun süre ABD’de yaşayan Mina Kaya Sağlam’ı, Türkiye’de olduğu zamanlar, şaire kimliği ile tanımıştık. Şiirlerine, dergilerde, seçkilerde rastlıyorduk. Yarışmalarda derece alıyordu. Milenyumun ilk yıllarından itibaren onu Türkiye’de yoğun ve sürekli araştırma çabasında gördük. Aynı çabayı ABD’de de sürdürüyordu. Nitekim 2010 yılında, titiz çabalar meyvesini verdi.

Bir “Dönem Romanı” olan “Zaman Rüzgarı”, Türkiye’de okuyucuların beğenisine sunulmuştu. Genel olarak tarihi romanlarda, hayali unsurların realiteyi geçmesi doğal karşılanabilirdi. Ama “Dönem Romanı”nın tutarlı ve dayanaklı olması gerekirdi ki, Mine Kaya Sağlam, çok araştırma gerektiren zor türü seçmişti.

Zaman Abdülhamit dönemiydi. Zemin, kapalı kapılar ardında üretilen entrikalarla doluydu. Jön Türkler‘in yer altı çalışmaları, Meşrutiyetin ilanı, Enver Paşa’nın eksi ve artısıyla tartışılabilen eylemleri, etkileri, tepkileri… Bu dönemde, Osmanlı'nın yıkımıyla paralel giden bir ailenin parçalanma süreci… Roman kahramanlarının Zaman Rüzgârı’na karşı, ayakta kalma çabaları anlatılmıştı.

Kitabın gördüğü ilgi, yapıcı ve övgü dolu yorumlar, Mine Kaya Sağlam’ın çalışmalarına doping etkisi yaptı. Dört yıl sonra bir Türkiye ziyaretinde yeni bir kitap dosyası ile gelmişti.

Bu dosya, yine bir dönem romanı olan “Kuz Dönemeci’ydi. 2014 yılının ortalarında yayınlandı.

Kuz Dönemeci, 27 Mayıs 1960, 12 Mart 1970 ve 12 Eylül 1980 darbelerinin yapıldığı zaman diliminde vücut bulmuştu.

Mine Kaya Sağlam’ın roman kahramanlarına ilişkin anlatısıyla: “Bu dünyaya gelmeyi onlar istemediler... İyi, kötü, güzel, çirkin huylarını kendileri seçmediler... Doğar doğmaz bir yol buldular önlerinde yürüdüler... Yol kimileri için kısaydı, kimileri için uzun, ama hepsi de kuz dönemecinden geçtiler...”

Roman, kendi zaman tünelinde iki yolda ilerliyor, bu yollar romanın tutarlığını pekiştirmek için aralıklarla kesişiyordu.

Mine Kaya Sağlam’ın kuvvetli gözlem yeteneği roman sürecinde kendini hissettiriyordu.

Yazarın, Abdülhamit dönemini anlattığı “Zaman Rüzgarı”, 27 Mayıs 1960'tan günümüze üç askeri darbeyi yaşayan üç kuşağı anlattığı “Kuz Dönemeci”nin arkasından bir yıl sonra “Kırık Saz” (Rubab-ı Şikeste Tevfik Fikret’in eseri) adını verdiği yeni dönem romanında Tevfik Fikret’i ele almıştı. Tevfik Fikret'in çocukluğundan ölümüne uzanan yaşamını, şairliğini, sistemle, bağnazlıkla ve gericilikle mücadelesini, düş kırıklıklarını, duygu ve düşüncelerini hayal gücü ışığında belgesel bir film izlemenin keyfiyle okura sunmuştu.

“119 Mehmet Tevfik” başlıklı yazıyla başlayıp “Yaşam ve Ölüm” başlıklı yazıya kadar, kırk dokuz ayrı başlıkta toplanmış yazılar manzumesi “Kırık Saz” ana başlığı altında toplanmıştı. Bir döneme damgasını vurmuş ve izleri günümüzde de sürmekte olan ünlü şairimiz Tevfik Fikret’in hayatını usta bir kurgulanmayla romana dönüştürülmüştü.

“Kırık Saz”dan sonra bir süre sessiz kaldığını sandığımız Mine Kaya Sağlam, kozasını içten içe ören ipek böceği gibi yeni bir romanı yola çıkarmıştı. Bu arada Türkiye’ye yerleşmişti. 2021’de diğer romanlarını da yayınlayan Pupa Yayınevi tarafından “Kör Duvar” yayınlanmış ve kitap raflarına yerleşmişti.

Kör Duvar, bir ailenin güçlü kadınlarının ayrılıklarla çevrili, yalnız ve mücadele dolu hikâyesini anlatıyordu. Romanın zaman ve zemini, bizi bunun bir dönem romanı olduğu gerçeğine götürmüştü.

Romana geri ve ileri sarımlarla değişik açılı görüntülerle, geniş, dar planlarla arı duru, akıcı bir anlatımla, duygular ve empati iklimine sürükleyen film izler gibi giriyorduk. Eski filmlerin tanıtımı yapılırken otuz iki kısım tekmili birden, denirdi.

Eğer final bölümünü saymazsak Kör Duvar iki bölümde otuz iki kısımdan oluşmuştu.

Hitler Almanya'sının yükselişiyle İstanbul topraklarında başlayıp Almanya, Avusturya ve ABD'de devam eden roman, aynı zamanda savaşın acımasızlığına ayna tutuyordu. Aşkın, dostluğun, özlemin hayatın kötülüklerine rağmen insanı nasıl ayakta tuttuğunu çarpıcı bir şekilde gözler önüne seriyordu.

Ünlü soprano Michelle Dupont'un Yahudi annesinin hazin dolu yaşamı, sopranonun bir Yahudi olarak Almanya'dan kaçışı, kaçarken yitirdikleri, geçmişi ve ailesine verdiği sözleri yerine getirmek için hayata tutunması ve şöhret basamaklarını tırmanmasını, arka plana savaşı alarak ve tarih şeridine uyumlu olarak anlatıyordu yazar.

Özetle Mine Kaya Sağlam’ı şöyle tanıyabiliriz:

“İstanbul'da doğdu, uzun süre ABD’de yaşadı. İktisat okuyup bankacı olarak çalışırken, yönünü edebiyata çevirdi. Yazı hayatına bazı edebi dergilere yazı ve şiir yazmakla başladı. Sanatçı ve politikacılarla söyleşiler hazırladı. Amerika'ya gittikten sonra da yazı hayatına dönem romancılığı türünde devam etti. Eserleri, Türkiye kütüphaneleri ile birlikte Amerika ve Avusturalya başta olmak üzere dünyanın birçok önemli kütüphanelerinde yer aldı.”

Önceki ve Sonraki Yazılar