MİNE KAYA SAĞLAM VE “KÖR DUVAR”

Mine Kaya Sağlam’ın “Kör Duvar” adlı uzun soluklu romanından söz edeceğim. Daha önceki romanlarını göz önünde bulundurup buna da bir dönemsel roman demeniz mümkün.

Mine Kaya Sağlam Kimdir, sorusuna kısaca yanıt vereyim:

“İstanbul'da doğdu. İktisat okuyup bankacı olarak çalışırken yönünü edebiyata çevirdi. Yazı hayatına bazı edebi dergilere yazı ve şiir yazmakla başladı. Sanatçı ve politikacılarla söyleşiler hazırladı. Amerika'ya gittikten sonra da yazı hayatına devam etti. Zaman Rüzgârı, Kuz Dönemeci adlı iki dönemsel romanı ve Tevfik Fikret'in hayatını anlatan Kırık Saz adlı hikâye kitabı ve sözünü edeceğimiz “Kör Duvar” Pupa Yayınları tarafından basıldı. Türkiye kütüphaneleri ile birlikte Amerika ve Avustralya başta olmak üzere dünyanın birçok önemli kütüphanelerinde yer aldı. Mine Kaya Sağlam bir yılı aşkın süredir Türkiye’de bulunuyor.

Aşağıya aldığım satırları, kitabın sonunun başı, ya da başın sonu olarak düşünebilirsiniz.

“Ünlü soprano Michelle Dupont, diğer adıyla Eliza, Pera Palace Oteli'nin üst kat pencerelerinin birinin önünde sırtını 14. Louis stili bir koltuğa dayamış dışarıyı seyrediyordu. Bir süre gözleri eğri büğrü sokakların deldiği Bizans'tan kalan surlara takılı kaldı, ağzından fısıltı halinde İstanbul sözcüğü döküldü ve bunu tekrarladı.

İstanbul; yeşilli, sarılı, beyazlı, alacalı mevsimlerde zamanı ortaklaşa paylaştığım köklerimin kenti... Yaşadığım yalnız, içine kapanık yıllar... Aydınlık duygular... Etrafımı saran karamsarlığı aydınlatan umudun şimşekleri... Yani bütün kaderim... Burada, bu kentte bu toprağa, bu denize bu göğe kazınmış. Şimdi buna aracı olan insanlar yok, silindiler bu dünyadan... Yaşamı son bulan her canlı gibi... Bütün kalbimle inanıyorum; şu anda ben İstanbul'u değil, İstanbul beni seyrediyor, bağrına basmak, uzun bir hikâyenin sonunu noktalamak için...”

Romana geri ve ileri sarımlarla değişik açılı görüntülerle, geniş, dar planlarla arı duru, akıcı bir anlatımla, duygular ve empati iklimine sürükleyen film izler gibi giriyoruz. Eskiden filmlerin tanıtımı yapılırken otuz iki kısım tekmili birden, denirdi.

Eğer final bölümünü saymazsak Kör Duvar iki bölümde otuz iki kısımdan oluşuyor.

Yunus’un “Ete kemiğe büründüm, Yunus gibi göründüm, ” sözünden ilham alıp Kör Duvar’ı ete kemiğe bürünüp tanımlayacak olsanız, Mine Kaya Sağlam’ın şiirsel özetin özetiyle:

“Zifiri karanlık / Zifiri karanlıkta / Işık taneleri / Bir bir yanık / Her biri umuttur bir anlık //

Zifiri karanlık / Işık taneleri bir bir yanık / Kör duvar örülü önümde / Bir kapı ararım aralık…”

Kör Duvar, bir ailenin güçlü kadınlarının ayrılıklarla çevrili, yalnız ve mücadele dolu hikâyesi…

Hitler Almanya'sının yükselişiyle İstanbul topraklarında başlayıp Almanya, Avusturya ve ABD'de devam eden roman, aynı zamanda tarihe ve savaşın acımasızlığına ayna tutuyor. Aşkın, dostluğun, özlemin hayatın kötülüklerine rağmen insanı nasıl ayakta tuttuğunu çarpıcı bir şekilde gözler önüne seriyor.

Yukarıda altı yaptığım metinde kulak verdiğimiz ünlü soprano Michelle Dupont'un Yahudi annesinin hazin dolu yaşamı, sopranonun bir Yahudi olarak Almanya'dan kaçışı, kaçarken yitirdikleri, geçmişi ve ailesine verdiği sözleri yerine getirmek için hayata tutunması ve şöhret basamaklarını tırmanmasını, arka plana savaşı alarak ve tarih şeridine uyumlu olarak anlatıyor yazar.

Kör Duvar’ı da Mine Kaya Sağlam’ın dönemsel romanları arasına koyabileceğimi bu niteliği için yazmıştım.

Otuz iki kısım tekmili ile birlikte bu filmi seyrettiğinizde diyeceksiniz ki:

“Aşk dil, millet, ırk ve sınır tanımıyor, evlat sevgisinin yerine hiçbir şey geçemiyor: Kör Duvar, bunun güçlü ve acı hikâyesi…”

Daha doğrusu birbirini izleyen hikayeler manzumesi.

Yazımın başına aldığım metin için, sonun başı mı, başın sonu mu? Demiştim.

İste Pera Palas Oteli’nden İstanbul surlarını seyreden Eliza, kendini Aliye olarak bilen genç kıza ulaşmıştı. Geliniz finali birlikte okuyalım:

“… Eliza kabaran gözyaşlarına engel olamadı. Şu an yapabileceği bir şey yoktu. Ingrid'in kararlı olduğu görülüyordu. Eliza, "Sana sarılabilir miyim?" diye sordu.

"Hayır buna gerek yok. Ne garip değil mi? Bu dünyada üç annesi, üç babası olan tek kişi benim herhalde? Ne yazık ki hiçbirine sahip olamamışım, Ümmügül annemden başka ... "

Kızı, aralarına duygusuzluğuyla bir duvar örmüştü, hem de kör bir duvar ... Soğuk bir şekilde ayrıldılar... Aliye gittikten sonra Eliza odasında pencere önündeki Louis stili koltuğa oturdu. Elini şakağına koydu, başını camdan tarafa çevirdi, İstanbul'un puslu siluetini, güneşin Haliç'in suyuna yansıyışını seyrederken kendi kendine kararlı, emin bir şekilde konuştu:

"Değiştirilemez bir şey var; Ingrid'in benim kızım oluşu... O, kimse beni düşünmedi diyor, bu doğru değil. Benim aklımdan hiç çıkmadı, onun hayaliyle bütün zorlukları aştım. Gerard ölürken onun varlığıyla mutlu oldu. Erich onu kızı gibi sevdi, hatta uğruna öldü. Bütün çocuklarını kaybeden Hulbert, torunum var diye hayata tutundu. Ondan asla vazgeçmeyeceğim. Mesafelerin önemi yok, zamanın da ... Aramıza ördüğü kör duvarı yıkıp mutlaka bir gün bana 'Anne' diyecek."

“Kör Duvar”ı internet ortamındaki bütün satış sitelerinden temin edebilirsiniz. Eğer gidebilirseniz belli başlı bütün kitapçılardan alabilirsiniz.

Pupa Yayınları: Ankara Caddesi Evren Han No 17 Cağaloğlu – İstanbul (T. 0212 511 90 99- F. 0212 511 87 58)

Önceki ve Sonraki Yazılar