Ali Rıza Özkan

Ali Rıza Özkan

MOSKOVA GÜVENİLİR MÜTTEFİK MİDİR?

Batı başkentlerinde Türkiye ile ilgili oyun kurmaya odaklanan stratejistlerin en önemli konularından birisi de, Ankara ile Moskova işbirliğinin zayıflatılması için hamleler üretmektir.

Türkiye ile Rusya'nın pek çok alanda kader birliği yapması, Atlantikçi oyun kurucuların hamlelerini boşa çıkarıyor. Çünkü, küresel saflaşmada her iki ülkenin çıkarları her geçen gün daha fazla "kader birliği"ne dönüşüyor.

Yunanistan'ın ABD/İsrail koalisyonuna teslim olması, Akdeniz'de ortak çıkarlar, Kuzey Afrika, Suriye ve İran'a yönelik saldırılar, Azerbaycan/Ermenistan gerilimi, Avrasya coğrafyasında ABD yayılmacılığının önlenmesi vb pek çok konuda Türkiye ile Rusya işbirliği yapmaya mahkum edilmiştir.

Esasen, görevini teslim etmeden önce, son bir yılını küreselcilere "dikensiz gül bahçesi" bırakmak için olağanüstü çaba gösteren ABD'nin eski Dışişleri Bakanı Mike Pompeo'nun elde ettiği sonuca bakarak, Türkiye'nin Rusya ile ittifakının geleceği ve her iki ülke açısından başarı şansı konusunda bir fikir yürütebiliriz.

Pompeo, tüm tehditlerine, diplomatik saldırılarına rağmen ne Avrasya'da, ne Ortadoğu'da, ne de Avrupa'da başarı elde edebildi. Elbette ki, bu durumu sadece Pompeo'nun yeteneklerinin kısıtlı olmasına, hatta çoğu kez "sarayın soytarısı" muamelesi görmesine bağlamak konuyu aşırı kişiselleştirmek olur!

Asıl görmemiz gereken; ABD ile Avrupa ülkeleri de dahil olmak üzere, dünya ülkelerinin çelişmelerinin daha da büyümesi ve artık ABD'nin elinde kırbaçla dünyaya yön verme gücünün giderek tükenmesidir.

Tam da, bu noktada, Rusya'nın "güvenilir müttefik" olmadığı yönünde medya propagandası önümüze çıkıyor. Halbuki, ittifaklar çıkarlara göre kurulur. Güvenirlik ise, siyasette üzerine bina inşa edemeyeceğiniz bir kavramdır.

Türkiye'nin Rusya ile ittifak kurduğunda başarılı olduğu en önemli tarihsel deneyim, İstiklâl Savaşımız esnasında gerçekleşti. Üstelik, bu ittifak sonunda hem Türkiye Cumhuriyeti kuruldu ve hem de ülkemizin hayati ihtiyacı olan sanayileşmede büyük adımlar atıldı.

Bu deneyimi yeniden ve yeniden etüd etmek, bugünkü ittifaklar politikası açısından da büyük dersler almamızı sağlayacaktır.

GENÇ TÜRKİYE'NİN BATI'YA KARŞI SOVYET KOZU

Batı emperyalizmine karşı mücadele doğru müttefikler arayan Mustafa Kemal, daha Sivas Kongresi’nin hemen ardından “Kut'ül Ammare Kahramanı” olarak bildiğimiz, Enver Paşa’nın amcası Halil Kut’u Moskova’ya göndermişti.

Millet Meclisi’nin açılmasının hemen ardından 26 Nisan 1920’de Mustafa Kemal Lenin’e ünlü mektubunu gönderir. 11 Mayıs’ta ise, Bekir Sami Bey başkanlığında resmi bir heyet Moskova’ya giderek, Sovyet Hükümeti’ni yardımlar ve ittifak konusunda ikna etmek üzere Ankara’da ayrılır.

Ancak, daha önce Moskova’da bulunan Halil Paşa gibi, Bekir Sami Bey başkanlığındaki heyet de, Moskova’da çok sıcak karşılanmaz. Çünkü, Sovyet Hükümeti ve Lenin Ankara Hükümetini desteklemek konusunda kararsızdır.

MOSKOVA NEDEN KARARSIZDI?

Hatta, İstanbul’da kurulan Bolşevik Komitesi ve aynı anda gizli görüşmelerini sürdürdükleri Enver Paşa gibi farklı seçenekleri de değerlendirmek konusunda ısrarlı olduklarını söylemek yanlış olmaz. Daha da önemlisi, Sovyet Dış İlişkiler Halk Komiseri Georgiy Vasilyeviç Çiçerin Muş ve Van’ın Ermenistan’a bırakılması gibi taleplerde bulunmuştur.

Yani, Ankara Hükümeti batı emperyalizmine karşı sağlam ittifakları kurmak çabasındayken, Moskova ilişkilere tamamen kendi “ülke çıkarları” açısından yaklaşım sergilemiştir.

9 Kasım 1920’de Ankara’da Sovyet Büyükelçiliği’nin açılması ile ilan edilen Türk-Sovyet İttifakı sürecinde iki nokta tarafların yakınlaşmasında belirleyici olmuştur. Birincisi SevreAntlaşması’dır. Bu antlaşma ile Türkiye’nin doğu sınırları olduğu gibi korunmuştur. İkincisi ve daha da önemlisi ise, Bakü’de, 1-10 Eylül 1920 tarihlerinde toplanan Doğu Halkları Kurultayı’nda Ankara Hükümeti’nin çok güçlü bir şekilde desteklenmesidir.

BAKÜ'DE 3 FARKLI TÜRK DELEGASYONU

Doğu Halkları Birinci Kurultayı'nda 3 farklı Türk delegasyon vardı. Mustafa Suphi başkanlığında TKP delegasyonu, İbrahim Tali (Öngören) başkanlığında Ankara Hükümeti temsilcileri ve Enver Paşa ile arkadaşları. Esasen, Kurultay Başkanı Grigori Zinoviyev’in vurguladığı gibi, TKP delegasyonu dışında kalanlar davetli bile değildir. Ancak, hem Ankara ve hem de Enver Paşa Sovyet Hükümeti’ni etkilemek için Bakü’de düzenlenen Doğu Halkları Kurultayı’nı seçmişlerdi.

TKP delegasyonu Kurultay esnasında Enver Paşa ve arkadaşlarına çok sert tepki gösterir. Hatta, Enver Paşa’nın kürsüden konuşturulmaması da TKP’li kurultay temsilcileri sayesinde gerçekleşmişti.

TÜRK KOMÜNİSTLERİN TERCİHİ ANKARA HÜKÜMETİ OLDU

Enver Paşa kürsüye gelmek istediğinde TKP delegeleri ayağa kalkarak bu durumu protesto ettiler. Kısaca, gerekçeleri şöyleydi: “O bir katildir, ona söz yok Zinovyev yoldaş, ona söz vermeyin! O kimin namına konuşacak? Öldürttüğü binlerce Türkün namına mı, yoksa ölümle karşı karşıya bırakarak kaçtığı Türk vatandaşları ve Türkiye namına mı? Paşa diye kendisini satan bu adam, Türkler adına tek bir söz dahi konuşamaz! Mustafa Kemal gibi Milli Mücadele kahramanları arasında değil de, buralarda ne işi var?”

Bakü'de SBKP tarafından düzenlenen Doğu Halkları Birinci Kurultayı'nda TKP'yi temsil eden delegelerin itirazı üzerine, kendisini ‘samimi bir Bolşevik sempatizanı’ olarak tanımlayan Enver Paşa konuşmasını yapamadı. Bunun yerine, ünlü yazar Nikolay Alekseyeviç Ostrovskiy büyük tepkiler altında, Paşa’nın hazırladığı makaleyi kürsüden okudu.

TKP delegelerinin şüpheye yer vermeyecek netlikteki Ankara Hükümeti yanlısı tutumları yanında, Tatar, Türkistan komünistleri gibi farklı delegasyonların da yoğun destekleri, Moskova’nın Ankara Hükümeti ile ittifak konusunda net tutum almasını sağladı.

SONUÇ OLARAK; Bakü'de tohumları atılan Ankara-Moskova İttifakı Sovyet Rusya'nın İngiltere'nin saldırılarını ve iç savaş kışkırtmalarını alt etmesini sağladı. Türkiye ise, bu ittifakın verdiği güçle İstiklâl Savaşı'nı başarı ile sürdürüp, küllerinden yeniden doğma fırsatı elde etti.

Önceki ve Sonraki Yazılar