Ali Rıza Özkan

Ali Rıza Özkan

MÜLTECİ YALANLARI

Türkiye’de iktidar ve muhalefet bir olmuş, halka mülteciler konusunda yalan söylüyor!

İktidar ve muhalefetin Türkiye’nin pek çok sorununda “senkron” tutumu, kendisini mülteciler sorunu konusunda da gösteriyor.

Ama, önce mülteci sorunu nedir, ona bakalım.

MÜLTECİ SORUNU NEDİR?

Doğrusunu söylemek gerekirse, yalanlar sadece ülkemize ait değil; küresel çapta yalan söyleniyor ve bu yalanlar daha kavramın kendisinin tanımlanması ile başlıyor.

O nedenle biz de, öncelikle kavramlarla başlayalım.

Mülteci: yaşadığı ülkesinden siyasi, inançsal, ekonomik veya savaş nedeniyle zorla çıkarılmış kişilere “mülteci” denir. Yani, mülteci; kendi rızası dışında bir nedenle yurdunu terk etmek zorunda kalmış insandır.

Göçmen: Uluslararası Göç Örgütü (IOM), uluslararası hukukta tanımlanmadığı vurgusunu da yaparak, “bir ülke içinde veya uluslararası bir sınırın ötesinde, geçici veya kalıcı olarak ve çeşitli nedenlerle olağan ikamet yerinden uzaklaşan kişi” göçmendir, diyor.

Bu tanımları esas alırsak, Türkiye’de de, Avrupa’da da bir “göçmen sorunu” değil, ancak bir mülteci sorunundan söz edilmesi doğrudur.

Suriye’de, Irak’ta, Libya’da ve şimdi Afganistan’da ortaya çıkan ve ülkemizi de etkileyen kitelesel hareketleri mülteci akımı olarak değerlendirmeliyiz.

Çünkü, bu ülkelerde süren savaşlar ve bu savaşlara bağlı olarak meydana gelen katliamlar ve diğer şiddet hareketleri, o bölgelerde yaşayan insanları yurtlarını terk etmek zorunda bırakıyor.

Ancak, bu kitlesel hareketlerin göçmen, düzensiz göçmen, kaçak göçmen gibi tanımlarla ifade edilişinden, yalanın ülkemize özgü olmadığını, küresel çapta bir yalanın parçası olduğunu da anlayabiliyoruz.

KÜRESEL MÜLTECİ SORUNUNUN NEDENLERİ

Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği'nin (UNHCR) 18 Haziran 2021 tarihinde açıkladığı bir rapora göre, dünya çapında 85 milyonun üzerinde kişi yurtlarından zorla koparılmış durumda yaşıyor.

UNHCR raporuna göre, mültecilerin terk etmek zorunda bırakıldığı ilk 5 ülke şunlar:

Suriye: 6,7 milyon

Venezüela: 4 milyon

Afganistan: 2,6 milyon

Güney Sudan: 2,2 milyon

Myanmar: 1,1 milyon

Mültecilere ev sahipliği yapan ilk 5 ülke ise, şunlar:

Türkiye: 3,7 milyon

Kolombiya: 1,7 milyon

Pakistan: 1,4 milyon

Uganda: 1,4 milyon

Almanya: 1,2 milyon

Sadece şu rakamlara bakarak dahi, söyleyebiliriz ki, Batı dünyasının kendi halklarına ve diğer halklara söylediği “göçmen yalanı”nın aksine, coğrafyada çok az yer vardır ki, küresel egemenlik mücadelesi veren ülkelerin müdahalesi olmaksızın bir çatışma bölgesine dönüşmüş olsun!

Afganistan’ın işgali, Irak’ın işgali, Suriye’nin işgali, Libya’da dış müdahale ile çıkarılan iç savaş gibi, Myanmar, Sudan, Yemen, Orta Amerika, Venezüela gibi ülkelerde kışkırtılan iç savaşlar ve ambargo gibi yaptırımları dikkate alırsak, küresel mülteci sorununu yaratan tek, biricik ve asıl kaynağın emperyalist ülkeler olduğunu anlamak ve kabul etmek durumundayız.

Ancak, hem ülkemizdeki ve hem de emperyalistlerin kontrol ettiği küresel medya organlarında kullanılan tanımlardan, sorunların kaynağına kadar bir dizi yalan sistematik olarak empoze edildiğini da tespit etmeliyiz.

MÜLTECİ SORUNU NEDEN GİZLENİYOR?

Emperyalist ülkelerin yöneticilerinin ve medyasının neden ısrarla bir “göç sorunu” üretmeye çalıştıklarını, hem uluslararası hukuk açısından ve hem de küresel yönetişim sistemi açısından açıklayabiliriz.

Uluslararası hukuk, mültecileri korumayı öngörüyor. Ancak, batılı emperyalistler kendilerinin neden oldukları mülteci akımının kendi ülkelerine ulaşmasını önlemek, mültecilerin iç politikanın araçlarından birisine dönüşmesini engellemek istiyorlar. Bu nedenle, “göçmen, düzensiz göçmen, kaçak göçmen” gibi kavramlarla, hem toplumsal algıyı yönlendiriyorlar hem de mültecilere tanımaları gereken hukuksal güvenceyi tartışmalı hale getiriyorlar.

Küresel egemenliğin sürdürülebilmesi için dünya coğrafyasının farklı yerlerinde başlatılan işgaller, iç savaşlar ve yaptırımların mülteci akımının asıl kaynağı olduğunu gizlemek ve bu sorunu komşu ülkelere “yıkmak” için de ihtiyaç duyulan kavram, hukuksal altyapısı olmayan “göç” kavramıdır.

Örneğin, göç kavramı ile Türkiye’ye Avrupa “yardım ediyor” görüntüsü kazandırılıyor. Ancak, mülteci sorunu olarak tanımlandığında, Birleşmiş Milletler sorumluluk üstlenmek zorundadır.

YALANLAR VE YALANCILAR!

Büyük Ortadoğu Projesi ile dünyayı, ama özellikle de ülkemizin bulunduğu coğrafyayı ateş topuna çeviren ABD ve diğer “koalisyon” üyeleri, dünyanın en büyük mülteci sorununu sanki kendileri yaratmamış gibi davranıyor.

ABD mülteci sorununa karşı “ölü taklidi yapan tilki” rolünde, Almanya ise, muhtaç ve zor durumdaki Türkiye’ye yardım eli uzatan “şefkatli anne” pozlarında tartışmalar ve toplantılarla zaman ve ömür tüketiyorlar. Evet, onların konuyu saptırma girişimleri, yurtlarından koparılmış milyonlarca insanın içinden her gün yeni ölümleri kayda geçiriyor.

Peki, Türkiye ne yapıyor?

Daha doğrusu ne yapmıyor!

Türkiye, dünyanın en fazla mülteci barındıran ülkesi olarak, Büyük Ortadoğu Projesi’nde nasıl tuzağa düşürüldüğünü tartışmıyor!

Türkiye, ata sözümüzün çok doğru ifade ettiği gibi, Dimyat’a pirince giderken, evdeki bulgurunu nasıl yitirdiğini kendi halkından dahi gizliyor!

Türkiye, BOP ile birlikte ortaya çıkan dünyanın en büyük mülteci krizinin isminin dahi doğru tanımlanmayışına itiraz etmiyor!

Türkiye, ABD ve AB’nin mülteci sorununu bizim sırtımıza yıkışına itiraz etmiyor!

Türkiye, Almanya’nın öncülüğünde AB’nin mülteci sorununun gizlenmesine ve “düzensiz göçmen sorunu” haline dönüştürülmesine karşılık sunduğu dilenci parasını reddetmiyor!

Her şeyden önemlisi, Türkiye mülteci sorununu ortadan kaldıracak ve kendi yükünü ve sorumluluğunu uluslararası hukuk normları ile belirleyecek tek girişim olan, sorunun yaratıldığı ülke ile resmi görüşmeler talep etmiyor! Böylece, emperyalist ülkelerin neden olduğu “Suriye sorunu”nun kaynağında yer almaya ısrar ediyor! Dolayısıyla, sorunu çözmek istemeyen ve “tahrif edilmiş sorun” olarak yaşatılmasında ısrarcı emperyalist ülkelerin tarafında ve onlar tarafından rehin alınmış konumda kalmaya mahkum oluyor!

Ve, son olarak; emperyalist ülkelerin sorunun ana kaynağı olduklarını gizleyerek, mültecileri hukuksal güvenceden mahrum yaşamaya zorlayarak, iç güvenlik, ekonomik çıkarlar, nüfus hareketleri gibi faktörleri dikkate alan politikalar ve uygulamalar geliştirmeyerek iktidar tarafı,

Avrupalı sağcı “mülteci/göçmen düşmanı” siyasi akımların argümanlarıyla toplumsal tepki örgütlemeye çalışan muhalefet tarafı

hep birlikte ve topyekun olarak Türkiye insanına yalan söylüyorlar!

Önceki ve Sonraki Yazılar