Ali Rıza Özkan

Ali Rıza Özkan

NATOTÜRKÇÜLER, İKTİDARIN ALTERNATİFİ OLAMAZLAR!

İsveç ve Finlandiya'nın NATO'ya yeni üyeler olarak katılması için yapılacak oylamada, Türkiye'nin evet oyu vereceğini açıklaması, ülke içinde ciddi bir hayal kırıklığına yol açtı.

Özellikle de AK Parti seçmeni, Reis'in tıpkı Rahip Santero olayındaki gibi, günlerce esip gürledikten sonra, karşı teze onay vermesini, huzursuzlukla karşıladı.

Masaya kazanç olarak açıklanabilecek herhangi bir "şey" konulmaması ise, siyasi çevrelerde, Erdoğan'ın doğrudan kendi siyasi geleceğine yönelik bir pazarlık yapmış olduğu iddialarına yol açtı.

Ancak, Erdoğan'ın bu hamlesinin Moskova ve Tahran'da sessizlikle karşılanması, her iki merkezin de durumdan haberli olduklarını akla getiriyor. 

İşin esasına gelirsek, İsveç ve Finlandiya'nın NATO üyelikleri çerçevesinde yürütülen tartışmaya şu tespitlerle katılabiliriz:

1) İsveç ve Finlandiya'nın üye olmasının Türkiye'nin dış veya iç politikasında herhangi bir ağırlığı veya etkisi yoktur.

2) Türkiye, NATO içerisinde her iki ülkenin üye olmasıyla, stratejik veya siyasi veya askeri anlamda bir kayıp yaşamaz.

3) Her iki ülkenin üyeliğine onay vermek, doğrudan ne NATO veya ne de başka ülkelerle Türkiye arasında yeni bir çatışma doğurmaz.

Ancak, olumsuz haneye yazacaklarımız iae, şunlar:

1) Türkiye, elindeki "rey avantajı" ile, NATO içerisinde kendisine ciddi bir pozisyon oluşturma/tahkim etme şansını elinden yitirdi.

2) Türkiye, elindeki avantajı kullanarak, NATO içerisinde ABD karşıtı blokun güçlenmesi için katkıda bulunabilirdi. 

3) Türkiye, NATO içerisinde ciddi bir terörizm ile mücadele tartışması açabilirdi. 

4) Türkiye, özellikle Yunanistan, Ermenistan ve Suriye konularında NATO'ya hem Türk tezlerini anlatabilirdi ve hem de üyeleri kendi tezleri noktasında tavır almaya kazanabilir veya zorlayabilirdi.

5) Türkiye, Avrupa'nın kaçak göçmen sorununda belirleyici rol alabilirdi. 

6) Türkiye, özellikle de PKK ile mücadele konusunda, hem Ortadoğu'da ve hem de Avrupa'da NATO üyelerini tavır almaya ve önlemlere zorlayabilirdi. 

Anlaşılan o ki;

1) Erdoğan, Türkiye çıkarları değil, ama kendi siyasi geleceği ile ilgili pazarlık yapmış olabilir. 

2) Özellikle de, Kılıçdaroğlu'nun ABD tarafından benimsenmemesi ve İmamoğlu'nun küreselcilerin adayı olması, Erdoğan'ın elini güçlendirmiş olabilir. 

3) İmamoğlu'nun aday olamayacağının yüzde 90 oranında kesinleşmesi, Erdoğan'ın adaylığına yeşil ışık yakılmasına vesile olmuş, olabilir. 

4) Erdoğan, eğer bir güvence aldıysa, en kısa zamanda erken seçime gidecektir.

Bunun işaretlerini ise, önümüzdeki süreçte mutlaka alacağız.

Özellikle de çalışanların maaşlarına yapılan zamlar gibi, popülist önlemlere bakarak anlayabiliriz.

5) Muhalefetin, NATO'da iki yeni üyelik oylamasına Türkiye'nin hiçbir kazanç masaya koymadan evet demesine sessiz kalışı ve ardından CHP Sözcüsü Faik Öztrak'ın NATO'nun genişlemesini desteklediklerini açıklamaları, muhalefetin de Erdoğan'a çalıştığının ve çalışacağının işareti sayılmalıdır.

Bu olayın da gösterdiği gibi, aramızda Atatürkçü gibi gezen, Natotürkçüler iktidarın alternatifi olamaz. Ama, koltuk değneği oldukları kesindir.

Önceki ve Sonraki Yazılar