Ali Rıza Özkan

Ali Rıza Özkan

NECİP FAZIL KISAKÜREK HAKKINDA

Necip Fazıl Kısakürek 25 Mayıs 1983'te hayata veda etti.

Ölmeden önce de oldukça hareketli bir entelektüel hayatı olan Kısakürek, öldükten sonra neredeyse sağcı-muhafazakar entelijensiyanın "nirvana"sı noktasında payelendirildi.

Necip Fazıl'ın edebiyat yönü veya siyasi fikirleri bu yazının konusu değil. Ama, Necip Fazıl'dan bir kutup, siyasi lider vs gibi hasletler yaratmak isteyenlere bir kaç sözüm olacak.

Çünkü, topluma örnek olarak, sözüne güvenilir, yolu takip edilecek lider olarak sunacağınız insanlarda olması gereken asgari tutarlılığın dahi olmadığı bir kişiliği topluma önermek demek, aslında riyâ batağına dibine kadar gömülmek demektir.

NECİP FAZIL'CILARIN RİYÂSI

Ne zamana kadar riyâ ile yaşayacağız? Aslında dibine kadar ahlâksızlık demek olan çifte ahlâk ile ne zaman hesaplaşacağız?

Hayır, Necip Fazıl'a sitem etmiyorum. Hattâ, bazı şiirlerini severek okuduğumu da söyleyebilirim.

Ama, Necip Fazıl'ı bu topraklara dayatılan bir kamplaşmanın bayrağı yapanlar; evet, sözüm size!

Kalbinizle diliniz ne zaman aynı fikri zikredecek? Ne zaman, düşmanımıza dahi yapılmasını istemediğimiz bir iftirayı kapı komşumuza, sırf hasımlık içindeyiz diye, saniye tereddüt etmeden sallamaktan vaz geçeceğiz?

Bakın Necip Fazıl ne yazmış:

Her ayağın bastığı yerde sanki kalbim var,

Kalbim ki vahşi bir zevk alır ezilişinden.

Ömrümün geçtiği yolda bana sorsalar,

Gidiyorum bir kadın bacağının peşinden.

Bir kadının içinden ağlayışı, gülüşü,

Gözlerinden ziyade bacaklarına yakın.

Şimdi, dürüst olun; bu şiiri örneğin Nâzım Hikmet yazsaydı, şehvetkeşliğinden girer pornografiden çıkardınız. Yalan mı?

Aziz Nesin'in bir hicvinde rastlasanız, din düşmanı tacizci, ahlâk yoksunu diye hakkında makaleler yazar, TV programları düzenler, hasımlarınızla girişeceğiniz her polemik içine tokat gibi eklerdiniz. Yalan mı?

Ama, "Büyük Doğu" ülküsünün sözde üstadı kadın bacakları hakkında şehvet dolu bir şiir yazarsa ne yapacaksınız? Muzır neşriyat karşıtlığı engele takılacak değil mi? Ahlâk ve ahlâkın en temel ilkesi olan tutarlılığı nereye koyacaksınız?

Devam edelim:

Yassıada mahkemelerinde ortaya çıktı ki, Necip Fazıl'a 1950 ile 1960 yılları arasında toplamda 147.000 TL örtülü ödenekten ödeme yapılmış. Ödemenin gerekçesini resimdeki Demokrat Parti yöneticisi açıklamış.

O günkü kura göre yaklaşık 50.000 Dolar olan bu parayı Necip Fazıl Demokrat Parti için gazetelerde yaptığı tetikçilik için almış. Ara sıra, alamadığı dönemler olmuş. Peki, o zaman ne yapmış, dersiniz? Hayır, bilemediniz. Ankara otellerinden birisine kapağı atıp, Menderes'e canıma kıyarım minvalinde şantajlar yapmış:

"Benim yaptığımı yapanlara hükümetler ve rejimler servetlerini ve nimetlerini yağdırır. Bütün bunlara karşı 15 bin lira zarar çarpıtılmış ve daha nice kasıt ve sabotaja karşı yalnız bırakılmış olarak sürünmekteyim. Haftalardır Ankara'nın bu ücra ve münzevi otelinde cinnet buhranları içinde çırpınmaktayım. Bütün istediğim zarara birkaç bin zamla 20 bin lira temininden ibarettir. Bunca muvaffakiyetten sonra uğratıldığım bu hal ve düştüğüm şeref kırıklığı hayatıma mal olabilir."

Şimdi varsayalım ki, soldan bir yazar iktidar partisinden aldığı ücret karşılığında tetikçilik yapsın ve parti artık para ödemeyince veya verdiği yetmediğinde Ankara otellerinde postu serip, iktidar partisine intihar ederim minvalinde şantaj yapsın... Ne tepki verirdiniz?

Cevabınızı sizin vicdanınıza bırakıyorum. Eminim ki, tüm bu apaçık gerçekleri dahi çarpıtmak, inkâr etmek isteyecek sahte kahramanlar vardır ve olacaktır.

Devam edelim:

Mina Urgan annesinin çocukluk arkadaşı Necip Fazıl'ı anlatıyor:

"Necip Fazıl'ın içkisi ölçülüydü ama kumar tutkusu sınır tanımazdı. Eşref Şefik ile arasında geçen olayı, İstanbul'un yazarçizer takımında bilmeyen yoktu... Eşref Şefik hastaymış; onu yoklamaya gelen Necip Fazıl’a ilaç alması için, bir miktar para vermiş. Necip Fazıl, ilaçları hemen alacağını söyleyip, evden çıkmış. Eşref Şefik beklemiş beklemiş, ne ilaçlar varmış ortada, ne de Necip Fazıl. Sabaha doğru, bir lâzımlığı çişle doldurmuş; ateşi çok yükseldiği halde, pencerenin önünde pusu kurmuş; lâzımlığı kumarhaneden eli boş dönen Necip Fazıl’ın başından aşağı boca etmiş."

Tabii ki, herkesin bildiği kumarhane baskınında yakalanma vs olaylar da var. Ama, ilginçliğine ve ibretlik ölçüsüne binaen Urgan'ın anısını buraya aldım.

Kumar, kadın bacakları fetişizmi, tetikçilik... bir insanda ahlâk düşkünlüğü için daha ne olması gerekiyor?

Gerçekten merak ettiğim için soruyorum: ülkücü, muhafazakâr ve siyasi kimliğini din ile tarif eden arkadaşların ahlâkî sınırları nedir? Hasım olmak mı? Yoksa, herkese uyarlanabilir ve uygulanabilir ahlâk kriterleri var mı?

Ne diyelim: Allah taksiratını affetsin!

Önceki ve Sonraki Yazılar