Neşe Akkuş
ADALET EKEN, BARIŞ BİÇER
İngiltere’de 1245 yılı önemlidir. Kral John keyfi uygulamaları ile aristokratları canından bezdirir. Savaşlar ilan eden , halktan toplanan vergileri canının istediği gibi harcayan , işine gelmediği kişileri tutuklatıp hapishanelere attıran krala karşı büyük bir tepki oluşur. Bu tepkiler sonucunda Magna Carta (Büyük ferman) imzalanır.
Bu fermanın iki temel ayağı var;
1- Kralın bundan böyle canının istediği gibi vergi toplayamaması ve vergilerin denetlenmesi,
2- Bu bütçe sisteminin denetim mekanizması olarak parlamentonun doğuşu.
Şu günlerde mecliste bütçe görüşmeleri sürmekte … Muhalefet in verdiği soru önergeleri ciddiye bile alınmıyor, yanıtsız bırakılıyor. Bu ülkenin düşünen vicdanı olan kafa yoran akıllarının aklı mı sınanaıyor?
Bakın ,Magna Carta ‘dan bu yana 775 yıl geçmiş. Neredeyse sekiz asır.Biz işin neresindeyiz?
Tarihi yeni den mi deneyimliyoruz?
Bu ülkede ödediğimiz vergiler, bir avuç yandaşa peşkeş çekilirken yurttaşına reva görülenler hangi vicdana sığar? Hakikaten vicdanınızı nerede temizliyorsunuz?
Geçen gün belediye otobüsünü çarptığı yaşlı kadına hastaneye gidelim denildiğinde benim ekmek param yok beni camiye götürün diyor. Ne kadar acı? Ne kadar utanç verici. Ve kadıncağız kurtalımıyor…
Evet sosyal devlet diyoruz, evet sosyal devlet diyoruz…
Bakın ,Birleşmiş Milletler insan hakları evrensel bildirgesi 23. Maddesi ne diyor?
1- Herkesin çalışma, işini özgürce seçme, adil ve elverişli koşullarda çalışma ve işsizliğe karşı korunma hakkı vardır.
2- Herkesin herhangi bir ayrım gözetilmeksizin, eşit iş için eşit ücrete hakkı vardır.
3- Çalışan herkesin, kendisi ve ailesi için insan onuruna yaraşır bir yaşam sağlayacak düzeyde, adil ve elverişli ücretlendirilmeye hakkı vardır, bu , gerekirse başka korunma yollarıyla desteklenmelidir.
4- Herkesin, çıkarını korumak için sendika kurma ya da üye olma hakkı vardır.
25. Madde ise,
“Herkesin kendisinin ve ailesinin sağlığı ve iyi yaşaması için yeterli yaşama standartlarına hakkı vardır, bu hak, beslenme, giyim, konut, tıbbi bakım ve gerekli toplumsal hizmetleri ve işsizlik, hastalık, sakatlık, dulluk, yaşlılık ya da kendi denetiminin dışındaki koşullardan kaynaklanan başka geçimini sağlayamama durumlarında güvenlik hakkını da kapsar.” (10 Aralık 1948)
Toplumum devlete ihtiyacının olduğu bir süreçteyiz. Yurttaşından aldığı bağışlara bel bağlayan “sosyal devlet “ dünyanın neresinde görülmüştür bilmiyorum? Dünyaya demokrasiyi biz anlattık ya! Eminim bizden feyz alıyorlardır.
Acı reçeteler şöylesi bir zamanda yine vergisini ödeyen halka fatura ediliyor. Zamların ardı arkası kesilmiyor. Elektrik, su faturalarına , mutfakta yanan ateş eşlik ediyor. Hükümetin gündemi bile değil. Meclis salonunda iktidar sandalyelerinde oturanların umurunda bile değil.
Ceza keselim çalıştı kafalar. Boş kasaları halka kestiğimiz cezalarla doldurmaya çalışalım.
Maskesini sınav heyecanından unutan kızımızı unutmam. Koca bir sene hazırlandığı sınava girememesini maske üzerinden hediye ettiniz. Çok mu zor çıkartıp bir maske vermek? Sevgi ve vicdan bu işin neresinde?
Dağıtamadığınız maskenin cezasını acımasızca bu halka para cezası olarak kestiniz.
Bakın pandemide Madencimiz sokakta hakkını alamadığı için ,
Emekli maaş kuyruklarında, aldığı zaten üç kuruş verirken bile yaşama bir an önce öl “zaten sırtımda kambursun değerli değilsin” diyen iktidar. İşsizinin derdine; iş beğenmiyorsun ki kardeşimle geçiştirmekte .
Gençlerine bir gelecek sunamıyorsun biraz olanağı olan bu ülkede gelecek görmediği için yurt dışında soluğu alıyor. Ve geri dönmek bile istemiyorlar. Al sana beyin göçü.
Çevrecilerin her yerde isyanda yeter doğamızı katletmeyin diye.
Çiftçin, küçük esnafına destek olmadığın gibi ek vergiler ve borçlarla inim inim inliyor.
Sağlık çalışanları için içimiz kan ağlıyor. Yine çözüm yok. Canlarıyla bedel ödüyorlar.
Kadına yönelik şiddet ,
çocuk istismarı,
cezaevlerindeki olumsuz koşullar… bu liste uzayıp gidiyor ne yazık ki.
Nereden bakarsak bakalım kötü yönetiliyoruz. Sorunlar yumağı oldu her yanımız.
Başarı köprü yaptık yol yaptık değil. İnsan haklarının neresindeyiz?
Yurttaşınız insan gibi insan onuruna uygun yaşıyabiliyor mu?
Sokağa üşenmeyin inin bir bakın neler oluyor? Bir gün otobüse binin mesela? Metro ya , Metrobüse. Makam arabalarının camları sırla kaplı dışarısı görünmüyor belli ki . Ya da koruma ordularınız etrafınızı o kadar kuşatmış ki halkı göremez oldunuz. Yoksul mahallelerde bir dolaşın günlük hayatın telaşlarına karışın geldiğiniz yerleri unutmadan. Sizleri o mevkiler o makamlara taşıyan bu halk olduğunu unutmayın.
Yasakları getirip emekliyi maaş kuyruklarına sürüklemeyin. Gece yarısı yasak koydum deyip insanları sokağa dökmeyin. Hasta insanı otobüslerle eve yollamayın. Mitingler, açılışlar yapmayın. Halkın kafası karışıyor bir yandan evden çıkma deyip diğer yandan kalabalıklara sürükleyen yönetimden.
Halka şeffaf olun. Gerçekleri saklamayın.
“Devlet gemiye halk da suya benzer; gemiyi taşıyan sudur; ama gemiyi deviren de su dur. “ der Konfüçyüs
Cehaleti körükleyip, yoksullukla yurttaşınızı tehdit etmeyin. Ötekileştirme, linç kültürünün fitilini ateşlemeyin. Yandaş kayırarak adaleti zedelemeyin.
“Adalet eken barış biçer” unutmayın.