Gülay Sormageç

Gülay Sormageç

ÖLMÜŞLERİMİZİN ARDINDAN NELER YAPILIR?

“Her nefis ölümü tadacaktır.”(3/ 185. Ayet)

Koronavirüs salgını dolayısıyla hayatımızın orta yerine ölüm gerçeği geçtiğimiz yıllardan daha fazla düştü. Sevdiklerimizi Hakk’a uğurladık. Bildiğimiz, bilmediğimiz insanlar ölüyor. Artık ölümü eskisi kadar rahat dillendiremiyoruz. Bazen şaka yollu takılırdık “ölürsem” diye! Sonra da aman ağzından yel alsın, Allah korusun derdik. Farkında mıyız bunları bile söyleyemiyoruz. 2020 de böylece sınandık; salgın ve ölümle…

İnsanlar ölmüşlerinin ardından hayır yapmak ister gücünün yettiğince ve ömrünün yettiğince… Ölmüşlerimizin arkasından neler yapabiliriz?

“Ölmüşlerinizi hayırla (iyilik, güzellikle) anınız!” Peygamber öğüdü gereğince böyle davranmalıyız. Zira onların artık kendilerini bize savunacak durumları yoktur, dünya değiştirdikleri için! Yapıp, ettikleriyle baş başa kalmışlardır. Günahıyla, sevabıyla!

Peygamber efendimiz ölmüşlerimize, Kur’an okumamızı öğütlemiş, bıraktığı malı varsa onun namına hayır yapılmasını öğütlemiştir. İnsan yararına, kamu yararına, canlıların yararına!

Asla peygamber efendimiz ölen bir kimsenin ardından kılamadığı namazları hesaplayın parasını verin dememiştir. Tevhid’ler çektirin paralar ödeyin dememiştir. Maalesef birileri bunları iyiden iyiye istismar etmekte ve nemalanmaktadır. Dinin böyle bir emri yoktur. Neden yapılıyor? Dine sonradan girmiş işlerdir bunlar, bağlayıcılığı yoktur. Çünkü İslam’da ruhban sınıfı yoktur. Her kişi kendi itirafını kendisi birebir Rabbi’ne yapar. Yalvarır, yakarır, af diler, tövbe eder, dua eder bunun için nasıl aracıya ihtiyacı yoksa öldükten sonra da birilerinin onun kılamadığı namazları kendince paraya döküp ödetmesine ve ödemesine ihtiyacı yoktur. Şu kadar tevhid çekilince günahları affolunur diye bir durum da yoktur! Allah affedicidr, ikram edicidir, ihsan edicidir!

Ölmüşlerimizin ardından hayır yapmak vardır, sadaka vermek vardır, kurban kesmek vardır, onlar adına umre ve hac yapmak vardır. İhtiyaç içinde olanlara yardım etmek vardır. Hastane, okul, ibadethane, yol, su gibi kamu yararına olacak işlere maddi katkı sağlamak vardır. Kamu yararına olan işlere yapılan harcamaya Sadakayı Cariye denilir.

DİYANET İLMİHALİ BU KONUDA ŞU BİLGİLENDİRMEYİ YAPMAKTADIR

“Oruca gücü yetmeyenler bir yoksul doyumu fidye öder.” (Bakara, 2/184) buyurulmaktadır. Bu âyete göre, oruca dayanamayan veya mazeretleri sebebiyle Ramazan’da ve diğer zamanlarda oruç tutmaktan aciz kimselerin, her bir oruç günü için fidye ödemeleri gerekir. Fakihlerin çoğunluğu, bu âyet-i celiledeki oruç yerine fidye ödenmesi hükmüne illet olan vasfın “acz” olduğuna hükmederek, mazeretli veya mazeretsiz oruç tutmamış ve kaza etmeden vefat etmiş olan kimselerin oruç borçları için de fidye ödeneceğini, hatta bu kimselerin bu konuda vasiyette bulunmaları gerektiğini ifade etmişlerdir. Oruç tutmaktan aciz olma yönüyle ölen kişinin durumu mazeret sebebiyle oruç tutamayan kimselerin durumuna kıyas edilebilir. Ölenin bu konuda vasiyeti varsa, bu kıyas hükmü daha da kuvvet kazanmış olur. Vasiyet yoksa mirasçılar bunu yapmaya mecbur değildir. Ölen kişi miras bırakmamışsa veya bıraktığı mal yetmezse kendi mallarından teberru olarak da verebilirler. Oruç için bu şekilde yapılacak ıskat, dinî hükümlere uygundur.

Namazların ıskatına gelince; bir kişinin namaz borçlarının fidye ile ödenebileceğine dair Kur’an ve sünnette ne bir delil ne bir işaret vardır. Bu itibarla fidye ile namaz borçlarının düşeceği söylenemez. Ancak ihtiyaç sahiplerine yapılacak yardımlar ölü adına yapılmış sadaka gibi olacağından günahların bağışlanmasına ve Allah’ın affının tecellisine vesile olacağı umulur. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de “Şüphesiz, iyilikler kötülükleri giderir.” (Hûd, 11/114) buyurulmuştur. Ancak, belli bir miktar paranın fakire verilmesi ve onun da güya hamiyetli davranarak aldığı parayı veren kişiye hibe etmesi ve ödenmesi gereken meblağ tamamlanıncaya kadar bu kabul ve hibe işinin tekrar ettirilmesi demek olan “devir” uygulamasının aklî ve naklî hiçbir mesnedi yoktur.

Sonuç olarak, imkânlar dâhilinde fakirlere sadaka vermek, hayır işleri yaptırmak, hayır kurumlarına yardımda bulunmak geride kalanların ölüler için yapabilecekleri en uygun davranıştır. Fakat ölenin varisleri arasında fakirler, yetimler, ihtiyaç sahipleri, eş ve çocukların bulunması hâlinde (ölenin vasiyeti dışında) bunların mallarından ıskat, tasadduk ve devir yapılarak mağdur edilmeleri asla caiz değildir (İbn Nüceym, el-Bahr, IV, 117; İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, II, 532-534).

Şâfiî mezhebindeki ağırlıklı görüş, namaz veya adanmış itikâf borcuyla ölen kimsenin yakınlarının ölen adına bu ibadetleri ifa etmesinin de fidye vererek bu borçları düşürmesinin de caiz olmadığı yönündedir (Nevevî, el-Mecmû’, VI, 372)

Önceki ve Sonraki Yazılar