Ahmet Özdemir
ORHAN KEMAL’İ ANARKEN
“Mehmet Raşit Öğütçü kimdir,” diye sorsam kaç kişi yanıtlayabilir? Mehmet Raşit Öğütçü, Orhan Kemal’in asıl adıdır. Biyografi yazılarında genellikle anlatılacak kişinin adının yanında bir parantez açılar ve o kişinin doğum ve ölüm tarihleri yazılır. Orhan Kemal’in adının yanında (d. 15 Eylül 1914 - ö. 2 Haziran 1970) parantezini görürsünüz.
Bunları niçin yazıyorum?
2 Haziran 1970, Orhan Kemal’in öldüğü tarih. Yani elli bir yıl geçmiş. Çok genç yaşta, aramızdan ayrıldı. Bir yirmi yıl daha yaşasaydı, kim bilir ne eserler üretecekti. Orhan Kemal’i kısa bir cümlede özetlemenizi isteseler, kuşkusuz “toplumcu gerçekçi, Türk romancısı ve oyun yazarıdır,” dersiniz. Doğru.
Orhan Kemal pek çok ünlü yazarımız gibi yazın hayatına şiirle başladı. Sonra düz yazıya geçti. Bir binden güzel, kalıcı ve anlamlı roman, oyun, öykü, anı, inceleme, röportaj kitapları ve senaryolar yazdı. Bu eserleriyle yaşıyor.
Orhan Kemal’i bir daha dönmemek üzere şiirden vazgeçiren ve düz yazıya yönlendiren kimdi? Nazım Hikmet...
Hıfzı Topuz’un “Hava Kurşun Gibi Ağır” isimli kitabında, Nazım Hikmet ile Orhan Kemal arasında 1940 yılında Bursa Cezaevi’nde yaşanan diyaloglar yer almakta. Ayrıca, Orhan Kemal’in 1965 yılında yayınlanan “Nazım Hikmet’le Üç buçuk Yıl” adlı bir anı kitabı var. Bu iki esenden öğrendiğimize göre, İkisi de Bursa Cezaevi’nde kalmaktadır. Bir öğle zamanı Orhan Kemal ve iki arkadaşı Nazım’ı yemeğe davet ederler. Maltızda pişirilmiş sucuklu yumurta ikram ederler. Nazım yumurtaları ve sucuğu nereden aldıklarını sorar. Cezaevinin bakkalından aldıklarını söylerler. O da bundan böyle masrafa ortak olmak istediğini ve borcunu aybaşında ödeyeceğini söyler. Orhan Kemal ve arkadaşları bu teklifi memnunlukla karşılarlar. Nazım daha sonra idareden izin alıp kendisinin de bu koğuşa geleceğini söyler. Böylece Bursa Cezaevinde Orhan Kemal ile Nazım Hikmet’in üç buçuk yıl sürecek birlikteliği başlar.
Orhan Kemal, o günlerde devrimci şiir yazmakta ve kendini şair sanmaktadır. Günün birinde hapishane arkadaşları Nazım’a Orhan Kemal’in şiirlerinden söz ederler. O da, birini okumasını ister. İlk dörtlük bitmeden Nazım, susturur. Orhan Kemal bir başkasını okurken, Nazım yine sözünü keser ve “Berbat,” der. Başkasını okumasını ister. Orhan başka bir şiirini okumaya koyulur. Nazım Hikmet’in:
“Rezalet!.. Kardeşim, bu laf ebeliklerine, bu hokkabazlıklara ne lüzum var... İçtenlik duymadığınız şeyleri niye yazıyorsunuz?” sözleri karşısında Orhan Kemal buz kesilir. Nazım Hikmet, Orhan Kemal’den öğrenim durumunu, yabancı bilip bilmediğini, felsefeden ne anladığını sorar. Yanıtlar tatmin edici değildir. Sonra ona:
” Sizinle yakından ilgilenmek istiyorum... Önce Fransızcayı ele alacağız... Sonra da öteki konuları, tahammülünüz var mı?”
“Var...”
Anlaşırlar. Nazım Hikmet, sabır ve hoşgörü göstererek Orhan Kemal’le uğraşmaya başlar. Aradan birkaç ay geçer. Orhan, Nazım’dan azarı işittikten sonra şiiri bırakıp, düz yazı denemelerine girişir. Günün birinde onun, bir romana başlangıç olarak yazdığı bir yazıyı arkadaşları Nazım’a gösterir. Nazım’ın hoşuna gitmiştir. Orhan’a döner:”
“Siz düzyazı yazın, düzyazı... Bir küçük hikâye deneyin, göreceksiniz ki başaracaksınız...”
Böylece Orhan Kemal cezaevinde tam üç buçuk yıl Nazım’ın öğrencisi ve en yakın dostu olur. Nitekim, Nazım Hikmet’te 3 Haziran 1963’de ölmüştü. Onun çeşitli yönlerini birkaç gün anlatmak istiyorum. Yazımı Orhan Kemal’in Nazım Hikmet’e yazdığı şiirle bitireyim:
NÂZIM HİKMET’E
Sen
“Promete’nin çığlıklarını
Kaba kıyım tütün gibi piposuna dolduran adam”
Sen benim mavi gözlü arkadaşım
Kabil değil unutmam seni.
26 Eylül 1943
Seni yapayalnız bırakıp hapishanede
Bir üçüncü mevki kompartımanda pupa yelken
Koşacağım memlekete.
Ve tren
Bir güvercin gibi çırpınarak istasyona girecek,
Gözü yaşlı bir genç kadına
Beş senenin ardından
Kocasını getirecek.
O dem ki boş verip istasyon halkına
Yanaklarından öperken sevgilimi
Sen neşeli mavi gözlerinle bakacaksın
İçimden bana
O dem ki yürekten her şey atılacak
Ekmek – kin – hasret
Fakat Nâzım Hikmet
Sen şu kadar kilometre uzakta kalmana rağmen
Aydınlık yüreğimin duvarına dayayıp sarı saçlı başını
Batan bir yaz güneşi hüznüyle ağlatacaksın arkadaşını.
Günler geçecek
Ekmek derdi çökecek omuzlarıma.
Fabrika.
Makinalar.
Tezgâhım.
Sana şekerkamışı, portakal yollayacağım.
Karım yün çorap örecek.
Her hafta mektup yazacağız.
-Askere almazlarsa eğer-
Unutabilir miyim seni?
Tahtakurusu ayıkladığımız hapishane gecelerini
Ve radyoda şark cephesinden haber beklediğimiz
Müthiş anların küfrünü!
-Radyonun yanındaki duvara
Kurşunkalemiyle abus insan yüzleri çizmiştin-
Unutabilir miyim seni?
Hâlâ beton malta boylarında duyuyorum
Takunyalarının sesini!
Unutabilir miyim seni hiç?
Dünyayı ve insanlarımızı sevmeyi senden öğrendim,
Hikâye, şiir yazmayı
Ve erkekçe kavga etmeyi senden!
Orhan Kemal