ORHAN ŞAİK GÖKYAY VE BU VATAN KİMİN SORUSU

Dün bu sayfadaki yazımda Zeki Ömer Defne’den söz etmiş ve yazının sonunda bugün iki yıl farklı olsa da zaman tünelinin aynı gününde vefat eden Orhan Şaik Gökyay’ı anlatacağımı yazmıştım.

Hem şair hem araştırmacı, yazar ve hocaların hocası olan Orhan Şaik Gökyay’ın aramızdan ayrılışının üzerinden 27 yıl geçti. Onunla özdeşleşmiş şiiri ile yazıma başlamak istedim:

Bu vatan toprağın kara bağrında

Sıradağlar gibi duranlarındır,

Bir tarih boyunca onun uğrunda

Kendini tarihe verenlerindir.

Tutuşup kül olan ocaklarından,

Şahlanıp köpüren ırmaklarından,

Hudutlarda gaza bayraklarından

Alnına ışıklar vuranlarındır.

Ardına bakmadan yollara düşen,

Şimşek gibi çakan, sel gibi coşan,

Huduttan hududa yol bulup koşan,

Cepheden cepheyi soranlarındır.

İleri atılıp sellercesine

Göğsünden vurulup tam ercesine,

Bir gül bahçesine girercesine

Şu kara toprağa girenlerindir.

Tarihin dilinden düşmez bu destan,

Nehirler gazidir, dağlar kahraman,

Her taşı yakut olan bu vatan

Can verme sırrına erenlerindir.

Gökyay'ım ne yazsan ziyade değil,

Bu sevgi bir kuru ifade değil,

Sencileyin hasmı rüyada değil,

Topun namlusundan görenlerindir.

Orhan Şaik Gökyay, Zeki Ömer Defne ile aynı yolu izlemişti. 1902’de İnebolu’da doğdu. Ailesinin mali sıkıntısı nedeniyle okulu 9. sınıfta bıraktı. Kastamonu Özel İdaresi’nde kâtip olarak çalışmaya başladı.

1922 yılında Ankara Darülmuallim’in (Öğretmen Okulu) son sınıfına kayıt oldu. İyi derece ile bitirdi. 1923’ten itibaren Anadolu’nun çeşitli okullarında öğretmenlik yaptı. Çağlayan adlı aylık bir dergiyi 1926’ya kadar yayımladı.. 1927 yılında Kastamonu Lisesi’nin son sınıfına kaydolarak bu okuldan mezun oldu.

Aynı yıl İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’ne kaydını yaptırdı. Aynı zamanda Yüksek Öğretmen Okulu imtihanını da kazanarak öğrenimini iki okulda sürdürdü. 1931 yılında Kastamonu Lisesi edebiyat öğretmenliği ile tekrar öğretmenliğe başladı.

Kendi sahasında yazılmış her yazıyı dikkatle okuyan ve bulduğu her yanlışı sergileyen Gökyay’ın tenkit yazıları Destursuz Bağa Girenler adıyla yayımlanmıştı. Dedem Korkudun Kitabı (1973) bu alandaki en önemli eserler arasında yer almıştı..

Gökyay’ın bir diğer önemli çalışması da Kâtip Çelebi ve onun bazı eserlerinin bugünkü dille yayımıydı. Gökyay’ın kendi yaptığı seçmelerden oluşan şiirleri 1994 yılında Bu Vatan Kimin? adıyla yayımlanmıştı.

2 Aralık 1994, İstanbul’da hayata veda etti.

1972 yılında Kültür Bakanlığı Anıtkabir Senaryosu yarışması açmıştı. Yüzün üzerinde başvuru yapılmıştı. Ancak hiçbiri değerli görülmemişti. Sonra böyle bir senaryoyu yazması Orhan Şaik Gökyay’dan istenmiş ve iki aylık süre verilmişti. Eser iki aylık süre içerisinde bitmişti. Bu bir İstiklâl Savaşı’nın destanı’ydı. Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a çıkışıyla başlıyordu:

“Bir gemi açılır engine,

Bu tek gemi, bu küçük tekne

Bir yenilmez donanma heybetinde

Tek başına yarar Karadeniz'i...

İçinde bir asker var, bin asker gibi;

Bir kılıç var belinde, gücü bin kılıç...

Bir ordu gibi çıkar o tek asker

Samsun'a...”

İstiklal Savaşı'nın safhaları nesir-nazım olarak Anıtkabir Senaryosu 'nda dile getirilmiş ve Atatürk'ün Türk Milleti'ni yükseltmek ve medeni devletler arasında yerini almasını sağlamak amacıyla yaptığı inkılapları, Atatürk'ün sözlerini de kullanarak, şiirli bir anlatımla vermişti

Şairliği’nin yanında, Orhan Şaik Gökyay’ın edebiyatımızdaki ağırlıklı yeri makaleleri, incelemeleri, eleştirileri özellikle telif ve çeviri eserleriyle bilim adamlığı.

Son şiirlerinden biri bütün Türk kızlarına armağandı:

Senden yüz yıl önce gelip dünyada,

Seni bekliyorum o gün bu gündür...

Gâhi gurbetlerde, gâhi sılâda

Seni bekliyorum o gün bu gündür...

Gözlerim yollarda, yolum uzakta,

Sen gül sularıyla yunmuş kucakta;

Bense yapayalnız buz kesmiş yatakta,

Seni bekliyorum o gün bu gündür...

Beşiklerde kundaklarda bir sübyan;

Al güller içinde bir bebek bir can;

Gözleri simsiyah, dudaklar mercan,

Seni bekliyorum o gün bu gündür...

Evcilik oynardın telli duvaklı,,

Ben uzaktan seyrederdim meraklı,

Yıldızlardan inmiş bir gül yanaklı,

Seni bekliyorum o gün bu gündür...

Gözlerin konuşkan, dilin çocuksu,

Gülücüklerin berrak bir içim su,

O nasıl kahkaha, gökler dolusu,

Seni bekliyorum o gün bu gündür...

Uyandım ki bakışların değişmiş,

Yürümen bambaşka şaşılacak iş!

Gördüğüm düş gerçeğe mi dönüşmüş?

Seni bekliyorum o gün bu gündür...

Desem tabir eder mi ki rüyamı,?

Kabul etti deyim, hayra yorar mı?

Umudum var saracaktır yaramı;

Seni bekliyorum o gün bu gündür...

Ölüm akla gelmez insan sevince;

Sonunu düşünmez, inceden ince...

Ne gündüzüm gündüz, ne gecem gece,

Seni bekliyorum o gün bu gündür...

Orhan Şaik Gökyay’ı 27. Ölüm Yıldönümünde saygıyla anıyoruz.

Önceki ve Sonraki Yazılar