Gülay Sormageç

Gülay Sormageç

ÖZÜMÜ YALNIZ O’NA BAĞLARIM

“Dini Allah’a has kılmak”: “Özünü Allah’a bağlamak”; “ İçtenlikle inanmak” olarak bize Kur’an’ın diliyle öğretilen acaba niçin bunu söyler ve böyle söyler? Bu konuda düşünmemiz ve o ince ayrıntıyı çok iyi kavramamız gerekiyor. Kur’an-ı Kerim’de üç ayrı surenin ayetlerinde bu konu oldukça açık ifade edilmektedir. Sadece sözünü ettiğimiz 3 sureyle sınırlı değildir. Başka surelerin ayetlerinde de bu konuya yer verilmektedir. Biz de bu ayetlerin otuzun üzerinde farklı yorumlarını (Kur’an Yolu tefsiri başta olmak üzere)okuyarak bir yol takip ettik. Yolculuğumuzdan hoşnut olduk. Bizde kalanları siz kıymetli okurlarımızla pay ettik. “ Dini Allah’a has kılmak” …

A’raf Suresi/ 29. ; Zümer Suresi/11. ; Beyyine Suresi/5. Ayetleriyle buyurun hep birlikte bir yolculuk yapalım.

“De ki: “Rabbim adaleti emretti. Her secde ettiğinizde yüzlerinizi O’na çevirin, kendisine içten bir inanç ve bağlılıkla O’na yalvarın! İlkin sizi yarattığı gibi (yine O’na) döneceksiniz.”(A’raf/29)

“Ey Muhammed! De ki: Şüphe yok bana O'nun dininde, özümü yalnız O'na bağlayarak Allah'a kulluk etmem emredildi.” Zümer/11

“Hâlbuki onlara, Allah’a kulluk etmeleri, Hanîfler olarak O’na yürekten inanıp boyun eğmeleri, namaz kılmaları ve zekât vermeleri emredilmişti. Doğru din de işte budur.” (Beyyine/5)

Ayetlerin tefsiri:

A’raf: Oysa Allah peygamberine ve onun şahsında bütün insanlığa “adaleti emretmiştir.” Adalet, inançta ve yaşayışta doğruluğu, dengeli ve ölçülü olmayı gerektirir. Bunun için İbn Abbas bu âyetteki kıst (adalet) kelimesini “lâ ilâhe illallah”, yani “Allah’tan başka tanrı bulunmadığını kabul ve ikrar etmek” şeklinde yorumlamıştır (Râzî, XIV, 57; Şevkânî, II, 228). Bir âyette de (Lokmân 31/13) “O’na ortak koşmak kesinlikle çok büyük bir haksızlıktır” buyurulmuştur. Şu halde Allah adaleti yani doğruluk ve dürüstlüğü, gerçek ne ise ona inanıp onu söylemeyi ve onu uygulamayı emretmiştir. Yine buyurmuştur ki, insanlar atalarını putlaştırmasın; onlardan kalma çirkinlikleri, yanlış fikirleri, bozuk gelenekleri din gibi kutsallaştırmasın; görünüşteki değerleri, varlık ve mevkileri ne olursa olsun, yoldan sapmışlara uymasın; günah ve isyan yuvalarının müdavimleri olmasın. Aksine, şöyle hitap etmiştir: “(Ey insanlar!) Her secde ettiğinizde yüzlerinizi O’na çevirin, kendisine içten bir inanç ve bağlılıkla O’na yalvarın! Başlangıçta sizi O yarattığı gibi (yine O’na) döneceksiniz.”

Zümer: Bu âyetler, Hz. Peygamber’in, ümmetine tebliğ ettiği buyruklara öncelikle kendisinin uyması, kendisini kanunlar üstü görmemesi gerektiğini ifade eder. 10. âyette iyi bir müslüman olmanın şartları, doğru inançtan ibadetlere ve güzel ahlâka kadar bütün yükümlülükleri kapsayan şu üç kelimeyle özetlenmişti: İman, takvâ, hasene (iyilik). Burada ise aynı görevler başka ifadelerle dile getirilerek Resûlullah’ın bu görevlerle yükümlü olduğu ve bu suretle, “müslümanların ilki olmak”la sorumlu tutulduğu bildirilmekte, ayrıca bu durumunu insanlara açıklaması istenmektedir. Özellikle “Eğer rabbime isyan edersem, dehşetli bir günün azabına uğrayacağımdan korkarım” şeklindeki ifade, kötülük yapması halinde onun da başka insanlar gibi Allah’ın azabına uğrayacağını, teorik olarak kendisine bu hususta bir ayrıcalık, bir dokunulmazlık tanınmadığını ifade etmesi bakımından son derece anlamlıdır. Nitekim Abese sûresinin başında (80/1-10) Hz. Peygamber, yanlış bulunan bir davranışı dolayısıyla ikaz edilmiştir. Kuşkusuz bu âyetler, onun bir ilâh gibi hatasız görülmemesi gerektiğini ortaya koyması bakımından önemlidir. Fakat bundan daha önemli olanı şudur ki, Resûlullah bu âyetleri de bütün âyetler gibi kutsal saymış ve en ufak bir tereddüt ve komplekse kapılmadan insanlara duyurmuştur. İşte bundan dolayı o, insanlığa örnek, âlemlere rahmet kabul edilmiştir (Enbiyâ 21/107; Ahzâb 33/21).

Beyyine:“Allah’a yürekten inanıp itaat ederek” diye çevirdiğimiz ifadenin tam karşılığı, “dini yalnız Allah’a has kılarak” şeklindedir. Bu ifadeyle “Allah’a gönülden inanma ve içtenlikle yalnız O’na boyun eğme” anlamı kastedildiği için böyle bir meâl vermeyi tercih ettik. Buna göre ibadetlerde şekil de vazgeçilmez olmakla beraber, ibadetin özü ve ruhu niyet ve ihlâstır, tevhid inancı ve kulluk bilincidir.

Hanîf ismi Kur’an dilinde her şeyden önce tevhid inancını kapsar ve daha açık olarak, “Şirk kuşkusu taşıyan her türlü sapkın görüşten uzaklaşıp Allah’ın birliği inancına yönelen ve ihlâslı bir şekilde yalnız O’na kulluk eden” anlamına gelir (bilgi için bk. Kur’an Yolu, Bakara 2/135; Rûm 30/30). İbadet teriminin genel anlamı içinde namaz ve zekât da bulunmakla birlikte, bunların ayrıca zikredilmesi, onların çok önemli ve değerli olduklarını göstermektedir. Gerek önceki kutsal kitapların aslında ve gerekse Kur’an’da insanlara sadece bir olan Allah’a ihlâsla ibadet etmeleri, namaz kılmaları ve zekât vermeleri emredilmiştir. Namaz Allah’a saygının, zekât ise insana şefkat ve sevginin en anlamlı ifadeleridir. Bu sebeple, tevhid inancı “Allah’a gönülden saygı ve itaat” anlamındaki ihlâsın yanında, namaz ve zekât da diğer ilâhî dinlerin bozulmamış şeklinde mevcut idi. Âyetin son cümlesinde bu vecîbelerin, ilâhî vahye dayanan “dosdoğru dinin” kendisi ve doğru yolda giden toplumların dini olduğu vurgulanmıştır.

Okuduğumuz tefsirlerde söylenilenleri özetlersek:

  • O’na aracısız kulluk etmekle emrolundum;

  • Her konuda Kur’an’ı ve Resulüllah’ı ölçü alarak; onun dininde, özümü yalnız ona bağlayarak Allah'a kulluk;

  • Allah'ın dinini ve düzenini içtenlikle benimsemek;

  • Allah'ı ilâh tanımakla, candan müslüman olarak Allah'a bağlanmak, saygıyla Allah'a kulluk ve ibadet etmek;

  • Her türlü şirk ve çıkardan uzak, içten bir inançla yalnızca O'na kulluk etmek;

  • Dinde O'na (karşı) samimi (ihlaslı) bir kimse olmak

  • Ben, (kendiliğimden bir şey katmadan) dininde belirlediği kurallarla Allaha kulluk ederim

  • Arı duru bir inançla Allah’a yönelerek ve yalnızca O’nun otoritesine boyun eğerek, O’na kulluk etmek

  • Allah'a onun için dinde muhlis (hiçbir katışığı bulunmayan, eksiksiz, öz anlamındaki halis muhlis ) olarak ibadet etmek

  • Dini yalnız Allah'a özgüleyerek inanmak ve yaşamak

Önceki ve Sonraki Yazılar