Prof. Dr. Mustafa Aksoy

Prof. Dr. Mustafa Aksoy

PERTEK-TUNCELİ ARAŞTIRMALARI

Tarih Sosyolojisi Bağlamında Pertek-Tunceli Araştırmaları

Resim 1: Sağman Kalesi ve Çemişgezek Beyi Pir Hüseyin’in oğullulardan Keyhüsrev Bey’in oğlu Salih Bey tarafından 1555’te yaptırıldığı sanılan Sağman Camii Külliyesi.

Tunceli’deki kısa süreli araştırmalarımı 1993 ve 1997’de Alevilik; 2005, 2007, 2015, 2017, 2018 yıllarında da koç, koyun, at, insan üsluplu ve bazı sanduka biçimindeki mezar taşları hakkında yaptım. Söz konusu olan araştırmalarımı Tunceli ve bölge genelinde daha iyi yapabilmek için Marmara Üniversitesi’nden ayrılarak Nisan 2020’de Munzur Üniversitesi’nde göreve başladım.

Özel bir sorun olmazsa Tunceli’de yaptığım araştırmalardan hareketle her ay bir ilçede yaptığım araştırma sonuçlarını sizlerle paylaşacağım. Bu nedenle araştırmalarımda tekrara düşmemek adına zaman zaman önceki araştırmalarıma atıflar yapacağım.

Oluşturduğum araştırma palanına göre, bu zamana kadar genel olarak, Tunceli’nin ilçelerindeki saha araştırmalarımı tamamladım. Ancak çalışmamdan haberdar olan bazı kişilerden gelen ve yaptım sohbetlerden elde ettiğim bilgilerden dolayı Tunceli genelindeki saha araştırmam tamamen bitmiş değildir.

Yaptığımız araştırma siyasi tarih içerikli olmadığından dolayı makalelerimde ilçeler hakkında genel bilgiler verilmeyecektir. Konu hakkında merakı olanlar çok sayıda bilgiye internet ortamında dahi ulaşabilirler.

Tunceli genelinde bu zamana kadar yapmış olduğumuz araştırmalarda farklı ocaktan iki pir’in mezar taşı koç başlıdır. Diğer yandan Tunceli’de üzerinde yazı olan en eski koç başlı mezar taşı bir pir’in olup 1712 tarihine, en yenisi ise iki tane olup 2014 tarihine aittir.

Tunceli genelinde yaptığımız araştırmalarda, yaşlı insanlar atalarının tarihi Horasan bölgesinden Anadolu’ya geldiklerini, koç, koyun, at başlı ve insan üsluplu mezar taşlarının tarihi gelenekleri olduğu, ancak o geleneğin mermere mağlup olduğu üzülerek anlattılar. Saha araştırmalarımızda elde ettiğimiz bu genel bilgiye rağmen, 50 yaş altındaki bazı insanlar ile kimi sosyal medyada kullanıcıları söz konusu mezar taşlarının Ermeni geleneğini olduğunu ifade ediyorlar. Fakat bu görüşlerin tarihi gerçekliği olmayıp siyasi kaynaklıdır. Çünkü nasıl ki bir papaz İslam’i usule uygun mezar taşı yaptırmazsa, Alevi önderi bir pir de Hıristiyan geleneğine uygun mezar taşı yaptırmaz. Ayrıca aşağıda ifade edildiği gibi söz konu mezar taşı geleneğin kaynağı Türk kültür coğrafyası ve tarihidir.

Resim 2: Pertek’deki bir ziyaret yerindeki Seyit Hüseyin Koç adlı insanın tarihi mezar taşı. Görüldüğü gibi mezar yeniden yaptırılmış ve eski mezar taşı da yanına konmuş.

Tarihe dil, din, coğrafya, siyasi, ırk ve benzeri gibi bir tek faktörle bakılırsa, onu anlamak mümkün değil. Tarihi anlamadan da Türkiye’nin kültür tarihini ve sosyal yapısı anlamak mümkün değildir.

Tarihe siyasi gözle bakıldığında konunun çıkılmaz yola girdiğini, araştırma sahasında karşılaştığım bir örnek çok güzel anlatıyor: Pertek’teki bir köyün mezarlığında koç başlı bir mezar taşı buldum. Mezarlık dönüşü köy içinde karşılaştığım 50-60 yaşlarında birine koç başlı mezar taşının kime ait olduğunu soruduğumda şu cevabı verdi: “O mezar taşı bizim büyüklerimizden birine ait ve 1938’de öldürülmüş”. Oysa mezar taşının üzerinde, ölüm tarihi 1994 yazıyor. Bu durumda mezardaki insanın 1938’de öldürülmesi veya ölmesi mümkün değil.

Resim 3: Habere konu olan köydeki koç başlı mezar taşlarından biri. Mezar taşının diğer tarafında Ali Makal, 1829 yazıyor. Bazıları bu mezar taşındaki artı işaretini, hac işareti sanıyor. Oysa hac işareti olmadığı mezar sahibinin adından bile belli. Bu damga Kazakistan ve Sibirya’daki milattan önceye tarihlenen arkeolojik eserlerde de kullanılmıştır. Ayrıca aynı damga, Dağlık Altay ve Kırgızistan’da boy damgası ve kilimlerde kullanılmaktadır.

Resim 4: Tataristan, Kazakistan, Kırgızistan ve Pertek ’deki dokumlarda kullanılmış geleneksel damga.

Pertek’te üzerinde tarih olan en eski koç, koyun, at başlı ve insan üsluplu mezar taşının 1829 en yenisinin ise 1958 olduğunu tespit ettik. Tunceli genelinde görüldüğü gibi burada da bazı mezar taşlarında Bektaşiliği temsil eden “teslim taşları” olan mezarlar var. Kazakistan ve Kırgızistan’da kadın mezarlarında koç boynuzu ve koç başı damgası olan bazı kadın mezarları görmüştüm. Ancak bu zamana kadar yapmış olduğum araştırmalarda ilk defa bir kadına ait koç başı mezar taşı ile karşılaştım. Üzerinde herhangi bir tarih olmamasına rağmen orada yaşayan köylüler 1950’li yıllarda mezar taşının yapıldığını dile getirdiler. Ayrıca Hozat’ta olduğu gibi Pertek’te de bazı mezarda, kurt başı denilen mezar taşları tespit ettim.

Bir köyde yaptığım araştırmada tarihi bir mezar taşının Ermeni asıllı birine ait olduğu söylendi. Oysa mezar taşında “mezar sahibi Ahmet oğlu Çakır, 1879”ifadesi yer almaktadır. Aslında söz konusu mezar taşlarının Ermenilere veya başkalarına ait olması, kültür araştırmalarında sorun oluşturmaz ancak tarihi gerçekleri farklı ifade ederek insanları yanıltmak bilimsel ahlak ile uyuşmamaktadır.

Pertek araştırmam esnasında ve araştırmamı bitirdikten sonra sosyal medyada bazı bilgiler paylaşmıştım. Kısa bir zaman sonra, Pertek mezar taşları hakkında yapılan haberi, yazılı basın ve internet ortamında gördüm.

Resim 5: Bir mezar da gördüğümüz ve insanlar tarafından kurt ağzı ya da kurt başı olarak ifade edilen şekil sarı çizgi içinde.

Bir konunun haberinin yapılması kadar o haberde kullanılan ifadeler de önemlidir. Çünkü her bilgi başkaları için kaynak olabilir ya da siyasi görüşler için kullanabilir. Bu ifademizi doğrulayan bir örneği sizinle kısaca tartışacağım. Bahsettiğim haberde “Türkiye'de genellikle Tunceli'de bulunan ve en az 400 yıllık olduğu tahmin edilen, Akkoyunlu Devleti geleneğinden olan koçbaşı ve taş işlemeli mezar taşlarının olduğu Pertek ilçesi Vasgirt köyündeki tarihi mezarlık alan, tarihi eser kaçakçıları ve definecilerin talanına uğradı. Bölge halkı, alanın korunmasını istiyor(1) ifadesi kullanılmıştır.

Her şeyden önce söz konusu köyün resmi adı Çalıözü’dür. Bu nedenle öncelikle köyün resmi adı yazılmalı sonra da ikinci adı yazılabilir.

Haberde kullanılan bilgiler tarihi gerçeklerle örtüşmemektedir. Söz konusu gelenek Akkoyunlu geleneği olmayıp Türk geleneğidir. Eğer Akkoyunlu geleneği olsaydı Kazakistan, Hakasya ve Moğolistan gibi Türk kültür coğrafyasında olmaması gerekirdi. Diğer yandan Akkoyunlular bir boy adı değil devlet adıdır. Yani Akkoyunlular 24 Oğuz boyundan biri olan Bayındır boyunun kurduğu devletin adıdır. Bu nedenle Akkoyunlular kadim Türk kaynaklarında; “Bayındır Han Oğlanları”, Fars kaynaklarında ise “Bayındıriyye” olarak ifade edilir. Ayrıca haberde ifade edilen koş başlı mezar taşları Akkoyunlulardan kalmış olsaydı, 400 yıllık değil, 500 yıllık olması gerekirdi. Çünkü Akkoyunlu Devleti 1340’da kurulmuş, 1514’de Osmanlı Devleti tarafından ortadan kaldırılmıştır.

Resim 6: Pertek’deki bir köyde Ermeni olduğu sanılan, ancak mezar taşında Ahmet oğlu Çakır, 1879 yazan insanın mezarı ile onun yanında iki mezar. Görüldüğü gibi köy içindeki mezar bile tahrip edilmiş.

Gazete haberinde böyle hataların olması kimi insanlar için kabul edilebilir bir durum olabilir fakat gazetelerin halka doğru bilgi vermek zorunda olduklarını hatırlarsak yapılan hatayı normal karşılamak mümkün değildir.

Çalıözü (Vasgirt) köyünde altı tane koç başlı mezar taşı bulunmaktadır. Bunlardan biri parçalanmış ve üzerinde 1934, ikisinde 1944, birinde 1829, ikisinde ise tarih yazılmamıştır. Fakat üslup olarak onlar da diğerlerinden daha eski değildir. Bilindiği gibi mezar taşları ölümden en azından bir yıl sonra yapıldığı göz önüne alındığında; Akkoyunlular tarih sahnesinden 1514’de çekildiği için söz konusu mezar taşlarının Akkoyunlulardan kalması mümkün değildir. Diğer yandan 1829 tarihli mezar taşında Ali Makal, 1944 tarihli olanın birinde Ali Rıza Engin, diğerinde ise Hüseyin oğlu İsmail yazmaktadır. Diğer mezar taşlarında ise isim bulunmamaktadır. Bu durumda söz konusu mezar taşlarının köyde yaşayan insanların atalarının ya da yakınlarının olma ihtimali çok yüksektir.

Söz konusu haberde, köy mezarlığından uzak bir yerdeki kaya mezar taşları için “Vasgirt köylüleri, tarihi koçbaşı ile taş işlemeli mezar taşlarının sit alanı ilan edilerek, restore edilmesini ve sit alanı ilan edilen Urartu Dönemi'ne ait 6 kaya mezarının da korumaya alınmasını istedi” (2) ifadesi kullanılmış. Buradaki ifade de kaya mezar taşları ile köy mezarlığının sanki aynı yerde oldukları anlaşılacak şekilde ifade edilmesi ve koç başlı mezar taşlarının 400 yıllık olduğunun yazılması bazılarına kaynak teşkil etmiştir. Bundan olacak ki haberden iki gün sonra “Batı Ermenistan” adlı bir sitede “Batı Ermenistan’daki Dersim’de bulunan ve en az 400 yıllık olduğu tahmin edilen mezar taşlarının bulunduğu Vasgirt köyündeki tarihi mezarlık alan, tarihi eser kaçakçıları ve definecilerin talanına uğradı(3) denilerek haber yapılmıştır. Yedi gün sonra da “Batı Ermenistan ve Batı Ermenileri Sorunları Araştırmalar Merkezi” adlı bir sitede Hürriyet gazetesindeki haber olduğu gibi kullanılmıştır. (4)

Resim 7

Urartular hakkındaki ilk bilgileri M.Ö. 13. asır Asur kaynaklarında geçmektedir. (5) Urartular hakkında ifade edilen bu bilgi konuyla ilgili her eserde görülebilir. “MÖ 9. yüzyılda Assur’a ait yazıtlarda, Urartulu yöneticiler, kendilerinden Nairi krallığı olarak söz ederken, Assur ise onlar için “Urartulu” terimini kullanmaktaydı…” (6) Urartular hakkındaki ilk bilgiler M.Ö. 13. asırda olsa da onların devlet olarak tarih sahnesinde görülmeleri M.Ö. 9-7 asırdadır. Bu konuda Yelmenoğlu “MÖ 9.-7. yüzyıllarda hüküm süren Urartu Devleti, enerjisinin büyük bölümünü tarımı destekleyerek yarı göçebe gruplardan yerleşik bir toplum oluşturmaya ve ülkelerini kalkındırmaya harcamıştır” (7) ifadesi kullanır. Bilindiği gibi Urartuların yaşadığı coğrafya, onlardan önce Asurların, onlardan sonra da İskitlerin, Medlerin, Romalıların ve Türklerin hakimiyeti altında olmuştur.

Resim 8: Habere konu olan koç başlı mezar taşlarından iki tanesi. Ay yıldız olan mezar taşının diğer yüzünde birinin üzerinde Hüseyin oğlu İsmail, 1944 yazıyor diğerinde ise isim ve tarih yok.

Urartuların geleneksel tek bir mezar tipi olmayıp, kaya mezarlar, sanduka halinde mezarlar, oda mezarlar, toprak mezarlar, ölülerin yakılarak küllerin konduğu kaplar, küp mezarları olmuştur. Ayrıca Batı Anadolu’da yaşamış Urartularla ilgisi olmayan halklar da onlardan önce veya sonra kaya mezarları kullanmıştır. Bu nedenle her kaya mezarını Urartularla izah etmek mümkün değildir. Diğer yandan kaya mezarı denilen yerlerin büyük çoğunluğunun şarap yapım yeri veya sıcak mevsimlerde bazı yiyeceklerin saklandığı mahzenler olma ihtimali çok yüksektir.

Resim 9: Üzerinde Hüseyin oğlu Hıdır 1941 yazan koç başı mezar taşı.

Mezar taşlarının defineciler tarafından talan edilmesi doğrudur. Ancak belli bir tarihten beri bu mezar taşlarının bazı terör örgütleri veya onların destekçileri tarafından ortadan kaldırıldıkları da bir gerçektir. Çünkü her ne kadar bazı Ermeniciler bu mezar taşlarının Ermenilerle ilgisini kurmaya çalışsa da tarihi gerçekliği esas alan Ermeni ve Rus asıllı araştırmacılar söz konusu mezar taşlarının Ermenilerle ilgisi olmadığını yazmıştır. (8)

Resim 10: İnsan üsluplu bir mezar taşı

Koç, koyun, at başlı veya insan üsluplu balbal tarzı mezar taşları kesinlikle Türk mezar taşı geleneğidir. Fakat bazı kişilerce ‘Mısır’da Yunanistan’da koç başlı heykeller var’ gibi cevaplar alıyoruz. Onların heykel olarak ifade ettiklerinin en büyüğü 13-15 santim civarındadır. Ayrıca bunların hiçbiri mezar taşı değildir. Bir defa insanlar yaşadıkları coğrafyada gördükleri hayvanların, cisimlerin heykellerini veya resimlerini yapmaları çok doğaldır ancak insanların koç, koyun ve at başı gibi heykelleri mezar taşı olarak kullanılması başka bir durumu işaret etmektedir.

Resim 11: Altındaki metinde Rusça beşbin yıllık olduğu yazılan Kyzlasov’un kitabındaki koç başlı mezar taşının çizimi ve Hakasya bayrağındaki damga. Kırmızı çizgi içine alınan mezar taşı ise Kyzlasov’un eserindeki mezar taşının aslıdır. Diğer kırmızı çizgi Yenisey Irmağı kıyısında bulunan iki koç başlı mezar taşını göstermektedir.

Dünyada koç, koyun at ve insan üsluplu mezar taşları hakkında ilk ve önemli araştırmaları Rus araştırmacılar yapmıştır. Ruslar 1722’de Hakasya coğrafyasındaki Yenisey Irmağı boyunda 6 tane koç, koyun başlı mezar taşı bulunmuştur. Mezar taşlarını bulan arkeologlar bu mezar taşı geleneğinin Türk geleneği olduğunu yazmışlardır. Diğer taraftan bulunan mezar taşlarının tarihini M.Ö. 1000’li yıllarda olduğunu tespit etmişlerdir. Buna ek olarak 1998’de Sibirya konusunda yapılan bir sempozyumda Borisenko ve Khudyakov, sundukları bildiride “İnsan ve hayvanların (koç, koyun, aslan, at...) taştan yontulmuş heykelleri eski Türklerin ana eserlerindendir. Bu gibi anıtlar ilk defa 1722’de, D. G. Messerschmidt ve F. I. Strahlenberg tarafından Minusinsk bölgesinde bulunmuştur. Ayrıca Strahlenberg bunların Minusinsk Tatarlarının kültü olduğunu ifade eder. Çin kaynakları da koç, koyun, at ve insan heykellerini M. Ö. 1000 ilâ M. S. 1000 yılları arasında tarihlendirerek bu eserlerin eski Türklere ait olduğunu belirtirler(9) ifadesini kullanmışlardır. Ayrıca Kubarev tarafından hazırlanan bir eserde, Altaylar ve Moğolistan’da Türklere ait yüz civarında balbal fotoğraflanmış, bunların özellikleri, bulundukları yerler ve müzeler anlatılmıştır. (10)

Resim 12: Pertek’teki bir Şavak köyünden görüntü.

Sibirya arkeolojisinde çok önemli bir yeri olan Kyzlasov (1924-2007) isimli arkeolog, 1989’de yayımlanan “Güney Sibirya’nın Eski ve Orta Çağ Tarihi” konusundaki eserinde Hakasya’da bulunan ve üzerindeki damganın Hakasya Özerk Cumhuriyeti’nin bayrağında da kullanılan koç başlı mezar taşının M.Ö. 3000 yıl önce yapıldığından bahsetmiştir. (11) Koç, koyun, at ve insan üsluplu mezar taşı geleneğinin Hakasya’dan başka Rusya’nın diğer Türk kültür coğrafyaları, Moğolistan, Doğu Türkistan, Kazakistan, Kırgızistan, Türkmenistan, Azerbaycan, İran, Ermenistan, Gürcistan, Ukrayna, Litvanya, Moldova, Bulgaristan, Makedonya’da yapmış olduğumuz araştırmalardan biliyoruz. (12)

Rusya ve Ukrayna coğrafyasındaki müzelerde at, koç, koyun ve insan üsluplu, mezar taşları için İskit, Kıpçak, Kuman ve Türk eserleri olduğu yazılıdır. Mesela Ukrayna’nın Harkov şehrindeki iki müzede, uzun saçlı ve saçları örgülü insan üsluplu mezar taşları bulunmaktadır. Bu mezar taşlarının İskit ve Kuman askerine ait olduğunu yaptığımız saha araştırmasında gördük. Aynı üslupla yapılmış mezar taşlarını ise Elazığ’ın Baskil ilçesinin Şeyh Hasan (Tabanbükü) köyünde de olduğunu yaptığımız araştırmada gördük.

Türkler Anadolu’ya Malazgirt Zaferi’nden çok daha önce gelmiştir. Bu konudaki tarihi hatalardan bir tanesi Türkiye Türklerinin Osmanlı ve Oğuzlar ile açıklanması bir diğeri ise İskit ve Kıpçak tarihinden haberdar olmamaktır. Oysa Anadolu’ya gelen ilk Türkler, Doğu Karadeniz yolunu takip eden İskitler ile Kıpçaklardır. (13)

Resim: 13: Bir köyde üzerinde ay yıldız ve çarkıfelek olan bir mezar taşı

Bu arada İskitlerden kısa bir bilgi vererek asıl konumuza döneceğim.

Tarihin babası olarak kabul edilen Herodotos, “Sakaları”, “Thssagetleri”, İskitler'in bir kolu, “Massagetleri” ise İskitlere komşu bir halk olarak ifade ederken onların "Tomyris” (Tomris) adlı bir kraliçesinden bahseder. (14) Bilindiği üzere Tomris kadınlara verilen bir Türk adıdır. İskitler hakkında kitabında geniş açıklamalar yapan Herodotos, onlar Anadolu halkına benzemezler, ayrıca dişi atların sütünden içki yaparlar der. (15) Bilindiği gibi dünyada attan süt sağarak kımız yapan iki halk vardır; bunlardan biri Türkler, diğeri de Moğollardır. (16)

Zakiyeviç’e göre Fsimokatta, 1957'de yazdığı bir eserinde Batı Türklerini İskitler olarak kabul eder. Ayrıca "XII. Yüzyıl Povecti Vremennıh Let" adlı Rus kroniğinde İskitler, Hazarlar ve Bulgarlar aynı kökten gelen bir halk olarak ifade edildikten sonra "biz (Slavyanlar) Tuna'da yaşarken konuşurken İskitler geldiler, yani Hazarlar, Bulgarlar gelip Tuna'ya yerleştiler" ifadesi kullanılmıştır. Ermeni asıllı Feofiyan da VIII. yüzyılda Hazar adıyla ifade edilenler aslında İskitler'dir der. (17) Diğer yandan İskitler tarih sahnesinde Tuna boylarından Çin Seddi'ne kadar olan bir alanda, milattan önce de değişik zamanlarda yaşadıkları çok farklı eserlerde ifade edilmiştir. (18) Okladnikov, ise Karasuk kültür döneminde Orta Kazakistan'daki Jezkazgan bölgesinde İskitler'in yaşadığından bahseder. Bazı Batılı tarihçiler tarafından İskitlerin Türklüğü yok sayılsa da, bu coğrafi yerler, Türkler'in tarih sahnesine ilk çıktığı ve Türk adıyla (Gök Türkler) devletlerini kurdukları Türkistan, daha genel tabirle, "Turan eli"dir der. (19) Ayrıca 2014 yılında Doğu Türkistan’ın Turfan şehrinde dünyanın ilk pantolonunu bulan Alman arkeolog Wagner, pantolon ile at biniciliği arasında ilişki kurarak, pantolonun bulunduğu Turfan şehrinde İskitler’in yaşadığını belirterek, ilk pantolonu giyen halkın Hunların atası olduğunu yazar. (20)

Sanat eserleri sosyo-kültürel ortamlarda meydana geldiğine göre, o sanat eseri, onu meydana getirenin zihniyet dünyasıyla yakından ilgilidir. Bu nedenle özellikle ananevi sanat eserlerini araştırırken sosyo-kültürel tarihî göz önüne almadan yapılan değerlendirmeler yetersiz kalmaya mahkûmdur. (21) Ayrıca kilimlerde, mezarlarda, at koşumlarında bazı ev araçlarında görülen şekiller veya damgalar basit bir işaret olmaktan öte tarihi belgelerdir.

Resim 14: Genç yaşta şehit olan (28 Mart 1986-15 Temmuz 2006) Komando Er Erdal Güneş’in mezarı.

Tunceli’de yaptığımız araştırmalarda koç, koyun ve at başlı mezar taşlarında muska, damga ve şahsın hayatı ile ilgili resimlerin olduğu çok sayıda mezar taşı tarafımdan ile Tunceli’deki kilim ve halılarda geleneksel olarak kullanılan damgalar tarafımızdan tespit edilmiştir.

Damgaları ile kadim Türk alfabesi arasındaki ilişkiyi ifade eden Kuzeyev, Türk damgalarında görülen istikrarlılık ve devamlılık “etnogenetik”, “etnos” ve “komşu etnoslar” hakkında karşılaştırmalı araştırmaların yapılmasına imkân verir, (22) diyerek, Türk damgalarının kültür tarihi araştırmalarındaki yerine işaret eder.

Rusçadaki yabancı kelimelerin etimolojisinin yapıldığı sözlükte “damga” kelimesinin Türkçe olduğu belirtilerek, Moğol boy toplumunda, boya ait olan (mesela, hayvan) veya boy mensupları tarafından yapılan (mesela seramik, halı, kilim gibi) eşyalar üzerine vurulan özel mülkiyet işaretidir ki, sonradan aile ve şahıslara ait işaret haline gelmiştir. İkinci manası ise, 13-15 yy.larda Rusya’da, gümrüğe giren eşya üzerine vurulan özel damga karşılığı alınan gümrük vergisi (23) dir denmiştir.

Resim 15: Ölüm tarihi 1958 yazan at başlı bir mezar taşı. Pertek’te yaptığımız araştırmalara göre üzerindeki yazılı tarihi esas alırsak koç, koyun, at başlı ve insan üsluplu mezar taşlarından en yenisi bu.

Drevnetyurkskiy Slovar adlı eserde ise eski Türkler, “damga/tamga’yı, özel mülkiyet işaretinden başka, ayrıca bir şeyin üzerine basılan işaret, iz koymaya yarayan alet; mühür ve böyle bir aletle konulmuş belirti, işaret, yazı; nişan anlamlarında kullanmıştır diye belirtilmektedir. 1916’da Kazanda yayımlanan bir eserde de okuma yazma bilmeyen Başkurt ve diğer Türk halklarının sahip oldukları damgaları imza yerine kullandıkları belirtilmiştir. (24)

Türkler tarihi coğrafyalarını, vatanlarını, devletlerini, dillerini ve dinleri değiştirmişler. Fakat damgalarına tarihi süreç içinde çeşitli isimler ile anlamlar vererek yaşatmışlar ve yaşatmaktadırlar. Bundan dolayı tarih ve kültür araştırmalarında damgalar son derece önemeli belgeler olarak araştırmacıları beklemektedir. (25)

Sanduka şeklindeki bazı tarihi mezar taşlarında da damga ve şahsın hayatı ile ilgili şekiller var. Defineciler cehaletlerinden dolayı bunların define işareti olduğunu sanarak onlara zarar veriyorlar. Hatta yöredeki Alevilik inancına göre ziyaret yerlerindeki ağaçları kesmek, dahası kırılmış dalları veya yere düşmüş odunları bile almak günah veya uğursuzluk sayıldığı halde bir fotoğrafta (26) da görüldüğü gibi ziyaret yerlerindeki, seyit olan birinin mezarı bile defineciler tarafından parçalanmıştır.

Araştırmalarda karşılaştığım insanlara “kutsal kabul edip, yerdeki kuru odunları bile almadığınız mekândaki mezarlar nasıl zarar görüyor” diye sorduğumda, sanki ağız birliği edilmiş gibi “hayvanlar, kış şartları ya da köye başka yerden gelenler tarafından mezarlara zarar verildiği” cevabını aldım. Oysa iki fotoğrafta da görüldüğü gibi bir çok köyün mezarlığının yakınında evler olduğu için yabancıların veya il dışından gelenlerin onlara zarar vermesi neredeyse mümkün değildir.

Anadolu’da çobanlar, sürülerinin içindeki en iyi hayvanların boyunlarına nazar değmesin diye muska yaparlar. Diğer yandan mezar taşları aynı zamanda insanların kimliğini ifade ettiği için o şahsın ölümüne neden olan, sevdiği şeyi ya da işini belirten şekiller ile aile damgaları çizilir. Mesela Tunceli mezar taşlarının bazılarında aile damgaları ile mezar sahibinin inancını veya işini belirten çok sayıda çizimler var. Defineciler ise cehaletlerinden dolayı bu şekillerin hazineyi veya orada antika değeri olan bir şeye işaret ettiğini sanıyorlar. Fakat o işaretler antika değeri olan bir şeyi ifade etseydi Rus araştırmacıların mutlaka onlardan bir tanesini bulması gerekirdi.

Bu zamana kadar koç, koyun, at başlı mezar taşlarında ya da onlara yakın yerde, antik değeri olan bir şey bulunmamıştır. Türkiye’de en çok koç, koyun, at başlı ve insan üsluplu mezar taşlarını yerinde gören biri olarak -hatta bu mezar taşlarını farklı ülkelerde bizzat gören biri olarak- 1996 yılından beri 22 ülke, 30 özerk bölgede yaptığım saha araştırmalarında definecileri doğrulayan bir tek belge veya bilgiye şahit olmadım.

Bağrında muska olan koç, koyun ve at başlı, insan üsluplu ve üzerinde resimler olan mezar taşları, cehaletten veya art niyetten kırılıyor. Korkarım bu gidişle yörede parçalanmamış tarihi mezar taşı kalmayacaktır. Söz konusu mezar taşlarının korunması için muhtarlardan mülki yetkililer, basına ve bakanlığa kadar herkese önemli görevler düşmektedir.

Sonuç olarak, etnografya veya arkeolojik maddi kültür unsurları, yazılı bilgilerden daha kadim tarih hakkında bilgiler aktarır. Onlar devletin memurlarının yazdığı tarih değil, halkın yazdığı tarihtir ve halkın kaynağı geleneksel tarihi kültürdür. Bu anlamda koç, koyun, at başlı ve insan üsluplu mezar taşları Türk tarihi ve kültürü açısından son derece önemli belgelerdir.

Prof. Dr. Mustafa Aksoy, Munzur Üniversitesi, Ede. Fak. Sosyoloji Bölümü, mustafaaksoy@yahoo.com

Dipnotlar:

(1) https://www.hurriyet.com.tr/seyahat/kocbasi-ve-tas-islemeli-mezarlar-defineci-ve-kacakcilarin-talanina-ugradi-41594338 (erişim tarihi 24. 08. 2020)

(2) https://www.hurriyet.com.tr/seyahat/kocbasi-ve-tas-islemeli-mezarlar-defineci-ve-kacakcilarin-talanina-ugradi-41594338 (erişim tarihi 24. 08. 2020)

(3) https://westernarmeniatv.com/tr/71759/bati-ermenistanin-dersimdeki-tarihi-mezarlar-defineci-ve-kacakcilarin-talanina-ugradi (erişim, 26. 8. 2020)

(4) https://akunq.net/tr/?p=58603 (31. 8. 2020)

(5) Erkan Konyar, Anadolu Demir Çağı Devletleri Tarihi, s. 50. (Eser sahibinin notu: Elinizdeki bu eser, İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesi’nde okutulmak için hazırlanmış bir ders notu niteliğindedir.)

(6) Pınar Pınarcık, Urartu Krallığı’nın Tarihi Coğrafyası Hakkında Yeni Öneriler, Tarih İncelemeleri Dergisi, Sayı 2, Aralık 2012, s. 460, 467.

(7) İbrahim Yelmenoğlu, “Bir Ülke İnşa Etmek”, Urartu Doğu’da Değişim (Haz. K. Köroğlu; E. Konyar), İstanbul 2019.

(8) Mustafa Aksoy, “Tarih-Sosyoloji Bağlamında Ermenistan ve Gürcistan’da Saha Araştırmaları”, Türk Dünyası Tarih Kültür Dergisi, Sayı 360, 2016.

(9) A. Y. Borisenko; S. A. Khudyakov, Drevnetyurskiye Pamyatniki Yeniseya”, Mejdunarodnıy Sempozyum o Sibiria, Novosibirsk, 1998, s. 52- 53.

(10) V. D. Kubarev, Kamennıye İzvayaniya Altaya, Novosibirsk; Gorno Altaysk, 1997.

(11) L. R. Kyzlasov, Acient And Medieval History of Sout Siberi, Abakan, 1989, s. 15.

(12) Geniş bilgi için şu eserlere bakılabilir:

-Mustafa Aksoy, “Tunceli Mezar Taşlarını Kim Koruyacak?”, Türk Dünyası Tarih Kültür Dergisi, Sayı 403, 2020.

-Mustafa Aksoy, “Diyarbakır’daki Koç, Koyun Başlı Mezar Taşları İle Kilimlerde Kullanılan Damgaların Tarihi Kökleri”, Türk Dünyası Araştırmaları Dergisi, Sayı 240, 2019.

-Mustafa Aksoy, ve Şimşek, İ., “Hozat’ta Koç, Koyun, At ve İnsan Üsluplu Mezar Taşları ile Kilimler”, Türk Dünyası Tarih Kültür Dergisi, Sayı 373, 2018.

-Mustafa Aksoy, “Bitlis ve Ahlat’ta Koç-Koyun Başlı Mezar Taşları, Kümbetler ve Damgalar”, Türk Yurdu Dergisi, Sayı 355, 2017.

-Mustafa Aksoy, “Tarih Sosyoloji Bağlamında Doğu Anadolu, Nahçıvan ve Tebriz’de Saha Araştırmaları”, Türk Dünyası Tarih Kültür Dergisi, Sayı 359, 2016.

-Mustafa Aksoy, “Tarih-Sosyoloji Bağlamında Ermenistan ve Gürcistan’da Saha Araştırmaları”, Türk Dünyası Tarih Kültür Dergisi, Sayı 360, 2016.

-Mustafa Aksoy, “Şavşat/Artvin, Ardahan ve Kars’ta Koç-Koyun ve At Başlı Mezar Taşları”, Türk Dünyası Tarih Kültür Dergisi, Sayı 355, 2016.

-Mustafa Aksoy; Recep Koyuncu, “Çamlıhemşin Koç-Koyun Başlı Mezar Taşları ve Çorapları”, Türk Dünyası Tarih Kültür Dergisi, Sayı 347, Kasım 2015.

-Mustafa Aksoy, “Türkistan’dan Anadolu’ya Koç-Koyun Heykelleri ve Balballar, Yeni Türkiye Dergisi, Sayı 53, 2013.

-Mustafa Aksoy, “Tunceli’de Koç-Koyun Heykelleri ve Balballar”, 2023 Dergisi, Sayı 129 (Zazalar Özel Sayısı), Ocak 2012.

-Mustafa Aksoy, “Kazakistan’da Koç-Koyun Heykelli Mezarlar”, Türk Dünyası Tarih Kültür Dergisi, Sayı 302, 2012.

-Mustafa Aksoy, “Makedonya’da Balballar, İskitler-Türkler”, Türk Dünyası Tarih Kültür Dergisi, Sayı 297, 2011.

-Mustafa Aksoy, “Minusinsk-Abakan’dan Tunceli Mezarlarına Koçbaşı Motifi”, Gazi Üniversitesi, I. Türkiyat Araştırmaları Sempozyumu (11-13 Mayıs 2005), Bildirileri, Ankara, 2010.

(13) Mustafa Aksoy, “Milattan Önce Anadolu’da Türk İzleri”, Türk Dünyası Tarih Kültür Dergisi, Sayı 292, 2011.

(14) Herodotos, Herodot Tarihi (Çev. M. Ökmen), İstanbul, 1973, s. 24.

(15) Herodotos, a. g. e., s. 229.

(16) Mustafa: Aksoy, “İskitlerden Türklere At Kültürü ve Kımız”, Türkiye Yeni Ufaklar Dergisi, Sayı 18, 2013.

(17) Mir Fatih Zakiyeviç, Tatar Proplemı İstorii İ Yazika, Kazan, 1995, s. 26-28.

(18) B. B. Pitrovsky, "İskitlerin Dünyası", UNECCO-Görüş Dergisi, Sayı 12, 1976, s. 6.

-E. Diez, E., Türk Sanatı (Çev. O Aslanapa), İstanbul, 1955, s. 18.

- Zeki Velidi Togan, Umumi Türk Tarihine Giriş, İstanbul, 1981, s. 34.

(19)  A. P. Okladnikov, "İç Asya 'da Paleolitik-Neolitik Toplum ve Kültür ", İnsanlık Tarihi (Haz. A. Şenel), Ankara, 1993, s. 23.

(20) Von M. Wagner, ““Xınjıang, Chına Silk Road Fashion”, Forschungsberıchte Des DAI (Des Deutschen Archäologıschen Instıtuts), Faszikel 1, 2014.

(21) Mustafa Aksoy, “Tarihin Bilinen İlk Pantolonundan Türkiye’ye Gelen Damga”, Türk Dünyası Tarih Kültür Dergisi, Sayı 346, 2015.

(22) R. G. Kuzeyev, R. G. Kuzeyev, İtil-Ural Türkleri (Çev. A. Acaloğlu), İstanbul, 2005, s. 81-82.

(23) Slovar İnostrannıh Slov, Russkiy Yazık, Moskva, 1988, s. 497.

(24) Drevnetyurkskiy Slovar, Leningrad, 1969, s. 530

(25) Mustafa Aksoy, Tarihin Sessiz dili Damgalar, İstanbul, 2014.

(26) Altında Rusça metin olan Kyzlasov’un kitabından aldığım koç başlı mezar taşının çizim resmi hariç, diğer fotoğraflar tarafımdan araştırma alanlarında çekilmiştir. Fotoğrafların altında köy isimlerine yer vermeme nedenim mezar taşlarını suistimale açık hale getirmemek içindir.

Önceki ve Sonraki Yazılar