Abdullah Gürgün

Abdullah Gürgün

PETER CURMAN SAGUSU YA DA, AYKIRI BİR İSVEÇLİ AYDININ ARDINDAN...

Bİ’ŞEYLER OLUYOR DOĞAYA
PETER CURMAN

Bi’şeyler oluyor doğaya
Bir insan ölünce
Doğuşumuzu gören ağaçlar
yeşillenip dinginleşiyor
Otlar
ayaklarımızın altında ezilen
utkuyla sessizce
Bir insan ölünce
göçüyor ağaçlara otlara
Yaşam uğuldar ağaç
Yaşam fısıldar çimen
rüzgar estiğinde
o nedenle.

Ne güzel ve huzur verici... Yaşamı terk ettiğimizde, tüm dünyaya, doğaya, evrene yayılmak… Sonsuz yaşama, ağaç yapraklarının hışırtılarında, çimenlerdeki fısıltılarda ulaşmak…

Sevgili İsveçli şair dostum Peter Curman’ın şiirlerinden seçip hazırladığım şiir kitabını Berfin Yayınlarında, Kuzey Esintileri adıyla 2004 yılında yayınlamıştık. Peter’in sonsuzluğa özlemini vurgulayan bu şiir de o kitabında yer alıyor. Peter Curman’dan miras kalan şiirleri… Bir de son kitabı Dümende’yi çevirmiştik Eşim Süreyya Gürgün ile birlikte.

PETER CURMAN'IN YAŞAMI

Şair olmak zor zanaat… Şair olarak yaşamak ve ölmek marifet ister. Peter Curman şair doğan, şair yaşayan, şairlerin yazarların hakları için mücadele eden, 1967’de İsveç Yazarlar Birliği’ni kurmak için kolları sıvayan ve iki arkadaşı, Siv Arb (1931-2015) ve Gösta Friberg (1936-2018) ile birlikte ilk yazarlar derneğini kuran kişidir. Bu küçük dernek yazarlarla halkı buluşturacak, edebiyatı halka ulaştıracaktı. Başarılı da oldu. Bu küçük dernek daha sonra pekçok bölgede şubeleri olan büyük bir federasyona dönüştü. Peter 1988 – 1995 arası Yazarlar Federasyonu’nun başkanlığını yaptı. Başkanlığı sırasında federasyona Stockholm’ün merkezinde Drottninggatan’da (Kraliçe Sokağı) koskocaman bir bina kazandırdı. Yazarlar Evi. Altında lokantaları, pastahanesi, dükkanları, üst katlarda idare odaları, toplantı salonları ve konuk odalarıyla mükemmel bir bina… Yazarlar evinin açılış günü konuk yazar olarak kim mi davet edilmişti? AZİZ NESİN

Aziz Nesin bayılmıştı buraya. Türkiye’de de bir yazarlar evi kurulması için girişimlerde bulundu. İstanbul’da Büyük Ada’da kurmayı planladığı yazarlar evine İsveç Yazarlar Federasyonu da destek olacaktı. AMMA… Nerdeeee… Rodos’a kuruldu bir yazarlar evi… Kavala ’da kuruldu ama Büyükada’da bir türlü başarılamadı.

Bir ara Bafa’ da dedemden kalan evleri kültür evi yapmak istemiştim. Ama Türkiye’de buna destek veren çıkmadı. İsveçli ve Türk yazarlarının kalabileceği bir yer yapabilir miyiz diye konuştuk Peter ile… Olmadı… Yunanistan bu konularda her türlü kolaylığı sağlıyor ama Türkiye’de bürokratik engeller insanı canından bezdirdiği için bir türlü başarılamadı.

Yazarlar Federasyonu artık öyle saygın bir kurum ki, pekçok zengin yazar İsveç’in değişik bölgelerindeki evlerini buraya bağışlıyor. Yazarlar bir çeşit burs alarak buralarda kalarak kafa dinleyip yazı yazıyorlar. Ayrıca Gotland adasında da kendilerinin bir evi daha var.

Peter Curman diğer sanat dallarında çalışanların hakları için de çalıştı. Hem sanat hem edebiyatçıların işbirliği örgütünü kurdu ve 1995’ten 2006’ya dek de Sanat ve Edebiyat Meslek Örgütleri İşbirliği Kurulu başkanlığını yürüttü.

Bu arada Stockholm ve Aftonbladet gazetelerinde kültür şefliği de yaptı.

TÜRK VE YUNAN DOSTU

Dümende kitabına önsöz yerine yazdığım şiirde onu şöyle tanıtıyordum:

PETER CURMAN
Abdullah Gürgün

Güneyli yüreğinin
Yarısı Yunan
Yarısı Türk
Kuzeyli Ozan

Kalemi silahı
Şiirleri mermileri
Bir barış savaşçısı
Peter Curman

Bir keresinde bana Yaşar Kemal ile ilgili bir anısını anlatmıştı…

İstanbul’da Beyoğlu’nda uzunca bir muhabbet faslından sonra gece yarısı sokakta yalpalayarak yürürlerken Yaşar Kemal o sesinin en kalın en kallavi tonuyla demiş ki, “Yahu bana bazıları Kürt’sün; bazıları Türk’sün; bazıları da ne Kürt ne de Türk’sün, diyorlar; benim yüreğimin yarısı Türk, yarısı Kürt. Yani ben şimdi neyim?”

Peter bundan oldukça etkilenmiş olmalı ki, “Benim de yüreğimin yarısı Türk yarısı Yunan” demişti… İsveçliliği ise karıştırmamıştı… Kendisini anlattığı ama kendi kişiliğinde İsveçli’nin özeleştirisini yaptığı şiirinde de şöyle diyor Peter Curman.

PETER CURMAN

Peter Curman

Çeviri: Abdullah Gürgün

İşte Atina’da terasta durmuşum, kenti seyrediyorum.

Zaman zaman perspektif değiştirme gereği duyarım. İsveç’te

insanın gözü başka yer görmez. Bu terastan dünya bir başka görünür.

Ama İstanbul’da bir terasta da olabilirdim, Yeni Delhi’de de,

severek tekrar tekrar dönüp geldiğim birkaç yeri sayarsam.

 

Herşeyden önce dil bağlıyor beni İsveç’e. Ancak dil sözlerin

salt anlamları değil, satıraraları ve tarihtir.

Her sözcük çağrışım yüklüdür; ringa balığı deyin ve ben

İsveç’in yazortası bayramını ve buğulu rakı bardağımı düşüneyim.

Roslagen deyin, Calle Scheven’in dans edişi gelsin gözlerimin önüne.

Dil yalnız beynimizde değil, iliklerimize işlemiş.


Ne ki, anlayış olarak kendimi İsveç’te çoğu kez yabancı hissederim.

Önemli önemsiz her konuda dürüst olmak bana zor gelir. İsveçli aydın

göğsünü gerip de neyin doğru neyin yanlış olduğunu öğretmeye

başladığında Yunan ve Türk dostlarımın önünde mahçup olurum.

Başkalarını kınarken kendini hep haklı göstermeye hep hazır İsveçli’nin

ikiyüzlülüğünü anlayamam.


Duygusal olarak çoğu İsveçli cahildir.

Dünyanın en zengin ülkesi aynı zamanda dünyanın

en fakirlerindendir. Şimdi anlıyor musunuz neden ben

bazen Atina’nın eksoz gazlarını İsveç’in kırevi

kokularına tercih etmek zorundayım?


Ama insanın nereye ait olduğunu yadsımasının yararı yok.

Henüz olgunlaşmamış İsveç’imi elimden geldiğince etkileyip

dış dünyanın içeri sızmasına şans tanımak için

pencere ve kapıları ardına dek açmalıyım.

Print - On - Demand inanılmaz olanaklar sunuyor. İnternet yoluyla

tüm bir roman birkaç dakika içinde Yeni Delhi’den Stockholm’e gelip

tıpkıbasımla yeniden kitap oluyor! Yeni teknik sınırları sildi süpürdü götürdü.

Artık herşeye anında ve bir telefon konuşmasıyla ulaşılabiliyor.

YAŞAMDAN MERMİLER

Kitabın önsözünü yazan değerli Yazarımız Demir Özlü ’nün 13 Şubat günü sonsuza göçüşünden 20 gün sonra da bir Kuzey yıldızı daha kaydı yüreklerimize… İsveçli Şair dostum Peter Curman 80 yaşında sonsuza uçtu…

Demir Özlü Kuzey Esintileri kitabının önsözünde Peter Curman’ı bizden biri yerine koyuyordu: “Sanki içimizden biri o. İstanbul’da büyüse Hukuk Fakültesi’ne devam edecek, Onat

Kutlar ’la arkadaş olacak, 28 Nisan 1960 öğrenci ayaklanmasına katılacaktı, hiç kuşkum yok.”

Ve önsözü yine onu bizden biri olarak anlatarak bitiriyordu: “Bu yıl [2003], Irak savaşı öncesinde İstanbul’da savaşa karşı yapılan Yüzler Meclisi toplantısında Peter Curman’a rastladım. En heyecan verici savaş karşıtı konuşmalarından birini yaptı. Ertesi Pazar günü de Beyazıt Meydanı’ndaki miting ’de konuşmaların yapıldığı otobüsün üzerindeydi. Bana 28 Nisan 1960’ı anımsattı. O bizim yerimize de konuştu. Ama belki bizden de güzel konuştu. Çünkü bir şair o. Yanında Onat vardı”.

Demir Özlü önsöze “yaşamdan mermiler” başlığını seçmişti. Mermileri şiirleriydi Peter’in. İstanbul’da 27 Ocak 2003yapılan ve İsveçli Yazar Jan Myrdal ile birlikte katıldıkları Irak savaşına karşı gösteri öncesi yazdığı şiirinde geçer bu sözler:

ŞAİR TEK BAŞINA NE YAPABİLİR?
Peter Curman

Şair tek başına ne yapabilir savaşa karşı
Benim yanıtım: çok şey!
Şiirler öldüren mermiler değillerdir
Şiirler yaşamdan mermilerdir

Şair nişan alıp da ateş ettiğinde
Yürek bölgesinden Vurur!
Şiir ansızın parlayabilir
Gece karanlığında bir işaret fişeği gibi
Herkes için gizli dünyalar taşırız biz
Şiirin canlandırabildiği
Yüreğini coşturmak ve genişletmek
En büyük hüneridir şairin
Onun için:
Dünyanın bütün şairleri ateş edin!
Barış mermilerini boşaltın
Zırhlı böğrüne düşmanın!
Şiirin farlarını gecenin karanlığına yakın
Sözcüklerimiz bir barış kasırgası üflesin
Ki, silahları
Yapraklar gibi uçup gitsin ellerinden saldırganların!

Peter’in yüreğinin yarısı gerçekten Yunan yarısı Türk idi. Gençliğinde Rodos’ta rehberlik yapmıştı. Turistleri Türkiye’ye de getirip gezdiriyordu. Ege, Akdeniz, Kıbrıs, Lefkoşe, İstanbul onun sevgilileriydi…

Lefkoşa adlı şiirinde, Deniz tek ve bölünmez/ Ve Rumca’da da Türkçe’de de aynı güzellikle söylenir/ Thalasa! Thalasa!/ Deniz! Deniz!” diyordu.

DÜNYA ŞAİRİ

Peter Curman’ın şiirlerinde pekçok kenti görürüsünüz. Birgün bakarsınız Lefkoşe’de birgün bakarsınız, Bodrum’da, Başka bir gün Datça’da öteki gün Rodos’ta…

Ve iyi tanır Türk ve Yunan dostlarını ve sayısını kendisinin de unuttuğu ziyaretleri sonucu yerlisi olduğu ülkeleri.

“Galata bir sergi değil artık gerçekten bir köprü
gerçekten sömürülen ve sömüren insanlarıyla.
Salt para istemiyor sakat edilerek dilendirilenler
Yitirdikleri kollarını bacaklarını, yaşamlarını geri istiyorlar”

Daha 1969 yılında yazmış olduğu İstanbul şiirinde yalnız İstanbul’u en güzel anlatan dizeleri değil ezilen ve ezen düzeni de çarpıveriyor yüzümüze. Ve sanki bugünleri de düşünmüş gibi diziyor sözcükleri, ne zamanı belli ne yeri…

“Neonlar parıldar, karpit lambaları cızırdar.
Lokantalar dolar taşar bir de ahşap izbelikler.
Günlük kazançlarını sayar işadamları ve dilenciler.
Her şey yolundadır.
Cam çerçeve ardına kapatılmış bakar Mustafa Kemal Atatürk
Allah’a şükrederken bu hayırlı günler için müezzinler”

(İstanbul 1969 adlı şiirinden)

Bu düzende tarafını da seçmiştir Peter Curman, Gerçekçi ve açık sözlüdür. Özgür düşünür ve konuşur:

Salt İsveç’e özgü gerçeklik yok.

Bizim varsıllığımız bağlı başkalarının yoksulluğuna.
O nedenle yoksul ülkeler ilgilendiriyor bizi
O nedenle onlarsız yokuz biz”.

Başkalarının yoksulluğu onu nasıl ilgilendiriyorsa, kendi ülkesinin bağımlılığına da göz yummaz.

İsveç’i merkezden yönetilen anonim bir süper devletin
kuzeydeki eyaletlerinden birine çevirdik.
Artık bu yeni eyaletteki işsizlik oranını
Alman Merkez Bankası belirleyecekti”.

(Olof Palme’nin Vurulduğu Gece şiirinden)

Ve aynı tutarlılığı Amerika Birleşik Devletlerinin Irak’a saldırmasında gösterir, işgal onu çok etkiler. Binlerce kilometre uzaklarda bir ülkenin güvenli evlerinden birinde bile savaşın tehlikelerinden, mermilerden korumaya çalıştığı minicik kızının kulağına fısıldayarak, savaş naralarını bastırmak ister.

SAVAŞ

Savaş başladığında
küçücük elin

bir kelebek kanadı hafifliğinde
okşadı kolumu

Sessizce uzandı yan yana:
Benim yarım asırlık, senin17 aylık bedenin.
Yaşamın korumamda

bomba kapakları açılırken Bağdat üstünde
ve binlerce kelebek
uçarken gece karanlığına.

Irak Ordusu teslim olduktan sonra yazdığı “Savaş Sonrası” şiirinde savaşa karşı ne yapılması gerektiğini dile getirir.

“Savaş sona erdi
Savaşa karşı şimdi
Savaş başlıyor”

Büyük insanlığın davalarının çözümü için karşılıklı hoşgörüye, anlayışa, en geniş birlikteliğe gereksindiğimize işaret eder sessizce.

“birleşmiş duruyoruz duvarın dibinde
inananlar ve inanmayanlar
Acılarımız ortak
olası bir kurtuluş düşümüz gibi”.

(Kudüs şiirinden)

Evet, savaşlar sürüyor. Savaşlara karşı savaşlar sürüyor. Peter Curman’ın barış için savaşı sürüyor. Konuşarak, yazarak,… Sözcüklerle, şiirlerle…

SON

Kuzey esintilerinde, ağaç uğultularında, çimen fısıltılarında yaşıyor Peter Curman. Kuzey Esintileri’nin önsöz yazarı Demir Özlü de öyle… Birgün mutlaka ben de…

SON

Her şey, tüm yaşadıklarım şimdiden yok oldu

Başka bir bedende başka bir hayat yaşamışım gibi.

Zamanın çamaşır makinasında belleğim daralıyor

Ve bir mendil rüyalarımın süslü goblenlerinden zar zor geri kalıyor.

Geçmişte yaşadıklarım

Yakıp dağlıyor yüreğimi derinden şimdi

düşüyor ve kararıyor tıpkı

şöminedeki odunlar gibi.

Nereden geliyor bu küller?

Benim yaşamım mıydı bu gerçekten?

 

Yaşamın anlaşılmayan labirentinde

kaybolup gidiyoruz hepimiz.

Tam bir çıkış yolu bulduğumuzu sandığımızda

bitiveriyor –bilindiği gibi- film!

Son!

Sevgili Peter Curman dizelerde, rüzgarlarda, ışıklarda, fısıltılarda uyusun. Yıldızlar yoldaşı olsun. Tüm edebiyat dostlarının, hepimizin başı sağolsun.

Önceki ve Sonraki Yazılar