SAFİYE EROL’U BİLİYOR MUSUNUZ?

Katıldığım şiir programlarında, o ay içerisinde vefat eden şair ve yazarların adlarını anarak, söyleşiye başlardım. Yıl tamamlanınca, fiziken aramızda olmayan, ancak eserleriyle yaşayan sanatçıların büyük bir bölümünün adlarını anmış olurdum.. Bu aya ilişkin listemde 7 Ekim 1964’de vefat eden Safiye Erol’un adı da olurdu. Dinleyenler arasında Safiye Erol’un adını duyan, eserlerinden birini okuyan var mıydı? Sanmıyorum.

Ben tanıyor muydum?

İtiraf etmem gerekirse, ben de çok geç tanımış ve okumuştum.

Eski yıllarda bir program öncesiydi. Safiye Erol’un adını görmüş, okuyacağım listeye aktarırken, hakkında bir şey bilmediğimi anlamış ve içimi, ona ilişkin soru sorulursa, korkusu sarmıştı. Hemen “Yazarlar Sözlüğü”ne bakmış, tanıyamamış olmanın utancını da duymuştum. Edindiğim bilgilere göre, en son kitabı 1940’lı yıllarda yayımlanmıştı. Bulup okumam zordu. Ancak hayatı ve ilgili yazıların 1965 Varlık Yıllığı’nda bulunduğunu öğrenmiş ve bu kaynağa ulaşmayı gündemime almıştım.

Sevgili arkadaşım, meslektaşım Mehmet Nuri Yardım’a geç kalan bir ziyareti yapmayı planlamıştım. Her türlü yokluklara, zorluklara ve sağlık problemlerine rağmen onca yıl hizmet verdiği Türkiye gazetesinde hoş olmayan gelişmelerden o da pay almıştı. Şimdi “Kubbealtı Akademisi Kültür ve San’at Vakfı”nda görev almıştı. Kutlamak, hayırlı olsun dileklerimi sunmak istiyordum. Hep düşünmüşümdür: Nuh Peygamber günümüzde yaşasa ve gemisine her çeşit canlıdan örnekler alsa, “vefa, saygı, yardımsever ve özveri” ye örnek olarak Mehmet Nuri Yardım’ı alırdı.

Mehmet Nuri’ye Sabahat Emir’le birlikte gittik. Çok geçmeden, daha önceden hazırladığı hediye paketlerimizi verdi. Hemen orada açtım. İçinde ne vardı biliyor musunuz? Kubbealtı Akademi dergileri ve Safiye Erol’un beş kitabı: Kadıköy’nün Romanı, Ülker Fırtınası, Ciğerdelen, Dineyri Papazı ve Çölde Biten Rahmet Ağacı... Safiye Erol’u tanımak ve bu kitapları okumak istediğimden Mehmet Nuri’nin haberi yoktu. Hissikablelvuku...

Kuşkusuz sevindim. Ama gerçek şuydu: Kubbealtı’ndan ayrılırken, derya içinde yaşayan ama deryayı bilmeyen balıktan farksızdım. Kubbealtı Akademisi Kültür ve San’at Vakfı, vefa örneği göstermek ve gerçek bir kültür hizmeti yapmak için Safiye Erol Külliyâtı’nı yayınlama kararı almış ve ilk etapta beş kitabını yayınlamış. Bunlardan Kadıköyü’nün Romanı 1938’de, Ülker Fırtınası 1944’de, Ciğerdelen 1946 ve 1974’de yayımlanmış. Dineyri Papazı, tefrika edildiği 26 Mayıs-12 Ekim 1955 tarihli Tercüman nüshaları arasından; Çölde Biten Rahmet Ağacı’nı ise, 1962 yılının Ocak-Şubat aylarına ilişkin Yeni İstanbul gazetesinin sayfaları arasından gün ışığına çıkarılmış ve değerli bir araştırmacı bilim adamı olan Halil Açıkgöz tarafından yayına hazırlanmış. Safiye Erol, ulaştığım bazı kaynaklara göre 1900 yılında Keşan’da, ancak, elimdeki Kubbealtı’nın Külliyâtına göre 2 Ocak 1902’de Uzunköprü’de doğmuş.

Ondört-onbeş yaşlarındayken öğrenim için Almanya’ya gönderilmiş. Lise ve üniversiteyi bitirdikten sonra felsefe üzerine doktorasını yaparak 1926 yılında dönmüş. Ömrünü yazılarına ve tasavvuf’a adamış. Romanlarının dışında, 1941’de Selma Lagerlöf’den Portugaliye İmparatoriçesi ve 1945’de La Motte-Foque’den Su Kızı adlı çevirileri yayınlanmış.

1951’de Kenan Rıfâî hakkında üç bölümlük felsefî incelemesi, Kenan Rıfâî ve Yirmince Asrın Işığında Müslümanlık adlı kitapta yer almış. Bu kitabın diğer yazarları Sâmiha Ayverdi, Nezihe Araz ve Sofi Huri.. Safiye Erol’un çeşitli gazetelere tefrikalar yazmış. Bunlar gazete sayfaları arasında kalmışlar. Kubbealtı Akademisi Vakfı, bunlardan ikisini gün ışığına çıkarmış.

Safiye Erol 7 Ekim 1964 günü İstanbul’da vefat etmiş ve Karacaahmet Mezarlığı’na defnedilmiş. Ölümünü büyük mütefekkir ve yazarımız Sâmiha Ayverdi bir dostuna yazdığı mektupta şöyle haber veriyordu ki, bu duyurunun içerisinde bir başka acı gerçek vardı:

“Maalesef memleketin en değerli, dürüst, hamiyetli, imanlı, münevver ve bilhassa son derece derin ve bilgili bir evlâdını, azîz ve sevgili arkadaşım Safiye Erol’u kaybettik. Memleket, böyle muhteşem ve yerine konmaz bir âbidenin eksilişini âdeta duymadı. Umursamadı...”

Evet, Sâmiha Ayverdi’yi göre, Safiye Erol, halkını tanıyan, ülke gerçeklerini, yüreği kadar kafasında duyan bir aydındı. Batı kültürü ile içli dışlı olmuş bulunması ona, doğulu olmanın onurunu küçümsetmemeşti.. Kadıköyü’nün Romanı, 1930’lu yıllarının Kadıköyü’nü anlatıyor. Bir aşk romanı. Ancak, zaman, mekan ve insan unsuruyla bunların içerisinde vücut bulduğu kültürümüz, gelenekler, görenekler bütün bunların felsefi boyutları şiirsel bir anlatımla beslenince bir başka anlam kazanmış.

Sonuç, her şeyin bir fakat’ının olduğu gerçeği... Ülker Fırtınası: Yalnız Hazreti İsa’nın değil, hepimizin hayatında Yehuda ile özdeşleştirdiğimiz biri vardır. Ama Yehuda Sermet midir, yoksa Nuran mı? Bu görecelidir. Gerçek olan şu ki, Ülker Fırtınası bir kültür fırtınasıdır ki, bir türkü bir şarkı lezzetinde verilmiştir. Özet mi? Nuran’ın babasının bir şarkısı vardır:

“Beni hicrâna âşina eden baht-ı siyâhımdır

Seni hep bîvefâ eden benim baht-ı siyâhımdır.”

Ciğerdelen, Safiye Erol’un annesi olan Keşanlı İkbal Hanım’dan yola çıkılarak Rumeli, serhat illeri ve akıncı ruhuna doğru bir yolculuktur. Roman kahramanı Canzi’nin roman içinde aktardığı tarihi romana, Rumeli’nin bir folklor hazinesi de diyebilirsiniz.

Dineyri Papazı’na, Müyesser’le Akif Kaptan’ın, Bülentle Güzin’in, Gülbin’le Ercüment’in ve ötekilerin aşklarını anlatan bir roman olarak değil, bu güzel yemeğin tuzu, biberi gibi tadında, kararında verilen genel kültür ve felsefi tahlillerle hatırlamak mümkündü.

Çölde Biten Rahmet Ağacı, 1962 ramazanında tefrika edilmiş ve Yüce Peygamberimiz Hazret-i Muhammed’in hayatından bazı safhaları anlatmaktaydı.

Önceki ve Sonraki Yazılar