Ali Rıza Özkan

Ali Rıza Özkan

SAHTE HÜMANİSTLER VE GERÇEK VATANSEVERLER

Kendi halkına seslenen Recep Tayyip Erdoğan, Afgan kaçakların ülkeye girişi ile ilgili olarak şöyle demiş:

Zayıf ülke olmadığımız için 4 milyon göçmen korumamız altında. Türkiye alırken mevcut imkanlarıyla alıyor, finansmanı iyi yönettiği için bunu başarıyor. Bundan sonra da yine finansı iyi yöneterek bu tür adımları atacağız. Bundan hiçbir çekincemiz yok. Biz güçlü, darda kalana elini uzatan bir Türkiye’yiz.

Kabul etmek gerekir ki; dünyada kendi halkına bu konuşmayı yapabilecek başka bir lider yok!

Düşünün; Biden, Merkel, Macron, Johnson, Putin, Şi Cinping gibi liderlerin hangisi çıkıp kendi halkına, 4 milyon mülteci aldık, daha da alacağız, çünkü finansmanı iyi yönetiyoruz, diyebilir?

Burada tek bir seçim şıkkı var: Hiçbiri!

BIDEN İLE ERDOĞAN NE KONUŞTU?

Cumhurbaşkanı Erdoğan, öncelikle Brüksel’de ABD lideri Biden ile özel görüşmesinde ne konuştuğunu açıklamalıdır. Dünyada, hiçbir ülke, kendi resmi tercümanlarını devre dışı bırakıp, başka ülkenin lideri ile kayıt dışı görüşme yapmaz! Yapamaz!

Hani, sıkışınca “siz bilmezsiniz, devlet aklı her şeyi kontrol ediyor” deyip bizi salak yerine koyanlar var ya; sözüm onlara: Türkiye Cumhuriyeti devleti adına bir kişinin tek başına başka bir ülke lideri ile anlaşma yapma yetkisi var mı?

Son gelişmelere ve yukarıda verdiğimiz Erdoğan’ın sözlerine bakarak, Biden ile Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı arasında özel bir anlaşmanın yapılmış olduğu izlenimi doğuyor.

Erdoğan, Afgan kaçakların kendi bilgisi dahilinde Türkiye’ye getirildiğini de, zımnen itiraf etmiş oldu.

Ancak, Erdoğan bu cümleleri kurarken, kendisinden önce açıklama yapan Dışişleri Bakanlığı’nı da boşa düşürdü!

Dışişleri Bakanlığı açıklamasında şu ifadeler vardı:

Son 7 yıldır dünyada en fazla sığınmacıya ev sahipliği yapan ülkemizin yeni bir göç krizini üçüncü bir ülke adına üstlenecek kapasitesi bulunmamaktadır. Türkiye olarak, ABD'nin sorumsuz ve ülkemize danışmadan aldığı kararı kabul etmiyoruz. ABD, eğer bu kişileri ülkesine almak istiyor ise doğrudan uçaklarla ülkesine nakletmesi mümkündür. Ülkemiz, hiçbir durumda üçüncü ülkelerin uluslararası sorumluluklarını devralmayacak, kanunlarımızın üçüncü ülkeler tarafından kendi amaçları için kötüye kullanılmasına izin vermeyecektir. Bölgemizde üçüncü ülkelerin kararları neticesinde yaşanan göç krizlerinin yükünün Türk milleti tarafından üstlenilmesini kimse beklememelidir.

Anlaşılan, ya Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun ve emrindeki uzmanların Erdoğan’ın Biden ile yaptığı anlaşmadan haberi yok, ya da bile isteye, toplumun gazını almak için böyle bir açıklama yayımladılar!

SAHTE HÜMANİSTLER!

Batı’dan ödünç aldıkları tüm itibarsızlaştırma kavramları ile kendi topraklarını koruma içgüdüsü ile tepki veren halka saldıran sahte hümanistler bir kez daha AK Parti’nin mayın eşeği olmaya adaylar.

Aslında, bu adaylık durumunun ABD kontrolü ve talimatıyla gerçekleştiğini anlamamak mümkün değil. Son dönemde bu sahte hümanistlerin ABD ve AB’nin Türkiye’ye yönelik politikaları ile “yüzde yüz senkron” tepkilerine o kadar alıştık ki, tek bir orkestradan çıkan sesleri duyduğumuzu hemen anlıyoruz.

Dünyanın temel kuralıdır: Sorunu kim yarattıysa o çözecek!

Suriye’yi kan gölüne çeviren, Afganistan’da bombalanmadık yer bırakmayan ABD, bu ülke insanlarının yeni yurt arayışlarının temel sorumlusudur. İkinci derecede sorumlular ise Avrupa ülkeleridir.

Dolayısıyla, konu da çok açıktır: Bu ülkelerden kaçanların gideceği yer de ABD ve Avrupa ülkeleridir.

Elbette, özellikle Irak ve Suriye’de kendilerine uzatılan havuçla iştahları kabaran ve hem ülkemize ve hem de komşu ülkelere acılar yaşatılmasına neden olan hükümetlerimizin de sorumluluğu var. Ancak, Türkiye hükümetlerinin rolü taşeron olarak kullanılmaktan ibaretti. ABD ve Avrupa ülkeleri ile Türkiye arasında her zaman ciddi bir statü farkı vardır.

Yani, bize “hümanizm kasan” liberaller, taleplerini öncelikle ABD ve Avrupa ülkelerine bildirmeliler. Madem ki, Batı insanlığa rol model oluyor, o halde, sebep oldukları mülteci felaketinde sorumluluk alarak dünyaya göstersinler. İşte fırsat!

Mülteci felaketinin yaratıcılarını ismiyle anmayan ve onları birinci derecede sorumluluk almaya çağırmayan her pozisyon, sadece yalan üreten, mülteci felaketinde yükü başka ülkelerin sırtına yıkmaya çalışan emperyalistleri perdeleyen girişimler olarak kalacaktır.

MİLLETİN AKLIYLA DALGA GEÇMEYİN!

Tam da bu nedenle, “ırkçılık, yabancı düşmanlığı, göçmen karşıtlığı” ve benzeri argümanlarla Türkiye insanına ayar vermeye çalışanların tamamı emperyalistlerin gönüllü kulluğuna soyunmuş sahtekarlardır.

Tarihinin en büyük ekonomik krizini yaşayan Türkiye’ye “zayıf ülke olmadığımız için mülteci alıyoruz, bundan sonra da alacağız” demek, aklımızla dalga geçmektir.

Suriyeliler ülkelerine dönsün derseniz, Suriyeliler de size geldiğiniz yere (Orta Asya’ya) geri dönün, der, cümlesini kurmak, bu halka düşmanlık ifadesidir!

Suriyelileri çalıştırmak ülke ekonomisine katkıdır, demek, vergisiz, sigortasız, güvencesiz insan çalıştırmayı övmek, teşvik etmek demektir ki, bu da hem ülke, hem de devlet düşmanlığıdır! Hem de, yasal suçtur!

Hümanizm, ancak tüm bu olumsuzlukların bertaraf edildiği ortamda hayat bulabilir.

Sadece, ABD ve Avrupa ülkelerinin sorumluluklarını gizlemekle kalmayan, ama yukarıdaki insan aklını dumura uğratan açıklamalara da seyirci kalanların hümanizminden değil, ama Türk ve Türkiye düşmanlıklarından söz etmek yerinde olur.

GERÇEK VATANSEVERLER

Elbette, her ne sebeple olursa olsun, sorumlusu kendileri olmadıkları bir felaket için Suriyeli vd. misafirlerimizi suçlamak doğru değildir. Onlar sebep değil, sonuçtur.

Suriyeli mülteciler, BOP Eş Başkanlığı heveslerinde ifadesini bulan şapşal “devlet aklı”nın ülkemize ve milletimize ödettiği faturadır.

ABD’den, BM’den, Dünya Bankası’ndan ve AB’den gelecek mülteci yardım paralarının miktarı ve nasıl harcanacağı konusuna odaklanan bir “akıl”ın, halkın bu yeni durumdan ne bedeller ödediği hiçbir zaman umurunda olmadı.

Dolayısıyla, gerçek vatanseverlik, her şeyden önce, mülteci yükünü on yılı aşkın süredir taşıyan halka kulak vermektir.

Dünyada hiçbir yerde olmayan, kendi ülkelerinde tatil yapma hakkı, vergisiz, kayıtsız işyeri açma ve ticaret yapma hakkı, vergisiz-sigortasız çalışma gibi toplumsal barışı doğrudan tehdit eden yönetim hatalarına karşı çıkmak ve hukukun uygulanmasını talep etmektir, gerçek vatanseverlik.

Afganistan’dan iki bin kilometre mesafeyi aşıp gelen Afgan kaçakların, terör nedeniyle en sıkı korunduğunu sandığımız sınırlarımızdan elini kolunu sallayarak nasıl girebildiğini sorgulayıp öfke duymaktır, gerçek vatanseverlik.

MİT ve askeri, jandarma, emniyet istihbaratlarının bu kadar kaçak ülkemizin sözde en sıkı korunan sınırlarından içeri girerken suskun kalmasının bilgisizlikten kaynaklanamayacağını bilmek ve söylemektir, vatanseverlik.

Afgan kaçaklar için neden sınırda kamplar kurulmadığını, neden kaçakların kamplarda toplanmadığını sorgulamaktır, vatanseverlik.

Ülkenin dört bir yanına dağılan Afgan kaçakların görüldüğü, tespit edildiği halde, neden yerel emniyet kuvvetleri tarafında yakalanmadığını sorgulamaktır, vatanseverlik.

Erdoğan, “Bundan sonra da yine finansı iyi yöneterek bu tür adımları atacağız.” derken, Afgan kaçakları ülkede tutma karşılığında ABD ve AB’den yeni destek parası alacağını itiraf etmiş olduğunu anlamak ve ülkemizin üç kuruşluk yardım parasına peşkeş çekilmesine itiraz etmektir, vatanseverlik.

ABD her platformda Türkiye'yi düşman ülke olarak ilan etmişken, ABD ile işbirliği yapılabileceğine inanan ve çevresini inandırmaya çalışanın, her kim olursa olsun, aslında ülkeye ihanet ettiğini açıklamaktır, gerçek vatanseverlik.

Uzun lafın kısası; kimse bizim insan sevgimizi sorgulayamaz. Binlerce yıllık tarihimiz insan sevgimizin kanıtları ve tanıklıkları ile doludur.

Ama, bu milletin, hepinizin vatanseverliğini sorgulayacak hukuku vardır!

Önceki ve Sonraki Yazılar