Ali Rıza Özkan

Ali Rıza Özkan

SANATÇININ ÖLÜMÜ!

 Sanatkârın Ölümü

Gitti gelmez bahar yeli;
Şarkılar yarıda kaldı.
Bütün bahçeler kilitli;
Anahtar Tanrıda kaldı.

Geldi çattı en son ölmek.
Ne bir yemiş, ne bir çiçek;
Yanıyor güneşte petek;
Bütün bal arıda kaldı.

35 yaş kitabında Cahit Sıtkı Tarancı’nın bu şiiri, ‘35 Yaş’ kitabındaki ilk şiirlerden birisi. Şiirin, şairini de etkilediğini, ilk dörtlüğünün vasiyeti üzerine, mezarına kazınmasından anlıyoruz.

Sanatçının ölümü, sanatçıları dışında kimi ilgilendirmiştir, hafızamı zorladım, bulamadım.

Yılmaz Onay ağabeyle, Berlin’de, yazdığı Sanatçının Ölümü adlı tiyatro oyunu hakkında sohbetlerimizi hatırlıyorum, bir de!

Cahit Sıtkı ne kadar içe dönük, sanatçının kendi kendi ile muhasebesini şiire döktüyse, Yılmaz Onay’ın oyunu da tam tersine, dışa dönük, sanatçı ile toplum ilişkisini sorgular!

Esasen, Cahit Sıtkı sanatın ve sanatçının kendi sosyolojisi ve ekonomisi ile ilgilenmez. Şiirindeki odak, ölümle yüzyüze kalan sanatçının muhasebesi üzerine kuruludur. Oldukça duygusal, hatta melankolik diyebileceğimiz bu şiiri, bestecilerin keşfetmemiş olması da, ayrıca enteresandır.

Yılmaz Onay’ın tiyatro metni ise, farklı anlamda yine bir muhasabedir.

Onay, sanatçının toplumsal rolünü hem sanatçı ve hem de toplum açısında sorguluyor. Aslında, Onay, bize şimdi yapmamız gereken bir öneride bulunuyor, diye düşünüyorum.

Sanatçılar bir bir aramızdan ayrılıyorlar. Oyuncu arkadaşların çoğu Kovid-19 virüsüne yeniliyorlar. Müzisyen arkadaşlar ise, intihar ediyorlar!

Aradaki farkın korkunç sosyolojisi şu: Oyuncular tehlikeli koşullarda da olsa iş bulup, risk alıyorlar. Ancak, müsizyenlerin böyle bir “şansı” dahi yok!

Kovid-19 virüsü ile tanıştıktan neredeyse bir yıl sonra, Kültür Bakanlığı müsizyenlere 3 ay sürecek, 1000 TL destek ödemesi uygulamaya koydu. 1000 TL! Başka bir şey demiyorum!

Ancak, belediyelerin çoğu kelimenin tam anlamıyla “kulağının üstüne yatıyor”! Hatta, sanatçılarla ilgili konularda, utanmadan “ölü taklidi” yapıyorlar!

Ancak, belediyelerin topluma vermek zorunda olduğu bir hesap yok mudur?

2020 yılında, daha önce bütçelerinde öngörülmüş olan kültür sanat faaliyetleri için ayrılmış olan paylara ne oldu?

Uzağa gitmeyelim. İstanbul Büyükşehir Belediyesi, 2020 yılında kültür işleri için ayırdığı bütçeyi nasıl kullandı?

Kovid-19 virüsü salgını öncesinde İBB’ye ait 16 kültür merkezinde aklınıza gelebilecek her türlü etkinlikler vardı. Çocuk tiyatrosu, konserler, söyleşiler, sinema, resim sergileri vs.

Elbette, İBB’nin bu etkinliklerin sağlıklı gerçekleşmesi için ayırdığı bir de bütçe vardı!

Kovid-19 virüsü salgını ile birlikte bu etkinlikler iptal edildi. Dolayısıyla, İBB’nin elinde, öngörüldüğü alanda harcanmayı bekleyen belirli bir miktar para atıl kaldı.

Şöyle söyleyeyim; 2020 yılı bütçesinde, kültürel çalışmalar alanında hizmet alımları kaleminde ayrılan payın miktarı 344 milyon 966 bin Türk Lirası olarak gözüküyor!

Mart ayından itibaren tüm etkinlikler yasaklandığına göre, ilk 3 ay dışında kalan 9 ayda hiçbir etkinlik düzenlenmediğine göre, İBB acaba bütçeden artan miktarı hangi alanda değerlendirdi?

Kültür alanında değerlendirmediğini biliyoruz!

İBB, örneğin çevrimiçi konserler, söyleşiler gibi etkinliklerle sanatçılara ayrılan bu bütçe payını yine sanatçılar için kullanmayı neden düşünmedi?

Hayatta kalabilmesi için tek yolu halkla temas kurarak, emeğinin karşılığını almak dışında bir şansı olmayan sanatçı için ayrılmış bütçeyi sanatçı için kullanmayan belediye sadece İBB’den ibaret değil.

Pek çok belediyenin aynısını yaptığını görüyorum. İBB’yi günah keçisi yapmak değil, amacım.

Belediyelerin, kültür-sanat etkinliklerinin yasaklanması ile ayrılan miktarları “boşa çıkan bütçe payı” olarak değerlendirip, başka alanlara harcadıklarını biliyorum. Kendi kentlerinde yaşayan sanatçılarla sanat üretimini destekleyen, ne yazık ki, çok az sayıda belediye var.

Büyük çoğunluk belediyeler ise, bütçelerinde bu alanda harcanması gereken payı kendilerince öncelikli alanlara kaydırdılar!

Halbuki, Kültür Bakanlığı’nın doğrudan sanatçı ile teması sınırlıdır. Ancak, belediyelerin yasa gereği, kültür ve sanat etkinliklerine pay ayırması gerekir. Yani, sanatçının en çok temasta olduğu kurum Kültür Bakanlığ değil, belediyelerdir!

Ama, Kovid-19 virüsü salgınında tam tersi bir resim var önümüzde: Belediyeler sanatçılarla ilgili konular gündeme geldiğinde ölü taklidi yaparken, oklar Kültür Bakanlığı’na yöneliyor!

Evet, Kültür Bakanlığı çok özel koşullarda bulunduğumuz için, elini taşın altına daha fazla koymalıdır. Yapılanlar yetersizdir. Bakanlık, sanata ve sanatçıya verdiği her desteğin ülkenin ekonomisine, adaletine, eğitimine, barışına, huzuruna bir katkı olduğu bilinciyle hareket etmelidir.

Ama, Kovid-19 virüsü salgınından en olumsuz etkilenen grup olan sanatçılara yönelik olarak sorumluluk taşıyan “tüm tarafların” yapması gerekeni yapmadığını da kayda geçirmek gerekiyor!

Sanata ve sanatçıya karşı sorumluluğumuzun iktidara salvo atmaktan daha öte anlam ifade ettiğini de kayda geçirmemiz gerekiyor!

Sanat olmazsa, iktidar olmayabilir, ama hiçbiriniz de olmazsınız! Sizi, sosyal bir varlık olarak birarada tutan şeyin sanat olduğunun size hatırlatıldığının da kayda geçmesi gerekiyor!

Şimdi, tekrar soralım:

Sanatçıyı kim öldürdü? 

Önceki ve Sonraki Yazılar