Gülay Sormageç

Gülay Sormageç

ŞEHR-Ü RAMAZAN MERHABA

On bir aylık yoldan geldim

Müminlere mihman oldum

Asilere zindan oldum

Ayların sultanı geldi merhaba

Şehr-ü ramazan can feda

Oruç Allah’ın buyruğunu yerine getirmek için, O’nun hoşnutluğunu kazanmak niyetiyle müminin, belirli bir süre zarfında her türlü yemeyi, içmeyi ve cinsel ilişkiyi terk etmesidir. İslâm’ın getirdiği oruç, zamanı, süresi, şartları, hangi fiillerle ve davranışlarla bozulduğu, tanınan kolaylıklar bakımından daha önceki dinlerde ve milletlerde görülen oruçtan farklıdır.

Bakara Suresi/ 183-184

“ Ey iman edenler! Sizden öncekilerin üzerine yazıldığı gibi sakınasınız diye sizin üzerinize de sayılı günlerde oruç yazıldı. İçinizden hasta veya yolcu olan, başka günlerden sayısınca tutar. Orucu tutmakta zorlananlar için bir yoksulun (günlük) yiyeceği kadar fidye yeterlidir. Bir iyiliği mecbur olmadan yapan için bu (yaptığı) iyidir. Ama orucu tutmanız -bilirseniz- sizin için daha hayırlıdır.”

Tefsiri:

Ayette geçen “üzerinize yazıldı” ifadesi –aksine bir karîne bulunmadığında– “farz kılındı” mânasına gelmektedir. Bu âyet hicretin 1. yılında Hz. Peygamber tarafından tutulması emredilen aşûrâ orucunun farz olma hükmünü kaldırmış, onun yerine 2. yılın başında ramazan orucunu farz kılmıştır.

Oruç ibadeti İslâm’dan önce de bilinen ve İslâm’dakinden farklı da olsa uygulanan bir ibadet idi. Hz. Peygamber’in mensup bulunduğu Kureyş kabilesinden olanlar da âşûrâ günü oruç tutarlardı. Mekke’den Medine’ye hicret edilince burada Yahudilerin de aynı günde oruç tuttukları görüldü. Hz. Peygamber bunun sebebini sordu; “Bugün Allah Teâlâ’nın Mûsâ’yı kurtardığı gündür” dediler. “Bizim Mûsâ ile hak ilişkimiz sizinkinden daha fazla” buyurdu ve o gün kendisi oruç tuttuğu gibi müminlerin de tutmalarını emretti. Bir yıl sonra ramazan orucu farz kılınınca Hz. Peygamber, âşûrâ orucu için “ Dileyen tutsun, dileyen tutmasın” buyurdu. Böylece sözü edilen oruç farz olmaktan çıktı, mendup bir ibadet hükmünü aldı (Buhârî, “Savm”, 69, “Tefsîr”, 2/24; Müslim, “Sıyâm”, 132-137) .

“Sakınmanız için, sakınasınız diye” ifadesi oruç ibadetinin hikmetine ışık tutmaktadır. Dinde sakınmak (takvâ, ittikā) günahlarla ilgili bir sakınmadır, günahlardan uzak durmak, günaha girmemek için çaba göstermektir. Kurtulmanın, uzak durmanın yolları ve çareleri bakımından günahlar ikiye ayrılır: İçki, kumar, hırsızlık, gasp gibi günahlardan kurtulmanın yolu ve çaresi –bunların getirdikleri sonuçlar üzerinde– düşünmektir. Yasaklama, ceza tehdidi, başkalarının başlarına gelenler, verilen öğütler üzerinde düşünen insanlar bunlardan uzaklaşabilirler. Bir kısım yasaklar ve günahlar da vardır ki, bunların sâikleri (iticileri) öfke ve şehvet gibi tabii duygular ve içgüdülerdir. Bunlardan uzaklaşabilmek için yalnızca üzerinde düşünmek yetmez; itici duygular ve içgüdülerin baskısını azaltacak veya bu baskıya karşı iradenin gücünü arttıracak uygun araçlarla eğitime ihtiyaç vardır. Oruç bu eğitim için ideal bir yoldur. Oruç ibadetinin ferdin iradesini güçlendirmesi ve onu günahlardan uzaklaştırması yanında, maddî imkânları yerinde olanları yoksulların, mahrumların halleriyle hallendirmek gibi bir işlevi daha vardır. Yeme, içme ve cinsel ilişki arzularını istedikleri gibi tatmin edebilenler, bundan mahrum olanların durumlarını ancak, aynı şartları yaşayarak anlayabilirler ve ancak bu yoldan onlara yardımcı olma konusunda daha duyarlı ve aktif hale gelebilirler. İslâm eğitimcileri bedenin arzularını frenlemenin, isteklerini doyurma konusunda kısıntıya gitmenin, insana mahsus olup ruh, nefis, kalp gibi kavramlarla ifade edilen diğer unsurun gelişmesi üzerindeki olumlu etkisi üzerinde de ısrarla durmuşlardır.

“Sizden öncekilere...”den maksat birinci derecede yahudiler ve hıristiyanlardır; çünkü müslümanların tanıdığı Ehl-i kitap’tan olan gayri müslimler bunlardır. Yahudiler, ekim ayına rastlayan yılbaşlarından on gün sonra, gün batımından ertesi günün gün batımına kadar oruç tutarlar, günahların bağışlandığı gün olarak kabul ettikleri bu farz kılınmış oruç gününe “kipur” adını verirler. Ayrıca yılın farklı günlerinde tuttukları başka farz oruç ve nâfile oruçlar da vardır. Hıristiyan şeriatında –Tevrat’ta olandan başka– bir oruç yoktur. Hz. Îsâ kendisine peygamberlik gelmeden önce kırk gün oruç tuttuğu için hıristiyan din adamları bunu da ibadet olarak telakki etmişlerdir (İbn Âşûr, I, 157; Matta, 6/16).

Hz. Peygamber, “Allah’ın en çok sevdiği oruç Dâvûd peygamberin orucudur. O, bir gün açar (yer), bir gün oruç tutardı” buyurmuştur (Buhârî, “Savm”, 56; Müslim, “Sıyâm”, 181-202). Bu hadis daha başka peygamberlerin getirdikleri ilâhî dinlerde de oruç ibadetinin bulunduğunu göstermektedir.

Peygamber efendimiz ramazan ayı içinde çokça yapmamız gerekenler hakkında şöyle buyurmaktadır: Ramazan ayında şu dört şeyi çokça yapınız. Bunlardan ikisini yapmakla Rabbinizi razı edersiniz, diğer ikisini yapmaktan da müstağni ( Allah’dan bunları istemeniz O’ndan bir şey eksiltmez. Öyleyse istemekten geri durmayın) sayılmazsınız. Rabbinizi razı edeceğiniz iki haslet şunlardır:
a- Allah’tan başka hiç bir ilah olmadığına şehâdet getirmek.
b- Allah’ı anıp istiğfar etmek.
Müstağni olmadığınız iki haslete gelince: a- Allah’tan cenneti istersiniz, b- Cehennemden O’na sığınırsınız.
Kim bir oruçluya su verirse, Allah da ona havuzundan öyle bir şerbet verir ki, artık cennete girinceye kadar hiç susamaz."

On bir ayların ulusu

Müminlerin sevgilisi

Sekiz cennetin dolusu

Ayların sultanı geldi merhaba

Şehr-ü ramazan can feda

Gülay SORMAGEÇ

Kur’an-ı Kerim’de; orucun önceki ümmetlere farz kılındığı gibi müminlere de farz kılındığı, orucun ramazan ayında tutulacağı, hasta ve seferde olanların daha sonra kaza edilmek şartıyla ramazan ayında oruç tutulmayabileceği, oruç gecelerinde eşlerle cinsel ilişkinin helal olduğu, orucun fecr-i sadıktan güneşin batmasına kadar sürede tutulacağı bildirilmekte (Bakara, 2/183-187.), kadını ve erkeği ile Allah’ın mağfiret ve büyük mükâfat vaat ettiği 10 nitelikten biri olarak oruç tutanlar zikredilmektedir. (Ahzab, 33/35.)

Allah, mümin, savm, sıyam, eş-şehr, şehr-i ramazan, eyyam-ı madudat (sayılı günler), kütibe (farz kılındı), fecr (tan yerinin ağarması), nehar (gündüz), leyl (gece), ekl ve şürb (yeme ve içme), itaka (oruç tutmaya gücü yetmeyen), fidye, merid (hasta), sefer (yolcu), ikmal (hastalık ve yolculuk sebebiyle tutulamayan oruçları kaza etmek), hududullah (Allah’ın sınırları), şükür, ittika (Allah’a karşı gelmekten sakınmak), mağfiret, ecr-i azim (büyük ödül, cennet) kelimeleri oruç ibadetini ifade etmek üzere Kur’an’da bir “mana alanı” oluşturmuştur.

Önceki ve Sonraki Yazılar