SEVGİNİN EVRENSEL BOYUTU

İnsanlığa aydınlık saçan Türk büyüğü Ahmet Yesevi’nin “Sevgi tohumları ekelim ki, sevgi çamurları yetişsin!” öğütünü unutmamak gerekir. Hazreti Muhammed: “Mü’min, geçinen ve kendisiyle iyi geçinilen kimsedir. Sevmeyen ve sevilmeyen kimsede hayır yoktur. Birbirini seven iki kimseden Allah katında en sevgili olanı, arkadaşını daha fazla sevendir.” diye buyurmuş... Yine Peygamberimiz, “Kardeşinin uğradığı bir zarardan dolayı sevinme, sonra Allah, ona merhamet eder, seni o zor duruma sokar.” demiştir. Bir başka anlatımla, insanlara acımayanları Allah da acımaz.

İslâm öncesi Türk toplumlarında, insanları sevmek, onların gönüllerini kırmamak töresi var.. Çok eski bir atasözümüz şöyle :

“Gönül yiken, (yıkan) Tanrı’ya irmez. (kavuşamaz)/Gönül yapmak, arş (en yüce kat) yapmak olur”. İşte bu sözden esinlenen Ahmet Yesevi bir şiirinde “Peygamber buyruğudur, kafir de olsa incitme insanı./Sevmez Tanrı gönül inciten katı kalplileri” diyor. Ahmet Yesevi’den aktarılan bu ışık Yunus Emre’de :

“Gönül Çalab’ın tahtı/Çalap gönüle baktı/İki cihan bedbahtı/Kim gönül yıktı ise” şeklinde gelecek kuşaklara yansıtılıyor.

Yine islâm öncesinde, Türk toplumlarında küçüklere sevecenlikle, büyüklere saygı ile yaklaşmak töresi vardır. Gelenek ve göreneklerimizde sevginin bir başka alanı da ulus sevgisi.. “Ulusın bilmeyen, Tanrı’sın bilmez” Türk atasözü, bunun kanıtıdır...

Bunlar; birlik içerisinde olmak, sevmek, yardımlaşmak, tasada ve kıvançta ortak bulunmak gerektiğinin anlatımlarıdır. İnsanlığın değişim yaşadığı, şekillendiği çağımızda, Yunus Emre’nin, Mevlâna’nın, Hacı Bektaş Veli’nin “insanı en kutlu değer sayan” anlayışlarına gereksinim duyulmaktadır.

Tanrı insanı sevgi ile var etti. Varlığın temelidir sevgi. Sevginin ilerisi aşk. Yunus gibi düşünenler, Tanrı’nın yarattıklarına da sevgi ile yönelmişler, onların en yücesi olan insan sevgisine ulaşmışlar.. İşte insanlığın gereksinim duyduğu anlayış, en köklü sevgi, en gerçek hoşgörünün kaynadığı budur: Kendi inancını içtenlikle yaşamak, başka inançlara hoşgörüyle bakmak.. Hepsinin kaynağı sevgidir.. Sevginin nasıl yüce değer olduğunu Mevlâna şöyle göstermektedir.

“Sevgiyle acılar tatlı olur. Sevgiden bakırlar altın olur. Bulanık sular durulaşır sevgiden. Sevgiden dertler şifa bulur. Cansızlara can veren sevgidir. Sevgidir kul eden sultanları ...”

Mevlâna bütün insanlığa şöyle sesleniyor. “Kardeşlerim, kardeşlerim. Bir kuvvetin, bir duygunun etkisi altında kalmayın. Kalplerimizin gerçeklere, gerçek güzelliklere açılmasını istiyorsanız sevin, birbirinizi sevin. Dostça sevin. Sevgi gönül cennetinin kapılarını açan anahtardır..”

Gelelim bütün bunlardan çıkaracağımız sonuca: Sevgi sözde kalmamalı. Öze geçmeli. Sevgi çok söylenmeli. Derin yaşanmalı. Biz sevgiye muhtacız. Havaya, suya, ekmeğe muhtaç olduğumuz kadar. Birbirimizi sevmemiz gerek. Bu yetmez. Bunu bilmemiz, bildirmemiz gerek. Haz. Peygamber “Bir kardeşine karşı sevgi duyuyorsan bunu ona söyle. Onda da sana karşı sevgi doğar” buyuruyor.

Diyorum ki ben hepinizi seviyorum. Atatürk’ü seviyorum. Ülkemi, ülkemin bütün insanlarını seviyorum. Bunu söylemekten sevinç duyuyorum. Yüreğim kabarıyor.

Siz de, anne, baba, kardeş, arkadaşlarınızı sevdiğinizi söylemekle başlayınız. Öğretmeninizi unutmayınız. Onlar sevginin en yücesine değer kişilerdir. Korkmayınız. “Sizi seviyorum” deyiniz. Bu sözü içinde neler yok ki. Sizi seviyorum, siz benim hayatımsınız. Sizi seviyorum siz benim nefesimsiniz. Sizi seviyorum, siz benim düşüncemsiniz. Sizi seviyorum, siz benim geçmişimsiniz. Sizi seviyorum, siz benim geleceğimsiniz.

Ama lütfen içinizden gelen sevgi sözcüklerini söylemek için yarınları beklemeyiniz. Behçet Necatiğil’in şiiriyle nokta koyalım:

“Sevgileri yarınlara bıraktınız

Çekingen, tutuk, saygılı.

Bütün yakınlarınız

Sizi yanlış tanıdı.

Bitmeyen işler yüzünden

(Siz böyle olsun istemezdiniz)

Bir bakış bile yeterken anlatmaya herşeyi

Kalbinizi dolduran duygular

Kalbinizde kaldı

Siz geniş zamanlar umuyordunuz

Çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek.

Yılların telaşlarda bu kadar çabuk

Geçeceği aklınıza gelmezdi.

Gizli bahçenizde

Açan çiçekler vardı,

Gecelerde ve yalnız.

Vermeye az buldunuz

Yahut vakit olmadı…”

Önceki ve Sonraki Yazılar