Ali Rıza Özkan

Ali Rıza Özkan

SON ÇIKAN IŞIĞI KAPATSIN!

21 Kasım'da, müzisyen dostum/kardeşim/hemşehrim Alaaddin Us, 5 yıl önce, canavar bir kamyonun altında hayatını kaybetti. Hem, Alaaddin Us'u anmak ve hem de Türkiye'nin fırdöndüye özenen yaşam hızına rağmen, aslında kendi etrafında dönen “kaos meteoru” dışında başka bir hayata izin vermediğini de yeniden/bir kez daha anlamamız için, kazanın ardından yazdığım yazımı yeniden yayımlıyorum.

***

Müzisyen Alaaddin Us Bornova’da, trafik ışıklarında durmayan bir kamyonun altında can vermiş. Tutuklanan kamyon sürücüsü marifetmiş gibi, “kamyonun frenleri arızalıydı, duramadım”, demiş. Adaletine kurban olduğumun Türkiye’sinde sürücünün en geç ikinci celsede, “tutukluluk nedeniyle daha fazla mağduriyet oluşmaması” gerekçesiyle salıverileceğini hepimiz biliyoruz.

Altın Çağ'ın “Cumhuriyetçi ve demokrat” yargıçları gereğini yapacaktır!

GİTAR ÇALAN NASIRLI ELLER

Alaaddin Us’un önce sesiyle tanıştım. Özellikle de protest müzikte özgün seslerin kâşifi sıfatını fazlasıyla hak eden dostum, Hasan Hüseyin Demirel Berlin’e bir kayıt gönderip, bu sesi dinlememi ve değerlendirmemi istemişti. 1991’de dönünce, İstanbul’da yüz yüze tanıştık. O arada, “Ateş Hırsızları” albümü de bitti ve yayınlandı.

Alaaddin Us tersane işçisiydi. Akşama kadar kaynak yapıp, çekiç sallıyor, sonra da bir barda şarkılar söylüyordu. Sol/protest müziğe sayısız solist/besteci yetiştirmiş olan Hasan Hüseyin Demirel’le tanıştıktan sonra “kaderi’ değişmiş ve çekiç tutan ellerinin kavradığı gitarıyla Anadolu’yu dolaşıp yürüyüşlerde, grevlerde türküler söylemeye başlamıştı.

Ardından, İstiklâl caddesindeki eski postanenin üstünde, “Gökyüzü”nü kurduk. Hasret Gültekin, Kadir Karakoç, H. H. Demirel gibi Alaaddin Us da ekibin parçasıydı. “Timur”un bize emanet ettiği “fil ve bir komiserin seyirliğinde “Gökyüzü” kısa sürede sosyalist ve genç “sanat işçilerinin” uğrak yeri oldu. Kendimizi “sanat işçileri” olarak tanımlıyorduk. Nitekim, bu nedenle kısa süre içerisinde kurduğumuz müzik grubunu da “müzik işçileri” olarak adlandırdık.

Metin Kahraman, Okan Kovancı, Serdar Keskin, Tuncay Akdoğan, Şivan Perwer, Ciwan Haco, Nizamettin Arıç müzik üzerine ortak tartışmalarımızın, üretimlerimizin, deneylerimizin öznesi olurken Özcan Deniz, Haluk Levent gibi solistler de ilk albümlerini yapma çabalarına “Gökyüzü”nden başlıyorlardı.

Mem û Zin” filmini yeni bitiren Ümit Elçi ile birlikte Erhan Bener’in hikâyesi “Böcek”i çekme çalışmaları sürüyor, edebiyat ve şiir işçilerini de aramıza almamızı konuşuyorduk. Sonra, bir anda dağıldı, bu üretken kolektif.

Türkiye’nin her geçen gün muhafazakârlaşması, psikolojik olarak çıldırması ve şiddetin hâkimiyeti sanat üretimini de etkiliyordu. Bir yandan sanatın ışığı sönerken, diğer yandan toplumda veba gibi yayılan akıl sanrısı insanları sanattan uzaklaştırıyordu. 

Ben daha sonra kurduğum müzik şirketimde Alaaddin Us’la “Yurdumun Trenleri” albümünü yaptım. Müzikalitesine ve metinlerine halen çok güvendiğim bir albümdür. Murat Köseoğlu, Senem Diyici, Janet&Jak Esim Ensemble, Aynur, Arif Sağ&Musa Eroğlu vd. gibi, Türk müziğinde köşe taşı koymuş/olmuş müzisyenlerle çalıştık. Alaaddin Us da türkülerini söylemeye devam etti. Sonra iki albüm daha yaptı. Tayfun Talipoğlu ile çok nitelikli bir şiir&müzik performansı gerçekleştirdiler.

İstanbul’un köhnemişliğinden, çürümüşlüğünden kaçmak isteyen herkesin ilk tercihi olan güneye taşındı, Alaaddin. Son yıllarda artık İzmir’e yerleşmişti. Her ortak tanıdığımızla davet gönderir ya da İstanbul’a gelince mutlaka görüşelim, derdi. Müzik emekçilerinin meslek birliği MESAM kongresi öncesinde de kararlaştırdığımız buluşmayı gerçekleştiremedik.

ÖLÜM ADIN KALLEŞ KALSIN!

Önce, Hasret Gültekin’i Madımak’ın uğursuz karbon monoksit dumanlarına kurban verdik. Bir süre sonra sevgili Tuncay Akdoğan da karbon monoksit zehirlenmesiyle ve Hasan Hüseyin de aynı nedenle hayatını kaybetti. Kadir Karakoç ve şimdi de Alaaddin Us ise trafik kazalarına kurban gitti.

Türkiye eceliyle ölümü neredeyse unuttu. İnsanların yaşlarını yaşayıp, Hak emri vaki olduğunda ölüm artık olağanüstü, imrenilecek bir ölüm şekline dönüştü. Normal süresinde, vücudun işlevini tamamladığında ölümü arar olduk!

Bozulmuş psikolojilerle insanlar bu yeni durumu da olağanlaştırdılar. İstismarcı, sinsi tacirler insanlara bu yeni durumu kader olarak kabul ettirmeye çalışıyor. Halbuki, tüm bu insanların ölümü Türkiye’nin yaşadığı kaos sebebiyledir.

Türkiye büyük bir terör cenderesinin içerisindedir. Gıda terörü, trafik terörü, ekonomi terörü, siyaset terörü, toplum mühendisliği terörü, medya terörü, dinsel ve etnik vd. terörlerle kuşatılmıştır. Çevrenize bir bakın, 100 ölümden 99’unun terör çeşitlerinden birisinin kurbanı olduğunu göreceksiniz.

Bütün kötülüğünü üstümüze kusan bu terörlerle tek başımıza baş etmemiz mümkün değil. O nedenledir, kurbanlık koyun gibi, yönümüz salhaneye çevrilmiş bekleyişimiz.

Çevremizin nasıl bir kötülükle kuşatıldığını göremeyen siyaset liderlerinin sahneyi terk etmekteki isteksizliği, artık bende de, pek çok dostumda olduğu gibi, biran önce, bu dünyayı değiştirmek arzusunu güçlendiriyor. 

O nedenle, son isteğimdir; son çıkan ışığı kapatsın!

Önceki ve Sonraki Yazılar