TANDIRA KOYDUM PAÇAYI

29 Haziran Salı günü paylaştığım yazıya Orhan Veli’nin şiirinden esinlenip “Ciğercinin kedisinin kuyruğu” başlığını koymuştum. Kediye ilişkin şiirlerden örnekler sunmuştum. Amacım kedilere ilişkin türkülerden, fıkralardan, ata sözleri, deyimlerden, divan edebiyatından örnekleri içeren dört yazı yazmaktı.

Hani “ kişi, kendinden bilir işi,” derler ya: Yazımın çok ilgi çekeceğini peş peşe diğer yazıları sıralayacağımı ummuştum. Avcumu yaladım. Taban etinin dışında av eti yiyemedim. Bir haftada okuyucu sayısı yetmiş beşi bulmadı.

Çocukluğumun geçtiği Şarkışla’da, erkek halaylarında coşkunun anlatımı olan nara, “arrrööööfff!” şeklindeydi. Kadınlar da halaylarında “vıyyykk, vııyykk!” diyerek hoplarlardı. Serçe parmaklarını bir birine geçirip ellerini sağ ve sol göğüslerine ahenkli hareket ettirdikleri gözümün önünü geldi:

“Tandıra koydum paçayı

Çağrın gelsin hocayı

Böyle komşuluk m’olur

Kedini bağlasan n’olur….”

Türkünün bir varyantı Erzurum Tortum adına kayıtlı:

“Tandıra koydum paçayı / Üstüne örttüm keçeyi / Yedi bir güveç paçayı / Ev yıkanın kedisi // Kedi değil bu bir hışım / Allah'a kaldı işim / Şimdi gelir er kişim / Ev yıkanın kedisi // O rafa koydum indirdi / Bu rafa koydum indirdi / Beni dadaşa döğdürdü / Ev yıkanın kedisi ..”

Gülüyorsunuz değil mi? Gülmeyiniz. Biz acımızı bal eyleyen, ağıtımızı mizahla anlatan bir ulusun çocuklarıyız. Hazırlanan yemeğe dadanan kedi yüzünden kocasından dayak yiyen kadının dramını barındıran feryat işte böyle anlatılır.

Öte yandan aç bırakırsan çalar, diye de düşünsek mi?

Ah keşke kadınlar, dadaşın karısı, kediler paça hırsızı gibi olmasaydı. Geliniz Özdemir Asaf’ın ” Tablo”suna bir bakalım:

Kedi kadının yanındaydı,

Kadın gecenin yanındaydı.

Kedi gitti geceye değdi,

Karardı,

Döndü kadına değdi.

Bir kadın portresi belirdi;

Elinde siyah bir gül vardı,

Kucağında kırmızı bir kedi.

Gül siyaha, kedi kırmızıya tebdil olur mu diye sormayın. Ya kedi siyah olsaydı ne olurdu. Ya bir de aramızdan geçseydi, başına neler gelirdi?

Geçenlerde, Facebook’ta Araştırmacı Yazar Sabri Koz kardeşimin kedi konulu iki yeni kitaptan söz etmişti. Bu paylaşımın altında Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi genç bilim adamlarından Erhan Çapraz’ın yorumu vardı: “Folklorumuzda kedi diye tez yaptırıyorum,” diye yazmıştı. Sevindim. Pek çok konuda folklor yazısı yazmış, birçoğunu “Folklor Penceresi” kitabıma almıştım. Ama “Kedi” yoktu. Bir an için olsaydı neler yazardım, diye düşündüm. Neler yazmazdım ki?

Ah şu insanoğlu, kendi hal ve gidişini kendilerince anlatmak yürekliliği göstermezler de kedilerin sırtına yüklerler. Oysa kedinin eti ne, budu nedir? Kedinin uysal sokulgan olduğunu söylemez de, en zor durumdan zarar görmeden kurtulana, kedi gibi dört ayak üzerine düştü, derler. Büyük bir arzu ve hayranlıkla bakanları kedinin ciğere bakışına benzetirler.

Hırsızlık yapmanın iyi bir şey olmadığını anlatmak için bile kedileri kullanmışlar: “Caminin (mescidin) mumunu yiyen kedinin gözü kör olur.” Derdi sıkıntısı olmayanlar, kimse, en olmayacak şeyleri kendisine dert ederse onlara Kedi arkasını görmüş "ne büyük yaram var" demiş, sözünü hatırlatırlar. Elde edemeyecekleri şeyi hor göstermeye kalkışanlar için de “kedi uzanamadığı ciğere pis (murdar) dermiş” derler.

Bir kimseye, en çok sevdiği şey emanet edilemez diyecekleri yerde, “Kedinin boynuna ciğer asılmaz” deyivermişler.

Güvenilmeyecek birine saklaması için bir şey bırakanlara, kediye peynir veya ciğer ısmarladı, derler.

Kendisine zarar verenlerden korunmak için en küçük bir tepkide bulunmayanları” köpeğe hoşt, kediye pişt demez” diye eşleştirirler. Çapkın ve azgınların adı, “mart kedisi”dir. Birçok eve gidip çıkanın lakabı, “kırk evin kedisi”dir. Parasını yiyip bitirenlerin halini de “sermayeyi kediye yükledi” diye anlatırlar.

Uslu gibi duranlar, kendilerini tahrik eden durumlarda gerçek yüzlerini ortaya koyarlar. Bu durumu kedi ile anlatırlar: “Kediyi sıkıştırırsan üstüne atılır,” Ürkekler, çok sıkıştırılırsa saldırgan olurlar anlamındadır.

İki dostun birbirine gücenmesini ya da aralarına soğukluk girmesini “aralarına kara kedi girdi,” diye anlatırlar.

Suçunu bilen bundan utananlar tutuklaşır, süt dökmüş kediye dönerler. Hele tok evin aç kedisi vardır ki, gereksinimi olmadığı hâlde açgözlülük eder. Geçimsiz biri ile iş birliği yapanları, kedi ile harara (çuvala) girenlere benzetirler. Birbiri ile geçinemeyenler kedi ile köpek gibidir. Bir çok atasözü ve deyimde kedi ile köpek birlikte anılır. İki örnek vereyim: “ Bakmakla usta olunsa, köpekler, kediler kasaplığı öğrenirdi.”, “Davetsiz yere kedilerle köpekler gider…”

Daha neleri kediler üzerinden söylemişler saymakla tükenmez:

“Kedinin gideceği samanlığa kadar”, “Kedinin kabahatini önüne koyar öyle döverler.”, “Kedinin kanadı olsaydı serçenin adı kalmazdı.”

İnanç dünyasında kedi özel bir hayvan. İslamiyet`te "temizlik" ile simgesi olarak kabul görüyor. Hz. Muhammed`in bir kedi dostu olması Müslümanlar için bir övünç kaynağı. Kedi besleme sünnet olarak bilinmiş. Hz. Muhammed, Uhud seferinde, ordunun önüne yavrularını emziren bir kedi çıkınca, kedinin başına ezilmemesi için bir nöbetçi dikip koca bir orduyu o kedinin etrafından dolaştırmış.

Seferden döndüğünde nöbetçiden kediyi istemiş ve sahiplenerek adını Müezza koymuş. Siyah beyaz bir Habeş kedisiymiş Müezza.

Birçok fıkralara da kediler uyarlanmış. Çoğunuz bilirsiniz: Bir gün adam kediyi almış, ormanlık bir yere götürüp bırakmış. Sonra eve gelmiş. Biraz sonra kedi çıka gelmiş. Adam tekrar denemiş. Fakat sonuç aynı. En son kediyi çok uzak ve yolları karışık bir yere bırakmış. Eve dönerken yolu karıştırmış. Aramış aramış yolu bulamamış. Evi telefonla aramış:

“Hanım, kedi geldi mi?”

“Geldi.”

“O şerefsiz kediye söyle; gelsin beni alsın.”

Kediler çok nadir hata yapar aynı hatayı ise iki kez yapmazlar. Bir kedinin öfkesinden korkulur. Tüyleri dimdik olur ve her biri cızırdayan mavi kıvılcımlar saçar. Gözleri ise içinin aleviyle ışıl ışıldır.

Bir de Temel fıkrası eklemeden geçmeyeyim: Temel kediyi yıkıyormuş. Komşu Temel’i görünce sormuş:

“Temel ne yapıyorsun?”

“Kediyi yıkıyom daaa!”

“Hiç kedi yıkanır mı? Kediyi öldüreceksin.” Bir süre sonra kedinin öldüğünü duyan komşusu Temel’e seslenmiş:

“Ben sana söylemedim mi kedi ölür diye?” Temel:

“Yıkarken ölmedi, sıkarken öldi daa..” demiş.

Kimine göre, iç sıkıntısından üç şeyle uzaklaşabilirsiniz: Müzik, kitap ve kediler. Stuart McMiIIan: “Her miyav kalpten gelen bir mesajdır,” diye yazıyor.

II. Beyazıt dönemi alim, kadı ve şairlerinden olan Mealî’nin kedi mersiyesinden bir kıta vereyim:

“Her seher kalkar elini yüzini yur idi ol

Katı pâk idi vü her vech ile maúmûr idi ol

Kimse bilmezdi anun kadrini bir nûr idi ol

N‟idelüm âh pisi n'eyleyelüm vâh pisi”

Günümüz Türkçesi’ne şöyle çevirebilirim: “ Her sabah elini yüzünü yıkardı/ Çok temiz ve her yönüyle mükemmeldi/ Onun kadrini kimse bilmezdi - o bir nurdu/ N‟edelim ah kedi neyleyelim vah kedi…”

Namık Kemal ‘Diyojen’ diye haftalık bir mizah dergisi çıkartmıştı. Nedim Paşa azledilince ‘Hırrenâme’ yani ‘Dişi Kedi Destânı’ şiirini yazıp yayınladı. Şiirde görüleceği gibi Nedim Paşa doymak bilmez, açgözlü, saldırgan ve yüzsüz bir kediye benzetilmişti. Son iki kıtasını almakla yetineyim:

“Sokulunca yataga kogmak ile gitmez idi

Okşamakla tokadı tekmeyi farketmez idi

Yiyecek görse gözü mırlaması bitmez idi

Neylemezdi daha kalsaydı eger nitmez idi

Kedimi gaflet ile fâre-yi idbâr yedi

Buna yandı yüreğim âh kedi vâh kedi

Etmedik yer mi kodu savleti dünyâda harâb

Ne imâret ne kebâbcu ne salâşu ne kasâb

Hep şaşup kalmış iken bahtına akrân etrâb

Akıbet eyledi devrân anı da mâh u türâb

Kedimi gaflet ile fâre-yi idbâr yedi

Buna yandı yüreğim âh kedi vâh kedi.

Haydar Ergülen’in Üzgün Kediler Gazeli Kitabından bir bölümle yazımı sonlandırayım mı?

“Hayallerimin toprağını eşele,

Ahşap kalbimi tırmala, kımıldasın her şey

Çünkü bir kedi kadar gövdesi var kırılmış ve yorgun heveslerin…

Evler kedisiz yetim,

Sokaklar kedisiz üvey sayılır,

Ben budalasıyım aşkın

Beni de boynu ıssız kedilerden sayın,

Nasılsa ağzım var dilim yok…

Kedilerimin kardeşiyim,

İnceliği ve mahcubiyeti onlardan öğrendim

Beni turnasız türkülerin

Beni solgun bir kedinin kalbinde unuttular.

Önceki ve Sonraki Yazılar