TÜKETİM ÜZERİNDEN ALINAN VERGİLERE GÜZELLEME, YAP İŞLET'E YÜCELTME

Tüketim üzerinden alınan vergiler savunulabilir mi?

-Evet

Yap-İşlet-Devret modeli iyi bir finansman modeli mi?

-Evet

Ekonomisi çökmüş bir ülkeyi yeniden toparlamada bu ikisi belki de en yararlı finansman modellerinden sayılabilir mi?

-Ona da evet…

Peki, bütün bunları bu yazıyı daha çok okutabilmek için böyle “ters köşe”den mi başlatıyoruz?

-Ne münasebet!

Aksine; popülizme, kolaycılığa ve yüzeyselliğe kaçmadan ama “acaba yarın milletçe kendilerinden bir şeyler yapmasını bekleyeceğimiz kişilerin kulaklarına şimdiden bir şeyler kaçırabilir miyiz düşüncesiyle yazıyoruz.

Üstelik, bu yazdıklarımızı doğru anlamayacak birilerinin tepkilerini, salvolarını üzerimize çekme riskine bile razı olaraktan.

Haydi bu “peşrev”den sonra şimdi konuya girelim.

*

Bir ülkede ve bu arada Türkiye’de tüketim ağırlıklı vergi düzeni sağlıklı mıdır?

-Hayır.

Yap-İşlet-Devret modeli doğru mu uygulanmaktadır?

-Ona da hayır.

Peki o halde “biz iktidara gelince bu tür işlere son vereceğiz” demek doğru bir söylem değil de “inadına muhalefet” denen ve iktidara “takoz” olmaktan başka işe yaramayan popülist bir söylem mi?

Ne yazık ki “evet”.

Türkiye, ekonomisi oldukça zaafa düşmüş, gelir dağılımı bozuk, toplanan ya da toplanacak vergilerle kısa vadede kolayca belini doğrultamayacak, o toplayacağı vergileri de önceki dönem borç ve taahhütlerine yatırmak durumunda bırakılmış bir ülkedir.

İşin enteresan tarafı, genel olarak bakıldığında bitap düşmüş esnafın, dermanı kalmamış sanayicinin öyle kazanç üzerinden istenen vergileri ödeyebilme şansı olmadığı gibi, sıradan insanların da genel tüketim üzerinden alınacak vergilere tahammülü yoktur.

Memlekette çarklar dönmek zorundayken "hele kazansınlar ben o kazancın vergisini alayım" da diyemez, bekleyemezsin ki...

Daha fazlasını anlatmaya gerek yok.

Peki ne yapacaksınız o zaman?

“Hele bir iktidara gelelim, gerisini bize bırakın” ya da “bir de bizi deneyin” dedikten sonra bu beklentilere nasıl cevap vereceksiniz?

Ve siz ne derseniz, ne demişseniz bile sonuçta bu işin finansman kaynağı “dönüp dolaşıp” yine kendi ekonominiz, yine kendi halkınız olmayacak mı?

*

Vergicilikte, salınan vergilerin vatandaşa, sanayiciye, üreticiye ve her kimden alınıyorsa yani “yükümlüye” yaptığı olumsuz etkiye “mali his” deniyor. Yani istediğiniz verginin onu ödeyeni ne kadar “acıttığı” ya da “az acıtmadığı” meselesi.

Dolayısıyla, böylesi zor ama başka seçeneğin olmadığı durumlarda asıl “maharet”; bu işleri yönetecek olan politikacının, mali his konusunda en iyi dengeyi kurabilmesi.

Belki ilk bakışta ters gelebilecek gibi ama biliyor musunuz ki; şu ÖTV, KDV, İletişim Vergisi gibi örneklerinden bildiğimiz tüketim üzerinden alınan vergiler, doğru uygulandığında ülkedeki mali hissi en fazla rahatlatan, en adaletli vergilerdir.

Haydi örneklendirelim:

Eğer bütçenize şu kadar vergi gerekiyorsa, o vergiyi genelde ya da herkesten mi toplamak haklı ve adaletlidir yoksa sadece o mal ve hizmeti kullananlardan almak mı?

Örneğin bunlar lüks değildir deyip otomobillerin vergisini indirip buradaki kaybı hayatta otomobili olmayanların ödeyeceği diğer vergilerden telafi etmek doğru olabilir mi?

Örneğin, benzinin vergisini indirip bundan doğacak gelir kaybını belediye otobüsüyle ya da yayan giden yolcunun sırtından çıkarmak adaletli mi?

Örneğin, bilmem hangi köprüden geçişi ucuzlatalım da buradan doğacak açığı hayatta o köprüden geçmeyenden alınan genel vergi gelirlerinden kapatalım demek hakça mı?

Değil elbette.

Eğer bu ülkede birileri bu faturayı ödeyecekse, onu ödeyecek olanlar öncelikle ve hatta ancak o mal ve hizmeti kullananlardır.

Dolayısıyla, doğru hedeflenmiş, yükümlüsü doğru seçilmiş tüketim vergileri sır bu bu açıdan da olsa en adaletli vergilerdir.

Çünkü genel bütçeden yapılan her türlü fedakarlık, aslında o mal ya da hizmetten yararlanmayanı vergilendirmek, ona haksız bir mali yük hissettirmektir.

Böyle yapmazsanız, benzinin vergisini indirip buradaki kaybı yayaya yüklenirsiniz,

Köprü geçişini indirirseniz, bedelini hayatında oradan geçmeyene, hatta deniz görmemiş yurttaşa ödetirsiniz.

Tabii ki "doğru" bu değildir.

İşte bu nedenle, yükümlüsü iyi belirlenmiş tüketim vergileri asla adaletsizlik değil, sonuçta tam da adalet getiren vergilerdir ve eğer Türkiye bu badirelerden kendi imkanları ile çıkmalı deniyorsa, birileri özveride bulunacaksa, ekonomideki zaaf dolayısıyla üzerinde durulacak en iyi vergilendirme modeli tüketim vergilerinin daha etkin ama daha doğru uygulanmasıdır.

*

Buradan Yap-İşlet-Devret’e bir bağlantı yapalım.

Bu model, doğru uygulandığında yani gerekli yatırımlarda ve maliyetleri doğru hesaplanarak uygulandığında, devletin zor durumlarında uygulaması yararlı modellerdendir.

Nedeni açık; Yap-İşlet-Devret de, abartılmış garantileri olmadıkça, yani kendi ücretiyle kendini finanse ettikçe aynen tüketim vergileri gibi “kullananların” yani bu hizmetten birebir yararlanmakta olanların ödemesini öngörür.

Köprünün maliyetini köprüden geçen, paralı yolun maliyetini o yoldan geçen öder.

Özü nettir:

Yapılması gereken bir yatırım var ama devlette o kadar para yoktur,

Devlet, bunun bir kısmını aynen tüketim vergileri gibi kullanana ödetir, ödetemediğini “garanti” adı altında genel bütçeden yani kullansın kullanmasın bütün yurttaşların sırtından karşılar.

Yani ödeyebildiği kadarını kullanan öder, "üstünü" devlet tamamlar.

Bu modelde en büyük haksızlık, yatırımcıya geçiş ücreti+garanti ile sağlanan hasılatın abartılmış olması, fiyat yoluyla onu kullanana finanse ettirmekten çok, abartılmış garantilerle kullanmayana da ödettirilmesidir.

Haydi bunu da örneklendirelim:

Diyelim ki en parasız dönemde İstanbul’da yeni bir tünel yapılması ihtiyacı var ve bu tünel buradan geçenlere büyük yarar sağlayacak. Şimdi işin doğrusu bu işin yatırım bedelini ülkenin 84 milyon yurttaşının vergileriyle yani "hazineden" karşılamak mıdır yoksa kısmen de olsa buradan geçecek olanlardan mı?

Tabii ki onu kullananlardan.

Çünkü ödeyen aynı zamanda kullanan, yararlanandır da.

Sonuçta, önümüzde zorlu bir “toparlanma” dönemi olacaksa -ki olmalıdır- vergi politikasında başarılı olmanın, bu yüklerin tüm halk açısından en az mali hisle taşınmasının yolu, bu ilk bakışta karşı çıkılması gereken gibi görülen iki modelin şimdikinden daha etkin ama daha özenle hedeflenmiş yani kime taşıtılmasının doğru olacağı sorusunun cevaplandırılmasıdır.

Genelde tüketim vergilerini indirmek, yap işlet’te bazı kullanım ücretlerini düşürmek belki kulağa hoş gelir ama özünde sözde iyi vergicilik adına yapılmış en adaletsiz, dolayısıyla en kötü vergicilik olur.

Aman ha!

Önceki ve Sonraki Yazılar