TÜRK KADINI HAREM KAPATMASI DEĞİLDİ

Önceki gün kadın bestekârlarımızdan örnekler verdim. Dünkü yazımda tarihi süreç içinde “Sorunları, Maddi Ve Manevi Değeriyle Kadınlarımız” konusunu yazdım. TGC tarafından hazırlanmış, kadın meslektaşlarımızın özel ve güzel anlamlı, hisseli mesajlarını içeren bir videoyu da ekledim. Bugün için “Türk Kadını Harem Kapatması Değildi” başlıklı bir yazı yazacağımı da duyurmuştum. Birkaç gün daha kadın konusuna değinmek istiyordum. İşin doğrusu dün hayal kırıklığına uğradım. Yazıma 27 kişi beğeni koymuştu. İçlerinde yalnısca 12’si kadındı. 8 Mart’ın ilk dakikalarında yeni yazımı yazmak için klavyemin başına geçtiğimdi, yazsam mı , yazmasam mı diye bir süre düşündüm. Ama twitter ve tum-haberler.com sitesindeki takipçileri ihmal edemezdim. Toplam 27 kişilik okuyucuma teşekkür edip niyet bozmadım.

Evet. Türk kadını harem kapatması değildi. Bizde kadının makus talihi Arap kültürünün sarayımızda medreselerimizde etkin olmasıyla tecelli etti.

Günümüzde Yüce Atamızın gösterdiği hedefe ulaştığımız söylenemez. Ümit Yaşar Oğuzcan’ın şiirinde anlattığı kadınların yalnızlığı bitmiş olsa:

“Yalnızlığı kadınların, üşümüş, yorgun

Bir elin sallanışı açık pencerelerden

Anlatır aşkın güzelliğini uzun uzun

Kalan hatıralarla geçmiş gecelerden

Hep o eller ağlayan karşısında aynaların

Hep o çileli yüz, o bekleyen dudaklar

Bir ses kulaklarında: Belki yarın, belki yarın

Sonra yeni bir sabah, yine bomboş sokaklar

Beklemek... Yalnızlığı kadınların büyük

Pencerelerde, kapılarda, evlerde, odalarda

Ve soğuk yataklarda mahzun, kırık dökük

Bazen mağrur gözleri bir noktaya dalar da

Ansızın bir ateş basar solgun yanaklarını

Batırırlar kalplerine ince, uzun parmaklarını

Hamdullah Suphi Tanrıöver, bir gün: "Anneciğim, gazetede okudum. Bir tabur asker donmuş bir göl üzerinden geçerken buzların altında kalmış." der.

Bunun üzerine "Eyvah!" diye bir çığlıkla karşılaşır Tanrıöver. "Anneciğim yanlış anladın, buzlar altında kalan Türk taburu değil, Rus taburu..." deyince, annesi:

"Olsun evlâdım. Sen daha baba olmadın, evlât sevgisini belki bilmezsin. Ben dünyadaki bütün çocukların annesiyim." der.

Merhameti bu derece yoğun olan Anadolu kadını, vatanı işgal olunca cepheye koştu. Millî Mücadele, Anadolu kadınının kahramanlık hikâyeleriyle doluydu.

"Halide Edip, Millî Mücadele'nin başında Kalaba Köyü'nden gelen bir kadının yaz toprakları gibi çatlamış ellerine dikkatlice bakmıştı.

Köylü kadın bunu gördü ve:

'İçerinin karısıyım, dışarının erkeğiyim. Bu el yumuşak kalsın, beyaz kalsın olur mu?' dedi."

Evet o eller beyaz, yumuşak kalamazdı.

Çünkü o eller saban tutuyor, tarla sürüyordu. Tohum ekiyor, ekin biçiyordu.

Mermi taşıyor, tetik basıyordu. Yağmur-çamur, kar-kış demeden çalışıyordu.

Onun, elleriyle, kaşıyla, gözüyle, ağzıyla, burnuyla uğraşacak zamanı yoktu.

Bu bilmediğinden değildi. Elbette o da biliyordu, süslenmeyi.

Farkındaydı elbette güzelliğin, güzelleştirecek şeylerin. Ancak buna zaman kalmıyordu. Çünkü o kendi veciz ifadesiyle, ‘içerinin kadını, dışarının erkeği’ idi.”

Şimdi, Suriye, Irak, Filistin, Libya. Karabağ, Afganistan, Çeçenistan daha dünlerde Bosna-Hersek-Kosova ve pek çok yerdeki kadınların durumunu, içler acısı görüntülerini anımsayınız.

Bir yandan bombalarla mücadele ederken, bir yandan tecavüze uğrayarak savaşta en büyük bedeli ödediklerini anımsayalım ve bir empati yapalım.

Beraber pek çok yolda birlikte yürüdüğümüz, sırdaşım, kaderdaşım, arkadaşım rahmetli Saadettin Kaplan’ın duygudaşı olduğum bir şiiri var:

“Kadın denince aklıma deniz gelir

Dalgalı eteklerinde rüzgâr

Sesine hep o şarkıyı yükler

Dalga dalga vurur sahillerime

Burkulurken burgaçlarda umudum

Düşlerimi bilmediğim limanlara sürükler

Kadın denince aklıma toprak gelir

Tomurcuğa durur parmaklarım

Bıngıldar içimde bengisular

Karıncalar dev gıdıklar damarlarımda

Yükselir tufanımda kadın rengi sular

Kadın denince aklıma bulut gelir

Gönül göklerime yıldırım çeken

Beni bende vuran saran bürüyen

Sevdanın o ıssız sokaklarında

Beni giyip yağmur yağmur yürüyen

Kadın denince aklıma gece gelir

Dokunur alev gibi bir şeylere ellerim

Ellerimi ararım gecede el yordamı

Islak bir yorgan gibi örtülür üzerime

Ocakları tütmeyen ıssız evlerin damı

Kadın denince aklıma saç gelir

Her telinden bir kuyuya sarkarım

Kadın denince aklıma göz gelir

Uçurumun çağrısından korkarım

Kadın denince aklıma çöl gelir

Vaha arıyorken yitiveririm

Kadın denince aklıma sonsuzluk gelir

Tükenir özümde bitiveririm

Kadın denince aklıma yabancı bir şehir gelir

Kaybolurum bilmediğim sokaklarında

Kadın denince aklıma ateş gelir

Tutuşurum alev dudaklarında

Kadın denince aklıma bağlama gelir

Bir mızrap olurum neva telinde

Kadın denince aklıma bir gelin gelir

Yüreği bir testi gibi elinde

Sevdasını yüreğinden içerim

Kadın denince aklıma anam gelir

Şımarır içimde haylaz bir çocuk

Terli avucumda yaşlı gözlerim

Anamın verdiği o iki boncuk”

Varsın Dünya Kadınlarının bir günü, ama bizim kadınlarımızın her günü kutlu olsun. Onlar bunu hak etmiştir.

YARINDAN SONRA BİR KAÇ GÜN KADIN YAZARLARIMIZDAN SÖZ ETSEM Mİ?

Önceki ve Sonraki Yazılar