Ahmet Özdemir
TÜRK KADINI HAREM KAPATMASI DEĞİLDİ
Önceki gün kadın bestekârlarımızdan örnekler verdim. Dünkü yazımda tarihi süreç içinde “Sorunları, Maddi Ve Manevi Değeriyle Kadınlarımız” konusunu yazdım. TGC tarafından hazırlanmış, kadın meslektaşlarımızın özel ve güzel anlamlı, hisseli mesajlarını içeren bir videoyu da ekledim. Bugün için “Türk Kadını Harem Kapatması Değildi” başlıklı bir yazı yazacağımı da duyurmuştum. Birkaç gün daha kadın konusuna değinmek istiyordum. İşin doğrusu dün hayal kırıklığına uğradım. Yazıma 27 kişi beğeni koymuştu. İçlerinde yalnısca 12’si kadındı. 8 Mart’ın ilk dakikalarında yeni yazımı yazmak için klavyemin başına geçtiğimdi, yazsam mı , yazmasam mı diye bir süre düşündüm. Ama twitter ve tum-haberler.com sitesindeki takipçileri ihmal edemezdim. Toplam 27 kişilik okuyucuma teşekkür edip niyet bozmadım.
Evet. Türk kadını harem kapatması değildi. Bizde kadının makus talihi Arap kültürünün sarayımızda medreselerimizde etkin olmasıyla tecelli etti.
Günümüzde Yüce Atamızın gösterdiği hedefe ulaştığımız söylenemez. Ümit Yaşar Oğuzcan’ın şiirinde anlattığı kadınların yalnızlığı bitmiş olsa:
“Yalnızlığı kadınların, üşümüş, yorgun
Bir elin sallanışı açık pencerelerden
Anlatır aşkın güzelliğini uzun uzun
Kalan hatıralarla geçmiş gecelerden
Hep o eller ağlayan karşısında aynaların
Hep o çileli yüz, o bekleyen dudaklar
Bir ses kulaklarında: Belki yarın, belki yarın
Sonra yeni bir sabah, yine bomboş sokaklar
Beklemek... Yalnızlığı kadınların büyük
Pencerelerde, kapılarda, evlerde, odalarda
Ve soğuk yataklarda mahzun, kırık dökük
Bazen mağrur gözleri bir noktaya dalar da
Ansızın bir ateş basar solgun yanaklarını
Batırırlar kalplerine ince, uzun parmaklarını
Hamdullah Suphi Tanrıöver, bir gün: "Anneciğim, gazetede okudum. Bir tabur asker donmuş bir göl üzerinden geçerken buzların altında kalmış." der.
Bunun üzerine "Eyvah!" diye bir çığlıkla karşılaşır Tanrıöver. "Anneciğim yanlış anladın, buzlar altında kalan Türk taburu değil, Rus taburu..." deyince, annesi:
"Olsun evlâdım. Sen daha baba olmadın, evlât sevgisini belki bilmezsin. Ben dünyadaki bütün çocukların annesiyim." der.
Merhameti bu derece yoğun olan Anadolu kadını, vatanı işgal olunca cepheye koştu. Millî Mücadele, Anadolu kadınının kahramanlık hikâyeleriyle doluydu.
"Halide Edip, Millî Mücadele'nin başında Kalaba Köyü'nden gelen bir kadının yaz toprakları gibi çatlamış ellerine dikkatlice bakmıştı.
Köylü kadın bunu gördü ve:
'İçerinin karısıyım, dışarının erkeğiyim. Bu el yumuşak kalsın, beyaz kalsın olur mu?' dedi."
Evet o eller beyaz, yumuşak kalamazdı.
Çünkü o eller saban tutuyor, tarla sürüyordu. Tohum ekiyor, ekin biçiyordu.
Mermi taşıyor, tetik basıyordu. Yağmur-çamur, kar-kış demeden çalışıyordu.
Onun, elleriyle, kaşıyla, gözüyle, ağzıyla, burnuyla uğraşacak zamanı yoktu.
Bu bilmediğinden değildi. Elbette o da biliyordu, süslenmeyi.
Farkındaydı elbette güzelliğin, güzelleştirecek şeylerin. Ancak buna zaman kalmıyordu. Çünkü o kendi veciz ifadesiyle, ‘içerinin kadını, dışarının erkeği’ idi.”
Şimdi, Suriye, Irak, Filistin, Libya. Karabağ, Afganistan, Çeçenistan daha dünlerde Bosna-Hersek-Kosova ve pek çok yerdeki kadınların durumunu, içler acısı görüntülerini anımsayınız.
Bir yandan bombalarla mücadele ederken, bir yandan tecavüze uğrayarak savaşta en büyük bedeli ödediklerini anımsayalım ve bir empati yapalım.
Beraber pek çok yolda birlikte yürüdüğümüz, sırdaşım, kaderdaşım, arkadaşım rahmetli Saadettin Kaplan’ın duygudaşı olduğum bir şiiri var:
“Kadın denince aklıma deniz gelir
Dalgalı eteklerinde rüzgâr
Sesine hep o şarkıyı yükler
Dalga dalga vurur sahillerime
Burkulurken burgaçlarda umudum
Düşlerimi bilmediğim limanlara sürükler
Kadın denince aklıma toprak gelir
Tomurcuğa durur parmaklarım
Bıngıldar içimde bengisular
Karıncalar dev gıdıklar damarlarımda
Yükselir tufanımda kadın rengi sular
Kadın denince aklıma bulut gelir
Gönül göklerime yıldırım çeken
Beni bende vuran saran bürüyen
Sevdanın o ıssız sokaklarında
Beni giyip yağmur yağmur yürüyen
Kadın denince aklıma gece gelir
Dokunur alev gibi bir şeylere ellerim
Ellerimi ararım gecede el yordamı
Islak bir yorgan gibi örtülür üzerime
Ocakları tütmeyen ıssız evlerin damı
Kadın denince aklıma saç gelir
Her telinden bir kuyuya sarkarım
Kadın denince aklıma göz gelir
Uçurumun çağrısından korkarım
Kadın denince aklıma çöl gelir
Vaha arıyorken yitiveririm
Kadın denince aklıma sonsuzluk gelir
Tükenir özümde bitiveririm
Kadın denince aklıma yabancı bir şehir gelir
Kaybolurum bilmediğim sokaklarında
Kadın denince aklıma ateş gelir
Tutuşurum alev dudaklarında
Kadın denince aklıma bağlama gelir
Bir mızrap olurum neva telinde
Kadın denince aklıma bir gelin gelir
Yüreği bir testi gibi elinde
Sevdasını yüreğinden içerim
Kadın denince aklıma anam gelir
Şımarır içimde haylaz bir çocuk
Terli avucumda yaşlı gözlerim
Anamın verdiği o iki boncuk”
Varsın Dünya Kadınlarının bir günü, ama bizim kadınlarımızın her günü kutlu olsun. Onlar bunu hak etmiştir.
YARINDAN SONRA BİR KAÇ GÜN KADIN YAZARLARIMIZDAN SÖZ ETSEM Mİ?