Abdullah Gürgün

Abdullah Gürgün

“TÜRK (SOY)KIRIMI”NIN VE KKTC’NİN TANINMASI

Kıbrıs, binlerce yıl önce Anadolu ile birleşikti. Zamanla Hatay bölgesinden ayrılarak bir ada haline gelmiştir. Diğer bir deyişle, Anadolu’nun yavrusudur. Yavru vatandır. Kıbrıs’ın ilk sakinleri de Anadolu’dan gelmişlerdir. Diğer bir deyişle ada, Anadoluluların yavru vatanı olmuştur.

Adaya Osmanlı hâkimiyetinden önce de özellikle de Karamanoğulları’nın hâkim oldukları Orta Anadolu topraklarından göçen Türkler olmuştur. 1571 yılından sonra yaklaşık 300 yılı aşkın bir süre Osmanlı yönetimi sırasında Anadolu’dan binlerce insan adaya gönderilmiştir. Türk nüfus 1878 yılında adanın İngiliz hâkimiyetine bırakılmasıyla sistematik olarak azaltılmaya başlanmıştır. Bu sistematik nüfus azaltılma çabası aslında Türklerin tamamen yok edilmesi amacına yöneliktir. 1974’e dek bu amacın gerçekleştirilmesine çalışılmıştır.

Özellikle de 1960’ta Kıbrıs’ın bağımsız devlet olması ve Makarios’un da cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturmasıyla, adayı Yunanistan ile birleştirmek isteyenler daha sistematik bir şekilde etnik temizliğe girişmişlerdir. Ada, Rumlaştırılmaya çalışılmıştır. Aslında bir soykırım sözkonusudur. Sorumlular da bellidir. Makarios, Grivas, Samson ve benzerlerinin mahkemeye verilip soykırım suçlusu olarak cezalandırılması için hiçbir zaman girişimde bulunulmamıştır. 1974 sonrası yapılacak ilk işlerden biri bu olmalıydı. Bir mahkeme kararı olmadığı için bu “(soy)kırım” diyemiyoruz.

(SOY)KIRIM

Birleşmiş Milletler Örgütü’nün (BM) SOYKIRIM SUÇUNUN ÖNLENMESİNE VE CEZALANDIRILMASINA DAİR SÖZLEŞMESİ 9 Aralık 1948 tarihinde Paris'te toplanan Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun 260 A (III) sayılı kararıyla kabul edilip, imza, onay ve katılıma açılmıştır. Sözleşme 13. maddeye uygun olarak 12 Ocak 1951 tarihinde yürürlüğe girmiştir.

Bu sözleşmenin ilk üç maddesi şöyledir:

Madde 1- Sözleşmeci devletler, ister barış zamanında isterse savaş zamanında işlensin, önlemeyi ve cezalandırmayı taahhüt ettikleri soykırımın uluslararası hukuka göre bir suç olduğunu teyit eder.

Madde 2- Bu sözleşmeye göre, ulusal, etnik, ırksal veya dinsel bir grubu, kısmen veya tamamen ortadan kaldırmak amacıyla işlenen aşağıdaki fiillerden her hangi biri, soykırım suçunu oluşturur.

a)Gruba mensup olanların öldürülmesi;
b) Grubun mensuplarına ciddi surette bedensel veya zihinsel zarar verilmesi;
c) Grubun bütünüyle veya kısmen, fiziksel varlığını ortadan kaldıracağı hesaplanarak yaşam şartlarını kasten değiştirmek;
d) Grup içinde doğumları engellemek amacıyla tedbirler almak;
e) Gruba mensup çocukları zorla bir başka gruba nakletmek;

Madde 3- Aşağıdaki eylemler cezalandırılır:

a)Soykırımda bulunmak;
b) Soykırımda bulunulması için işbirliği yapmak;
c) Soykırımda bulunulmasını doğrudan ve aleni surette kışkırtmak;
d) Soykırımda bulunmaya teşebbüs etmek;
e) Soykırıma iştirak etmek; 1

Sözleşmenin yürürlüğe girdiği 1951 yılından sonraki planlı, sistemli cinayetler, Kıbrıs’ın Yunanistan’a bağlanması için kasıtlı olarak gerçekleştirilmiştir ve bu tarife uymaktadır.

ÖRNEKLER

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Doğu Akdeniz Üniversitesi görevlilerinden Prof. Dr. Turgay Bülent GÖKTÜRK, “KIBRIS’TA RUMLARIN GERÇEKLEŞTİRDİĞİ 1974 KATLİAMLARI” başlıklı makalesinde Kıbrıslı Rumların 1974 yılında Türklere uyguladıkları (soy)kırım uygulamalarını ele alıyordu. İlginç tespitlere göz atalım:

İphestos Planı, Rum Milli Muhafız Ordusu (RMMO)’nun 1963’de uyguladıkları Akritas Planı’na benzer şekilde hazırlanmış olan, “Kıbrıs Türklerini 1974 yılında yok etme planıdır.” Harry Scott Gibbons’a göre; Rumlardan 1974 Barış Harekatı’nda ele geçirilen RMMO belgeleri, Ada’nın Türk nüfusunu bütünüyle yok etmeyi amaçlayan, tüyleri diken diken edecek planların ortaya çıkmasını sağladı. Bu belgeler ‘temizlenecek’ Türk bölgelerini ve köylerini detaylı olarak gösteriyor. Bütün detaylar, içinde yaşayanlarla birlikte imha edilecek köyler, özel bölgelere ve görevlere tahsis edilen birlikler, hatta Türk cesetlerinin nereye gömüleceği, hepsi planlarda var. Belki de hepsinden korkunç olanı da, Kıbrıslı Rum sivillerin katliamlara katılmaları amacıyla organize edileceklerinin ve bu yönde beyinlerinin yıkanacağının ortaya çıkmasıydı. Bunlar soykırım dosyalarıydı. Bu dosyalar, Yunanistan’ın Kıbrıs’ta yaptığı hükümet darbesine kadar geçen aylar içerisinde gönderilen yığınlarca emirden sadece küçük bir parça idi. Fakat bu özel belgeler, Girne’den, Lefkoşa’nın kuzeyinden, Ada’nın kuzeybatısındaki Güzelyurt Koyu’na kadar olan bölgelerle ilgiliydi. Gerçekler ışığında bu dosyalar, Yunanistan ve Kıbrıslı Rumların, Kıbrıs Türklerini Ada’dan silme niyetinde olduklarını açıkça gösteriyordu. 2

RMMO Komutanı Haralombos’un yöneteceği İfestos Planı, “İFESTOS (Volkan) 1974” kod adını taşıyordu ve İç Güvenlik (SEA) operasyonu olarak tarif edilmişti. “Bu, Türkiye’nin yapacağı bir saldırıdan korunma kılıfı içerisinde yapılmıyordu. Gerçekte, Türkiye adı bile geçmiyordu. Bu, dışarıdan kimsenin müdahil olmayacağı, sadece içe yönelik bir mesele olacaktı. Sadece Kıbrıslılar arasında bir şey olacaktı. Kıbrıslı Rumlar öldürecek, Kıbrıslı Türkler ölecekti. İşte bu kadar basitti.”3

* * *

En son açıklanan Kıbrıs’la ilgili ABD Milli Arşiv belgelerine dayanarak Makarios Durusiotis, ‘İlk Bölünme - İProti Dihotomisi’ adlı kitabında, Tassos Papadopulos’un Amerikalılara, Türklerin işgal etmesi halinde, Kıbrıslı Rumların ‘iç durumu düzeltmek’ için planları olduğu mesajını gönderdiğini ve bu mesajda, ‘Eğer Türk donanması, 12 mil sınırları içine girerse, bunu işgalin başlangıcı olarak sayacaklarını, hesaplarına göre bu zamanın kendilerine, kendi savunmaları amacıyla Kıbrıslı Türkleri temizlemek için 75 dakika sunduğunu ve bunu yapacak plan ve yollara sahip olduğunu’ ifade ettiğini açıklamaktadır. Bütün veriler ve bilgiler Rum-Yunan ikilisinin Kıbrıs’ta Türk varlığına son vermek için kapsamlı bir soykırım planını hazırladığını ve uyguladığını açık ve tartışmasız bir şekilde ortaya koymaktadır. 1974 Barış Harekatı sürecinde Rumların gerçekleştirdikleri Muratağa, Atlılar, Sandallar, Dohni katliamları ve yabancı gazetecilerin gözlemledikleri olaylar, Rum-Yunan soykırımının en güçlü kanıtlarıdır”.4

Atlılar köyündeki toplu mezar 20 Ağustos, Muratağa-Sandallar toplu mezarı ise 2 Eylül 1974’te bulunmuştur. Muratağa’daki toplu mezarı toprak üzerinde bir el gören bir çoban fark etmiştir. Katliamın Türk birlikleri tarafından keşfi ve cesetlerin bulunması 1/2 Eylül 1974 tarihinde gerçekleşmiştir. Daha sonra Türk Silahlı Kuvvetleri’ne mensup olan askerler çukuru açmak üzere kazıya başladı. Ortaya çıkarılan bedenler daha tam olarak çürümemişti ve giysilerinden, ayakkabılarından, saç renklerinden ve benzeri ayırt edici işaretlerden kimlikleri tespit edilebilmekteydi. Kazıyı Birleşmiş Milletler Barış Gücü’nde görev yapan İsveçli askerler de izledi. Mezarların açılışını izleyen The Sun gazetesinden John Akass, katliamı bir “alçaklık” olarak tanımlamıştır. The New York Times, 3 Eylül tarihinden itibaren, The Times ve The Guardian gazeteleri de 21 Ağustos günü katliam haberlerine yer vermiştir. The Guardian gazetesi katliamda 126 kişinin öldürüldüğünü ve bunların arasında kadın ve çocukların da olduğunu belirtmiştir. United Press International ve BBC de katliama tanıklık etmiş ve ilgili haberlere yer vermiştir. Die Zeit, 30 Temmuz 1974 günü (Atlılar toplu mezarının bulunmasından sonra), “Baf ve Mağusa bölgelerinde Türklerin katledilmesi Türklerin Ağustos ayındaki ikinci askeri müdahaleyi gerçekleştirmesinin sebebiydi.” şeklinde yorum yapmıştır”.5

* * *

İskoçyalı Kıbrıslı Rum yazar Antonis Tony Angastiniyotis, katliam hakkında “Kan Sesi” adlı bir belgesel hazırlamıştır. Belgesel Türklerden olumlu tepkiler görse de Rumlardan çok sert tepkiler almıştır. Belgesel içeriği aynı zamanda kitap olarak da yayınlanmıştır”.6

* * *

“Rum kesiminin ciddiyetiyle tanınan gazetelerinden Politis, adını açıklamadığı ancak ‘mahkemeye çağrılırlarsa ifade vermeye hazır’ olduklarını belirttiği iki Rum’un anlatımına dayanarak, 14 Ağustos 1974’te Sandallar, Atlılar ve Muratağa köylerinde insanlık adına utanç veren katliamın bilinmeyen yönlerini açıkladı. Olaylara tanıklık eden iki Rum, Türk köylerindeki katliamlara katılan bazı Rumların isimlerini de açıklamaktan çekinmedi. Katillerden biri (P.Z.) Aynoroz’da keşiş, diğeri (G.K.) Limasol yakınlarında bir köyde yaşayan su tesisatçısı ve üçüncüsü de (M.S.) EOKA-B’nin üst düzey yetkililerinden birinin kuzeni olarak biliniyor. İki Rum tanığın, tüyler ürperten itirafları:

Türkler Kıbrıs’a girince EOKA-B üyesi 40 kadar palikarya gidip savaşacakları yerde başka şeylerle uğraştı. Üç Türk köyündeki erkekleri toplayıp esir olarak Maraş’a gönderdiler. Bir okulda topladıkları kadınların ise evlerine dönmelerine izin verdiler. Ardından Türk köylerine giderek ilk başta hayvanları çalmaya başladılar. Bununla yetinmeyip evlere girdiler ve altınlarını çaldıkları kadınlara sarkıntılık ettiler. Sonrasında kadın kız demeden tecavüzlere başladılar. Köylerin kahvelerine giderek yaptıklarını marifetmiş gibi anlattılar. Karşı koyan kadınların şakağına tabancayı dayıyorlardı. Tecavüzler gecelerce sürdü.”

İki Rum tanık kadın ve çocuk katliamını da şöyle anlattı:

EOKA-B’cilerin esir kampına göndermedikleri tek Türk, onlara bilgi veren kahveciydi. Ancak onun kızına da sarkıntılık ettiler. Tepki gösterince Türk kahveciyi öldürdüler. 14 Ağustos şafak vakti Türklerin Maraş’a ilerledikleri haberi gelince palikaryalar ne yapacaklarını bilmiyorlardı. İşledikleri cinayetleri örtbas etmeleri gerektiğine karar verdiler. Geride iz ve tanık kalmamalıydı. Korunmaları için Mağusa’ya götüreceklerini söyleyerek kadınları ve çocukları otobüslere bindirdiler. Otobüsleri tenha yerlerde durdurup indirdikleri kadın ve çocukları katlettiler.”7

* * *

İngiliz Gazeteci David Leigh: “Kıbrıs’ın istilasından sonra yüzlerce Kıbrıslı Türk, milli muhafızlarca rehin alınmış, Türk kadınlarının ırzına geçilmiş, çocuklar cadde ortasında öldürülmüş ve Limasol’daki Türk mahalleri tamamen yakılmıştı.”8

Bir Alman turistin Almanya’nın Sesi’ne aktardığı gözlemleri: “Yunanlıların kasaplığını insan zekası kavrayamaz... Magosa etrafındaki köylerde Rum milli muhafızları, vahşetin eşsiz örneklerini gösterdiler. Türk evlerine girdiler; acımasızca kadın ve çocuklara mermi sıktılar; birçok Türk’ü, gırtlağından kestiler; Türk kadınlarını toplayarak ırzlarına geçtiler...”9

Gözlemci James Rayner’in Tespitleri: “Kıbrıs Rumları, XX. yüzyılda, çağdışı davranışlar sergileyerek giriştikleri katliamlarda masum Kıbrıs Türklerini hunharca öldürmekle kalmayıp kazdıkları çukurlara yarı canlı insanları da doldurmuşlardır. İşte gün ışığında mezardaki pek çok insan cesedi Yunan vahşetini dünya kamuoyuna tanıtıyor. Toplu mezarlardan çıkarılan Kıbrıslı masum Türklerin cesetleri, yıllardan beri adada derebeylik yasalarını uygulayan Rumların, ne derece sefil bir yaratık olduklarını kanıtlıyordu...”10

Le Figaro’nun 15-16 Şubat 1974 tarihindeki yorumu: “Eğer Türkiye bugüne kadar Kıbrıs’taki Alayı’nı takviye etmediyse bu Türkiye’nin sabrının bir kanıtıdır. Bunu yapma hakkı inkar edilemez. Şayet uluslararası anlaşmaların herhangi bir anlamı varsa Türkiye, Kıbrıslı Türkleri başka katliamlardan kurtarabilir. Bu ırkçı ayrımcılığın en çirkin şekli. Konuyu bulandırmak için hatanın her iki tarafa ait olduğu iddia edilmiştir. Oysa gerçek suçlu EOKA olarak bilinen Kıbrıs Rum terör örgütüdür.”

DAVA AÇILMALIDIR

Artık yalnız Türk basınında değil, uuslararası basın yayın organlarında ve Rum basınında da Rumların katliamlarına ilişkin pekçok itiraf yer almaktadır. Yaşayan sorumlular ve tanıklar vardır. İngiliz Hukukçu Michael Stephen’in de dediği gibi, bizce de bunlar Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi’nin Madde 2(a), (b) ve (c) ve Madde 3(a), (b), (c), (d) ve (e) gereğince soykırım girişimde bulunmaktan suçludurlar. Bunlara karşı mutlaka yerel ve uluslararası yetkili mahkemelerde dava açılmalıdır.

Bu araştırmalardan bir örnek Mücahit Prof. Dr. Ata Atun’un Kumsal katliamı hakkındaki araştırmasıdır. Sayın Atun bu yazısında Noel Katliamı olarak da adlandırılan bir olayı en ince ayrıntısına dek anlatıyor ve hatta olayın krokisini bile çiziyor. Bu yazıda anlatılan “Kumsal Katliamı”nda geçen olayların derlemesi, SAMTAY VAKFI arşivindeki belgelerin ve o günü yaşayan kişilerin anılarının, Prof. Dr. Ata ATUN tarafından derinlemesine incelenip, kronolojik olarak sıralanması ile yapılmıştır.

Kıbrıs Postası’nda yer alan bir yazısından bir bölüm:

24 Aralık gecesi Lefkoşa’nın batı mahallesi Kumsal’a yapılan baskın, arkasında Yunan Alayı’na mensup subayların ve askerlerin de katliama bilfiil katıldıklarını belgeleyen kanıtlar bıraktı. Saldırganların geri çekilirken terk ettikleri malzeme arasında, özellikle de Severis Un Fabrikası damında, Yunan subay şapkaları, Yunan ordusuna ait çelik başlıklar ve NATO’ya ait bazuka mermileri ile mermi kovanları vardı.

Kumsal bölgesinde yıllarca Türklere kapı komşuluğu yapan Ermenilerin bölgenin savunmadan yoksun olduğunu telsizle Rumlara bildirdikleri, daha sonra TMT tarafından belirlenmesi nedeni ile Kumsal, Köşklüçiftlik ve Arabahmet bölgelerinde oturan Ermeniler, bu hainliklerinin ortaya çıkmasından sonra evlerini terk etmek ve Rum bölgesine kaçmak zorunda kaldılar.

Rum çeteciler, Kumsal bölgesinden çekilirken, kadın, erkek, yaşlı ve çocuk ayırımı yapmaksızın yüzlerce Türkü de dipçik darbeleriyle önlerine katıp götürdüler. Kaçırılan Türklerin bir bölümü kurşuna dizildi.

Rumca gazetelerde son zamanlarda çıkan itiraflara göre, beraberinde erkek, kadın-çocuk ve yaşlı yaklaşık 200 Kıbrıslı Türk esir getiren EOKA’cı Tasos Marku, operasyonu fiilen idare eden Rum Bakan’a telefon eder ve ne yapması gerektiğini sorar. Eli silah tutabilecek erkeklerin öldürülmesi talimatını verir kendisine telefonun öbür ucundaki Rum Bakan.

Akritas Planının mimarlarından o dönemde Bakan olan sadece Yorgadjis ve Papadopulos’dur. İtiraflar, Yorgadjis’in öldürülmesinden çok seneler sonra yapıldığından, emri veren Bakanın Yorgadjis olması durumunda, dile getirilmesi sorun yaratmaz, konuşanı sıkıntıya sokmazdı. Geriye “Kumsal Katliamı”nın mimarının Papadopulos olduğu varsayımı kalmaktadır”. 11

Görüldüğü gibi, “Yavru Vatandaki Türk (Soy)Kırımı” hakkında çok ayrıntılı araştırma ve bilgiler vardır. Geriye dava açmak ve suçluların mahkum edilmesi kalmaktadır.

AKRİTAS PLANI

Kıbrıs Rum tarafı 21 Aralık 1963 tarihinde Kıbrıs Türk toplumuna karşı kapsamlı ve sistematik saldırılara geçti. Kıbrıslı Türkler devlet kurumlarından uzaklaştırdı. Kıbrıs Türk tarihine “Kanlı Noel” adıyla geçen bu kampanya önceden hazırlanmış olan “Akritas Planı”na dayandırıldı.

Türkleri öldürülerek ya da Ada'dan kaçmaya zorlayarak etnik temizlik yapılmasını öngören Akritas Planı işletilmeye başlandı. Akritas planının uygulanması sonucunda, 30.000 Kıbrıslı Türk 103 köyü terk etmek zorunda kaldı. Kıbrıslı Türkler ada yüzölçümünün %3'üne tekabül eden, denize çıkışı olmayan ve sürekli kuşatma altında tutulan küçük bölgelere sığınmak zorunda kaldılar.

Daha sonra, BM Güvenlik Konseyi’nin, 4 Mart 1964’de aldığı 186 sayılı kararla adaya uluslararası barış gücü (UNFICYP) konuşlandırıldı. Ancak, Yunanistan adaya gizlice askeri kuvvet yollamaya başlamış, bu sayı 20.000’e ulaşmıştı. Böylece, Kıbrıs ortak bir Türk – Rum devleti olmaktan çıkarak Rum/Yunan devletine dönüşmüş, iki halk birbirinden kesin olarak kopmuştu.

1967'de Yunanistan'da askeri bir darbe gerçekleşmiştir. Yönetimi ele geçiren Cunta, ENOSİS için Kıbrıs’ta Boğaziçi ve Geçitkale köylerine karşı Yunan ve Rum birlikleriyle saldırılar düzenlemiştir. Türkiye'nin anlaşmalardan doğan müdahale hakkını kullanacağı yönündeki ihtarları üzerine Yunanistan, BM gözetimi altında Ada'dan kuvvetlerini çekmek zorunda kalmıştır. 1968 yılında taraflar arasında müzakereler başlatılmıştır.

Bu arada Rumlar arasında ENOSİS yanlısı ile ENOSİS karşıtı olanlar çelişkisi başladı. Türkiye'nin müdahalesinden çekinen ve Türkleri dolaylı yollarla etkisizleştirmek isteyen Makarios ile şiddet yanlısı EOKA'ciler arasında da çelişkiler derinleşti. Kıbrıs’ı Yunanistan’a bağlamak amacıyla ve Yunan Cuntasının desteğiyle EOKA lideri Nikos Sampson, Makarios'a karşı 15 Temmuz 1974 tarihinde bir darbe gerçekleştirdi. Bunun üzerine garantör ülke durumundaki Türkiye, 1960 Garanti Andlaşması’na dayanarak İngiltere ile birlikte bir harekât gerçekleştirmek istedi. İngiltere kabul etmeyince, 20 Temmuz 1974 günü Barış Harekâtı’nı başlattı. Böylece hem Kıbrıs'ın Yunanistan'a ilhakı önlendi, hem Kıbrıs Türk halkı güvene kavuştu ve hem de Yunanistan'da Cunta devrildi, yeniden demokrasiye geçildi.

O günden bugüne dek devam eden müzakerelerde Kıbrıs Türk tarafı BM’in –büyük ödünler içeren Annan Planı dahil- çözüm önerilerine evet diyen taraf olmuştur. Rum tarafı sürekli olarak anlaşmaya yanaşmamış, Kıbrıslı Türklerle ortak bir geleceği paylaşmayı reddetmiştir. Ancak Batılı ülkeler, sorunun Kıbrıs Rumları ve Yunanistan’dan doğmasına ve ortak devletin bunlarca ortadan kaldırılmasına karşın hep Türklerden ödün üstüne ödün istemişlerdir.

2 Ağustos 1975 tarihinde Viyana’da BM gözetiminde Kıbrıslı Türkleri temsilen Rauf Denktaş ile Kıbrıslı Rumları temsil eden Glafkos Klerides arasında bir nüfus mübadele anlaşmasına varılmıştır. BM Barış Gücü aracılığı ile uygulanan bu anlaşmayla Kuzey’den Güney’e yaklaşık 120 bin Rum, Güney’den Kuzey’e de 65 bin Türk geçmiş, böylece nüfus bakımından homojen iki kesim meydana gelmiştir. Bu iki kesim, 180 km boyunca uzanan ve genişliği 5 metre ile 7 km arasında değişen bir "ara bölge" ile birbirinden ayrılmıştır.

Harekat sonrası Kıbrıs Türk tarafı, iki toplumlu ve iki federe devletli ileride kurulacak muhtemel bir federasyonu göz önünde bulundurarak 13 Şubat 1975'de Kıbrıs Türk Federe Devletini (KTFD) kurmuştur. Daha sonra da kendi kaderini tayin hakkını kullanarak 15 Kasım 1983'te Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ni ilan etti. İlk Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş oldu. Yeni devlet federasyon önerisini koruyordu. Ancak ne federasyon önerisi kabul ediliyor ne de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti diğer ülkeler tarafından tanınıyordu. Bununla kalınmıyor Avrupa Birliği (AB), Kıbrıs’ın tümünü temsil ve kontrol etmeyen Güney Kıbrıs’ı 1 Mayıs 2004’de tüm Kıbrıs’ın temsilcisi devlet olarak tanıyor, bu yetmemiş gibi Avrupa Birliği üyesi yapma skandalına da imza atıyordu.

İsveç BM askerlerinden Willy Lindh, BM gözetiminde Türk Soykırımı isimli bir kitap yazarak Türklere uygulanan kasıtlı, planlı kırımı gözler önüne sermiştir. Bunun yerel ve uluslararası mahkemede karara bağlanması gereklidir. Türklere Ermeni, Süryani, Keldani, Pontus Rum vb soykırımlar dayatılırken Türklerin kendilerine uygulanan soykırımları gözardı etmeleri saflık, aymazlıktr.

Tüm bu olanlardan, dökülen kan ve oluşturulan kinden sonra Kıbrıs’taki etnik köken, dil, din, kültür bakımından apayrı olan Türk ve Rumların bir ulus olmaları mümkün değildir.

Yavruvatan’da Türkleri yok etmek için yıllardır her yola başvuranlara aynı fırsatlar tanınamaz, Türklerin aynı acıları yaşamalarına izin verilemez. Hele günümüzde Kıbrıs’ta verilecek her ödün Doğu Akdeniz’in de Yunanistan tarafından ilhakı anlamı anlamına gelir ki, Anavatan’ın bunu kabul etmesi düşünülemez.

İki devletli çözüm kabul görmezse, Kuzey Kıbrıs ile birleşmiş bir Türkiye kaçınılmaz olur. Yeni kurulacak dünyada yeni Türkiye en onurlu yerini alır.

1 https://www.ombudsman.gov.tr/document/mevzuat/32702-Soykirim-Sucunun-Onlenmesine-Ve-Cezalandirilmasina-Dair-Sozlesme.pdf

2 Harry Scott Gibbons, Kıbrıs’ta Soykırım, Near East Publishing, Çev. Alparslan Yılmaz, Ankara 2003, s. 314-315. Aktaran Turgay Bülent Göktürk, https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/1543235

3 a.g.e., s. 316. aktaran Turgay Bülent Göktürk, https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/1543235

4 Ahmet Zeki Bulunç, “Kıbrıs’ta Rumların Enosis Mücadelesinde İşledikleri Katliamlar ve İnsanlık Suçları”, Yakın Tarihimizde Türklere Karşı İşlenen Katliam ve Sürgünler Sempozyum Kitabı, Ankara 2006, s. 62. aktaran Turgay Bülent Göktürk, https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/1543235

5 https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/1543235 s.165

6 A.g.e s. 165

7 Yorgo Kırbaki, “İki Rum Katliamı Anlattı”, Radikal, 20 Ağustos 2007. Aktaran Turgay Bülent Göktürk,

https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/1543235 s. 166

8 The Times, Londra, 23 Temmuz 1974. Aktaran Turgay Bülent Göktürk,

https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/1543235 s. 167

9 Almanya’nın Sesi, 30 Temmuz 1974. Aktaran Turgay Bülent Göktürk, https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/1543235 s. 167

10 James Rayner, Ezilmiş Çiçekler, Lefkoşa 1982, s. 25. Aktaran Turgay Bülent Göktürk, https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/1543235 s. 167

11 https://www.kibrispostasi.com/c1-KIBRIS_POSTASI_GAZETESI/j97/a36976-kumsal-katliami-nasil-oldu?fbclid=IwAR37z7cvJByWpVX4whcwkGIMxhMj5RFvkWnBpnAZVks15jrGom-CJp_HVXY

Önceki ve Sonraki Yazılar