TÜRK YURTLARINDA GEZİNTİ

Türkmenistan otuz yıl önce bağımsızlığını kazandı. Türk kültürü, yeryüzünde geniş bir alana yayılmış bulunan Türk toplulukları aracılığıyla yüz yıllar boyu varlığını sürdürüyor. Daha yirmi iki yıl önce, birbirinden habersiz, bir birleriyle kısmen veya tamamen ilişkileri kesilmiş Türk toplulukları, arka arkaya özgürlüklerine kavuştular. Bazıları da özgürlüğün dönülmez yolundalar. İnanıyorum ki, kısa bir gelecekte onlar da kavuşacaklar. Bu nedenle, nineleri bir başka güne bırakıp, Türk şiirinin kanatlarında Türk yurtlarını gezmek istedim.
İlk konalgamız Azerbaycan:

“Heyder Baba, ıldırımlar şahanda,
Seller sular şagıldayıp ahanda,
Gızlar ona sef baglayup bahanda,
Selâm olsun şovketüze, elüze,
Menim de bir adım gelsün dilüze.

Heyder Baba, kehliklerün uçanda,
Kol dibinnen dovşan galhıp gaçanda,
Bahçaların çiçeklenüp açanda,
Bizden de mümkin olsa yad ele,
Açılmayan ürekleri şad ele.

Oldukça uzun “Heyder Baba’ya Selâm” şiiri. Azerbaycan’ın ünlü şairi Şehriyar’ın. “Anam mene laylay çalıp / Anam Türk’dür., men de Türk’em.” diyen Şahriyar’ın çocukluğu Haydar Baba dağının eteğindeki güzel köylerde geçmiş. Şehriyar kendini bu dağa hatırlatmakta, dağı tanıtırken, çocuk olup vatanın bahçelerinde bir gül gibi açmak dileğini anlatmakta.

Azerbaycan topraklarındaki yazılı edebiyat 14 üncü yüzyılda başlamış, Sovyet baskısı yıllarında da gelişimini sürdürerek zamanımıza ulaşmış.

“Bu dil tanıtmış bize bu dünyayı her şeyi,
Bu dil ecdadımızın bize koyup gittiği,
En kıymetli mirastır, onu gözlerimiz gibi,
Koruyup nesillere biz de hediye verelim.”

Çağdaş şairlerinden Bahtiyar Vahapzâde’nin yukarıda dediği gibi, Azerbaycanlı dilini korumuş. Bugün Türkiye Türkçesi’ne en yakın şive özelliğini taşıyor.

Bulgaristan Türkeri’nin şiirinden bir örnek vermek istiyorum. Osmanlılar öncesinde varlığını bildiğimiz Bulgaristan Türklerinin edebiyatı, her türlü zorluklara karşın günümüzde de sürüyor. Bir Türk milliyetçisi olan Recep Küpçü’nün şiirinin adı, Güneye Göçen Kuşlar:

“Güneye göç eden kuşlar,
N’olur söyleyin bana,
Nerde kaldı o güneş,
O ılık akşamlar,
O ferah?
Neden böyle vakitsiz geldi güz?
Biliyorum burda bir sır var;
Siz yazı kanatlarınızda götürdünüz
Güneye göç eden kuşlar...
......”

Kazaklar, Orta Asya Türk topluluklarından biri. 15 inci yüzyılda, geniş bozkırlarda göç ederek yaşayan dağınık Türk kavimlerinin bir araya gelmesiyle meydana çıkmışlardı. Bu nedenle, Kazak edebiyatı ve şiiri, sözlü geleneğe, halk belleğine dayanıyordu. Türkçe’nin Kıpçak koluna mensup olan Kazak Türkçesi terimleri, batı Türkçesi’nden farklı.

Örneğin “betaşar”, Kazak düğün törenlerinde söylenen şiirlerin genel adı. Bu gelenek Anadolu’da “gelin öğme” şiir ve manilerinde yaşamakta. Kazak şairlerinden Eset Naymanbayev’in bir betaşer örneği şöyle:

“Yüzünü açayım gül nazlı,
Hâlini söyle gelin!
Buyrukla geldin bu eve,
Evdeki neş’eyle dön gelin!
Soğuk su gibi taze olup,
İyi güzel yolu bul gelin.
Boyunu temiz taze kıl,
Yumurta gibi ak gelin!
Kötü yoldan uzak ol,
Dikkatinle korun gelin!
Can u gönülden hizmet edip
Ata-ananı sevindir gelin!
Gelin geldi görünüz!
Görümlüğünü veriniz!”

YARIN KIBRIS’TAN TÜRKMENİSTAN’A YOLCULUK YAPACAĞIZ.

Önceki ve Sonraki Yazılar