Ali Rıza Özkan

Ali Rıza Özkan

UKRAYNA OPERASYONU BİTTİ!

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in, “Ukrayna'nın çetelerden ve Nazizm'den arındırılması amacıyla 24 Şubat 2022 tarihinde, Moskova saatiyle 06.00 civarında (UTC+3) başlattığı askerî operasyon esas olarak bitti. Bundan sonraki süreç, barış koşullarının müzakeresine bağlı olarak kimi taktik hamleler yanında, bölgesel statükonun tanımlanmasını sağlayacaktır.

Son olarak, uluslararası mali sermayenin sözcüsü Financial Times’ın 15 maddelik anlaşma planını ifşa etmesi ile, Rusya’nın Atlantik blokuna çektiği restin sonuçları belli olmaya başladı.

Financial Times’a göre, “Taslak planda Ukrayna silahlı kuvvetlerinin devam edeceği fakat NATO gibi bir birliğin dışında kalmayı taahhüt etmesi ve yabancı askeri üslerin ülkeye konuşlanmasına da izin verilmeyeceği yer alıyor.

Kremlin Sözcüsü Dimitri Peskov da “Ukrayna’nın Avusturya ve İsveç gibi tarafsız bir statüsü olabileceği”nden söz etmişti.

Bu durumda, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in askeri oparasyon başlatma gerekçesinde istediğini aldığını söyleyebiliriz.

Ukrayna’nın ise, Rusya askeri kuvvetlerini ülkeyi terk etmesini zafer olarak sunma hazırlığında olduğu anlaşılıyor. Nitekim, Zelenskiy’nin kıdemli danışmanı Mykhailo Podolyak’ın Financial Times’a yaptığı açıklamada “Yapılacak herhangi bir anlaşmada Rusya’nın 24 Şubat’tan beri ele geçirdiği bölgeleri terk etmesini de içerecek. Bunlar arasında Azov ve Karadeniz bölgesindeki yerler ile Kiev’in doğusu ve kuzeyi de yer alıyor” şeklinde konuşması, Ukrayna tarafının anlaşmadan kendisine çıkardığı “pay”ı ortaya koyuyor.

Öte yandan, ifşa edilen maddelerden ve medyaya yansıyan açıklamalardan Kırım’daki referandum ve Donbass ile Lugansk Halk Cumhuriyetlerinin durumunun anlaşmada yer almayacağı anlaşılıyor.

AMERİKANCI ALGI OPERATÖRLERİ İFLAS ETTİ!

Rusya - Ukrayna geriliminin kazananı Rusya ise, kaybedeni de açık olarak Amerikancı algı operatörleridir.

Bu medyaya “iliştirilmiş” (embedded) “aparatçikler” efendilerine hizmet etmeye öyle bağlıdırlar ki, uluslararası sermayenin küresel sözcüsü Financial Times, Putin’in taleplerinin gözetildiği anlaşmayı ifşa ettikleri halde, onlar ısrarla ve utanmadan Rusya’nın yenildiği haberlerini dolaşıma sokmaya devam ediyorlar.

Böylece, hem Türkiye’de ve hem de küresel ölçekte ABD’nin iliştirilmiş medya aparatçiklerinin insanlığın bilgilenme hakkının önündeki en büyük engel olduğu açığa çıkmıştır!

Daha önce de, defalarca yazdım. Yine tekrarlıyorum. Türkiye Cumhuriyeti ABD (Atlantik) nam ve hesabına ülkemizde algı operasyonu yapan çevreleri etkisiz hale getirecek önlemleri acilen almak zorundadır.

Ermenistan askerleri topluca cepheden kaçarken, Karabağ’da Azerbaycan’ın büyük zayiat verdiği haberleri yapan, Ukrayna’da Türk pilotların Rusya’ya karşı İHA kullandığı yalanını yayan, Kazakistan’daki kalkışmada, Nursultan Nazarbayev’in ülkeden kaçtığı yalanını ortaya atanlar hep aynı odaklardır. Bunlar faaliyetlerini gizli saklı da yapmıyorlar. Her şey gözümüzün önünde oluyor. Ama, tek bir Cumhuriyet Basın Savcısı da, “gelin arkadaş ifade verin bakalım, neden bu yalanı yaydınız? Neden sistematik bir şekilde hep belirli bir küresel taraf lehine yalan haber yayıyorsunuz?” demiyor!

Umalım ki, Ukrayna krizinde tam olarak ifşa olan bu Atlantikçi/ABD’ci medya aparatçikleri toplum gözünde de tam olarak itibarsızlaşsınlar.

AMERİKANCI AYDINLAR DA YENİLDİ!

Ukrayna krizi, bir gerçeği daha ortaya çıkardı ki, o da ülkemizde ciddi bir Amerikancı-Atlantikçi aydın zümresinin varlığıdır.

Ataol Behramoğlu’dan Ahmet Ümit’e, Cihat Yaycı’dan Türker Ertürk’e, velhâsıl solcu, sağcı, Türkçü, İslamcı, asker, sanatçı pek çok kesimden sayıca az ama, medya gücü yüksek bir çevrenin Ukrayna krizinde gerçekleri saptırmak ve Türkiye’nin Atlantik tarafında yer alması için olağanüstü çaba gösterdiğine tanık olduk!

Her şerden kendisine bir hayır çıkarmasını bilen bu ülke, elbette bu sözde aydınların “Atlantik lehine çabalarını” da değerlendirecektir.

Bu açıdan bakınca, Ukrayna’da 2014 yılındaki faşist darbeden sonra ülke içinde artan gerilimi, devletin kendi ordusu, polisi, istihbaratı can güvenliğini sağlamayı reddettiği için seçilmiş devlet başkanının yurt dışına kaçmak zorunda kalışını, sol muhalefetin tek tek “avlanarak” yok edilişini, daha son iki hafta içerisinde, hepimizin gözleri önünde Kiev’deki yönetimin politikalarına karşıt açıklamaları olan bir belediye başkanı ve bir milletvekilinin katledilişini “görmeyen” aydınlarımızın Putin’in şahsında bir diktatör, bir Hitler vs görme “hevesi”, Türk milletinin vicdanında “şah-mat” olmuştur!

Ne kadar enteresandır ki, bu “sözde hümanist” aydınlarımız Rusya’ya karşı ABD Başkanı Biden ile neredeyse birebir aynı cümleleri kurdular!

Atlantikçilik bu sözde aydınlarımızın gözlerini o kadar “kamaştırmış”tı ki; Avrupa devletleri üzerlerine yıkılacak tehlikenin sorumluluğu ile Biden’dan ayrı politika üretme gayretine girişirken dahi, hatta Türk ve Türkiye düşmanlığında Yunan tarihine adını yazdıracak Kiryakos Miçotakis bile Almanya’nın bastırmasıyla rota değiştirirken, Biden yörüngesinden milim ayrılmadan toplumu yanıltmaya devam ettiler!

Sonuç şudur: Hangi renkten, hangi dinden, hangi görüşten olurlarsa olsunlar; “iyiler iyidir” (Hacı Bektaş Velî).

Kötülerin yanında taraf tutanların yeri ise, tarihin çöplüğüdür!

DİKKAT: ABD KIŞKIRTMALARINA DEVAM EDECEK!

ABD devletini ele geçiren küreselciler, şu aşamada Ukrayna Rusya ile bir anlaşma yapsa dahi, sıcak savaş kışkırtmalarına son vermeyecektir.

Bunun iki nedeni var:

Birincisi; Avrupa devletlerini “havuzlamak” ve ABD hegemonyasında tutabilmek için, Avrupa kıtasında mutlaka bir karışıklığa ihtiyaç var. Afganistan/El Kaide/IŞİD üzerinden oluşturulan “askeri koalisyon” artık yetmiyor.

ABD o nedenle, savaşı doğrudan Avrupa topraklarına getirmeye karar vermiştir. Umalım ki, Avrupa devletleri kendilerine kurulan bu tuzağı görsünler ve karşı hamle geliştirsinler.

İkincisi ise; ABD, tek kutuplu dünyada dahi, bir karşıtlık dengesi kurmadan, egemenliğini sağlayamayacağını görüyor. Bu nedenle, “Rusya ve Çin tehditi” algısı ile, Avrupa devletlerini egemenliğine razı etmek için, askeri operasyonları ve sıcak çatışma alanlarını yaşlı kıtaya taşımakta tereddüt etmeyecektir.

Bu noktada, El Kaide/IŞİD benzeri yeni Hristiyan fundamentalist örgütlenmelerin ortaya çıkacağını ve esasen tehlikenin Putin’in “Neo-Nazi çeteler” söyleminden çok daha boyutlu ve çok daha yüksek olduğunu söylememiz lazım.

Mesafe farkı nedeniyle, Avrupa’yı saracak çete savaşından korunabileceğini hesaplayan ABD’nin küresel egemenlik iddiasından vaz geçmemek için, en yakın ve en gönüllü müttefiklerini dahi ateşe atmaktan çekinmeyeceği hesaplanarak önlem alınmazsa, çok kısa bir süre içerisinde Avrupa iç savaşına tanık olursak, şaşırmayalım.

KÜRESEL DENGENİN MERKEZ KUVVETİ TÜRKİYE

İlgilisi hatırlayacaktır; Körfez Savaşı esnasında bütün Avrupa soluklarını tutmuş bir halde, Türkiye’nin vereceği kararı bekliyordu. O günlerde de yazdım, tekrar etmekte fayda var: Eğer Türkiye, ABD’nin Irak işgali planlarına doğrudan karşı çıkabilseydi, eminim ki, Avrupa devletleri de bu kararı izleyecek ve Irak belki de işgal edilemeyecekti.

Ancak, o dönemde iktidarlar “1 koyup 5 alma” zokasını yuttular. Önce, Musul ve Kerkük’ün (hatta tüm Kürt bölgesinin) federatif bir yapı içerisinde Türkiye’ye katılabileceği yalanı ortaya sürüldü. Hatta, Yalçın Küçük olayı ifrat bir noktaya taşıyarak, “Musul’u almayan Diyarbakır’ı verir” formülasyonu ile ateşi “harladı”!

Halbuki, ABD'nin giriştiği küresel çatışmalarda Türkiye’nin askeri ve jeopolitik olmak üzere iki değerli rolü var.

Birincisi; Türkiye şu an kara savaşlarında dünyanın en deneyimli ve en “savaşkan” ordusuna sahiptir.

İkincisi ise, ülkemizin coğrafi konumu itibariyle, Türkiye küresel güç savaşlarının neresinde yer alırsa, diğerinin aleyhine büyük bir kazanç ortaya çıkmaktadır.

Türkiye 1945’ten bu yana Atlantik emrine verdiği bu iki rolünü de şimdi kendi eline almış görünmektedir.

Daha önce, Suriye ve Karabağ savaşlarında gördüğümüz gibi, Ukrayna krizinde de Türkiye’nin askeri ve jeopolitik tutumu çözümün elde edilmesinde tayin edici etkide bulundu.

Buradan anlıyoruz ki, bu süreçte Asya, Avrupa, Ortadoğu ve Afrika (hatta kısa bir süre sonra Latin Amerika’da da!) Türkiye’nin küresel dengeleri değiştirebilecek bir “merkez kuvvet”e dönüştüğüne tanık oluyoruz.

Türkiye ile ABD çatışmasını bir de bu dönüşümü hesaba katarak okumakta yarar olduğunu düşünüyorum.

Çünkü, Türkiye’nin Ukrayna krizinde (Irak hatasını tekrarlamayarak) ABD’nin ısrarına direnmesi ile alınacağı garantilenen sonucu herkesten önce fark eden Almanya ve hemen ardından Yunanistan’ın, Polonya’nın ve diğer Avrupa ülkelerinin rota değiştirme girişimleri açık olarak gösteriyor ki, Türkiye’nin tutumunun küresel dengeler üzerinde tayin edici etkisi vardır.

ABD’nın saldırgan egemenlik iddialarına karşı, başta Avrupa’nın direnebilmesinin “kaldıraç”ı Türkiye’dir.

Hatta, bu görüşümü daha da genişletebilirim: Sadece Avrupa’nın değil, Ortadoğu, Asya ve Afrika ülkelerinin ABD emperyalizmine direnebilmesinin destek noktası Türkiye olacaktır, diyebilirim.

Bu noktada, Haber Koordinatörümüz Bora Özizmirli’nin yıllardır dile getirdiği “merkez ülke” kavramı üzerine hep birlikte tefekkür etme zamanı gelmiştir, düşüncesindeyim.

Son olarak; ABD’nin zengin-yoksul, güney-kuzey, siyah-beyaz tüm dünyaya kırbaç salladığı tek kutupluluğun sona ermesi her şart altında doğrudur, iyidir ve başta mazlumlar olmak üzere, tüm dünyanın yararınadır.

Önümüzde oluşacağını tahmin ettiğimiz “çok kutuplu” dünyanın nasıl bir yer olacağını belirleyecek olanlar ise, bizleriz. Başı dik, müreffeh ve uyumlu bir toplum için kendi projemizi tasarlamaz isek, elbette çok kutuplu dünyada da başkalarının kölesi olmamız tehlikesi vardır.

Önceki ve Sonraki Yazılar