VAHDETTİN SEVR’İ ONAYLAMADI MI? 

Kimi tarihçi Sevr Antlaşması’nın suçunu Osmanlı Hükümeti’ne yükleyerek padişah Vahdettin’i aklar. Bu tarihçileri temsil etmek üzere Murat Bardakçı’nın fikirlerini ele alalım.

Bardakçı,  “Sevr’i Türkiye’nin zaten hiçbir zaman resmen tasdik etmediğini” iddia ediyor. 

Vahdettin’i aklama çabası 

Bardakçı, padişah Vahdettin’i savunmak için de şunu belirtiyor: 

Türkiye’de o günlerde yürürlükte bulunan ‘Kanun-ı Esasi’nin, yani ‘anayasa’nın değiştirilmiş yedinci maddesine göre, uluslararası anlaşmalar ancak Meclis’in tasdikinden ve hükümdarın onayından sonra geçerli olabiliyordu. Ama Türkiye’de o dönemin parlamentosu olan Meclisi Mebusan, Sevr’in dört ay öncesinden, yani 1920’nin 11 Nisan’ından beri kapalıydı, Meclis metni tasdik etmedi yahut edemedi ve zamanın hükümdarı Sultan Vahideddin de anlaşmayı hiçbir zaman imzalamadı.” 

Bardakçı’ya göre Vahdettin demiş ki: 

“Reşid Bey (İçişleri Bakanı), ...anlaşmayı imzalamamızı öneriyordu. İzmir’de yaşanan felaketin (İzmir’in Yunanlılar tarafından işgalinin) bir benzerinin tekrar yaşanmaması için, İtalyanlar’ın Yunan Ordusu’yla beraber İstanbul’u işgal etmeye kararlı olduklarını söylüyordu. 

...Mecburi ve geçici imza taktiğiyle biraz zaman kazanmaya çalıştım. Saltanat Şûrası’nı da zaten her türlü sorumluluğu üstlenerek galipleri ve zaferlerinden sonra Türkiye’ye karşı aşırı düşmanca bir tavır içine giren bu memleketlerin kamuoyunu biraz sakinleştirmek için teşkil etmiştim. Gelişmeleri bu şekilde beklerken biraz zaman kazanmaya çalıştım; çünkü olayların gidişatını normale çevirebilecek şey sadece zamandı. 

...Hadiselerin gelişmesini beklemeyi tercih etmiştim. Eğer işler kötü gider ve oyalamayı başaramazsam anlaşmayı imzalamaktansa tahttan feragat etmekte kararlıydım.” 

Bardakçı “O halde İstanbul Hükümeti Sevr’i niçin imzaladı?” sorusuna “İstanbul’un elden gitmesi korkusundan ve basiretsizlikten!” yanıtını veriyor.

Sadrazam Damad Ferit silahlı mücadeleyi hatırına bile getirmemişmiş! 

Suçu hükümete yıkıp, padişahı aklıyor. Aslında padişahın korkaklığını, sadece tahtını düşündüğünü gösteriyor.

Padişah diğer yerlerin elden gitmesine razı, bari İstanbul’u işgal etmesinler diye Sevr’i kabul ediyor. 

Bardakçı, Sevr’in geçersizliğini, resmiyet kazanmamasına dayandırdığı görüşüyle çelişerek, Sevr’in milli mücadele nedeniyle uygulanamadığına yönelik şu cümleyi kuruyor: 

Sevr’in tatbik edilememesinin temelinde yatan en önemli sebep anlaşmanın resmiyet kazanmaması ve hukuken geçersiz kalması değil, Mustafa Kemal Paşa’nın başlattığı Milli Mücadele’nin bu metni silahla ve kanla yırtmasıdır.”[1] 

Peki, padişah bu mücadelenin neresinde? 

Anadolu’da milyonlar düşmanla savaşırken İstanbul’u, koltuğunu düşünen Vahdettin’in anıları mıdır gerçek olan yoksa yaşanılana; yani milli mücadele karşıtlığı mı? 

Bunları yazan tarihçinin, devletin mülkünün padişahta olduğunu, padişahın Damad Ferit’i azledebileceğini, silahlı mücadeleyi hatırına getirmesi gerekenin esas padişah olacağını, tarihçinin milleti örgütleyenlere, ordu kuranlara karşı gelmiş, halife ordusu düzenlemiş, düşman uçağıyla Atatürk ve Kuvvacılar için tutuklanma, idam fermanları dağıttığını da söylemesi gerekmez mi? 

Vahdettin Sevr’i onayladı 

Bardakçı’nın “Sevr, Meclis’in onayından geçmedi” iddiası geçersizdir. 

Vahdettin İstanbul’un 16 Mart 1920’de işgal edilmesine tepkisiz kaldı.

Meclisi de İngilizlerin baskısı üzerine kapattı. 

Meclisi bir daha toplantıya çağırmadığı için barış şartlarını görüşmek üzere kendi başkanlığında 22 Temmuz günü Saltanat Şurası’nı topladı.

Rıza Paşa, İstanbul’da kalmanın, yalnız imza koşuluna değil, Anadolu’daki hareketi bastırmaya da bağlı olduğunu söyler.

Vahdettin “kabul edenler ayağa kalksın, kabul etmeyenler otursun” demesi üzerine sadrazam Damat Ferit ve herkes ayağa kalkar. Sadece Rıza Paşa çekimser kalır.[2] 

Padişah “zaman kazanmaya çalıştı” da madem, 30 Ekim 1918’den Sevr’in imzalandığı 10 Ağustos 1920’ye kadarki 1,5 yıllık zamanda işgallere neden tepkisiz kaldı? 

Sevr ile Osmanlı’ya bırakılan topraklar haritada görüleceği gibi Ankara çevresi ile sınırlandırılmıştı.

Yunanların Sakarya Savaşı öncesi Ankara önlerine kadar geldikleri düşünülürse bize bırakılan topraklar da garanti değildir. 

Ne yapmış da neyin zamanını bekliyormuş?

Milleti, düşmana karşı mı örgütlüyormuş?

Ordu mu kuruyormuş?

İşgallere direnmek için İngilizlere, Fransızlara, İtalyanlara, Yunana mı çıkışmış? 

Padişahın hadiselerin gelişmesini beklemeyi tercih etmesi belki olur da işgalcilerin insafa gelmesi! İstanbul’u; yani tahtını kurtarma ümidi. 

Atatürk’ü Samsun’a gönderiş amaçlarından biri de Türklerin elindeki silahları toplamak değil miydi? 

Hatta “aman sonra İstanbul’u da işgal ederler” diyerek Kuvvacılara sakinlik telkin edip, olmayınca da iç isyanlar örgütlemedi mi? 

Saltanat Şurası’nda ayağa kalkıp gitmesini, kimisi “onaylamadığı” şeklinde yorumlasa da hayat memat meselesinde “halife-padişah” ünvanına sahip birinin direnmesi gerekmez miydi? 

Mondros’un imzalanması, İstanbul’un ve diğer yerlerin işgalini onaylaması Sevr’in çoktan yürürlüğe girdiğini gösterir. Bir de ıslak imza mı gerekiyor!

Zaten meclis kapatıldığı için Şura’yı toplamadı mı? 

Şura, Meclis yerine geçmiştir. Şura’da “antlaşmayı kabul edenler ayağa kalksın, kabul etmeyenler otursun” demesi, ayağa kalkması ve böylece Şura’dakileri yönlendirmesi, Şura’nın onaylaması “padişahın resmi onayı” anlamına gelir. 

Atatürk “Padişah Sevr’i kabul etmiştir” diyor 

Atatürk, 8 Şubat 1921’de Anadolu’da topladığı mecliste şunu ifade ediyor: 

 “Malumu alinizdir ki, şurayı saltanatta zatı şahane [padişah] Sevr Antlaşmasını bizzat ayağa kalkmak suretiyle kabul etmiştir.” [3] 

1 Mart 1921’de de “milletimiz İstanbul’da, padişah huzurunda toplanılarak saltanat şurasında ayağa kalkmak suretiyle alına karara dayanarak İstanbul Hükümeti’nin kabul ettiği Sevr Antlaşması altındaki idam kararı” ifadesiyle padişahın Sevr’i onayladığını tekrarlar.[4] 

Atatürk’ün bu sözü mecliste alkışlanmıştır. Dolayısıyla meclis de Atatürk’e bu konuda katılmaktadır. 

Ankara’daki meclis Sevr’i imzalayanlar ile Saltanat Şurası’nda olumlu oy kullananları “vatan haini” ilan eder. 

[1] Murat Bardakçı, Hiç endişelenmeyin, Sevr’i biz zaten onaylamamıştık, Hürriyet, 31.08.2003, erişim tarihi 15.07.2019 

[2] M. Cemil Bilsel, Lozan, 1. Cilt, Sosyal Yayınlar, İstanbul, 1998, s.344. 

[3] Atatürk'ün Bütün Eserleri, c.11, Kaynak Yayınları, 2. Basım, İstanbul,  2005, s.42. 

[4] Age, s.70. 

Önceki ve Sonraki Yazılar