Gülay Sormageç

Gülay Sormageç

VEYL OLSUN!

Maun suresinin anlamı üzerinde biraz düşünelim mi?

Mekki bir sure olup 7 âyettir. Mâ’ûn kelimesi yardım ve zekât demektir.

Konusu iki ana başlıkla iki ayrı insan karakterinden bahsedilmektedir.

  1. Allah’ın nimetlerini ve hesap gününü inkâr eden nankör insan.(1;2;3. ayetler)

“1- Gördün mü dini yalan sayanı? 2- İşte odur yetimi itip kakan 3- Ve yoksula yedirmeyi özendirmeyen!”

  1. Amellerini gösteriş için yapan riyakâr insan tasvir edilmektedir. (4;5;6;7. ayetler)

“4- Vay haline o namaz kılanların haline ki, 5- Onlar namazlarının özünden uzaktırlar. 6- Onlar halka gösteriş yaparlar. 7- Hayra da engel olurlar.”

Gördün mü?” sorusuyla başlıyor olması şaşılacak bir tutumdan söz edileceğine, konunun önemli olduğuna dikkat çekmeyi amaçlamaktadır. Din kelimesi “karşılık, ceza ve ödül” anlamına da gelmektedir. Müfessirlerin çoğunluğu “din” kelimesiyle 2-3. âyetleri “böyleleri yapıp ettiklerinin ceza veya mükâfat olarak bir karşılığını göreceklerine (âhirete) inanmadıkları için, yetime kötü davranmaktan, yoksullara karşı ilgisiz durmaktan çekinmezler” şeklinde açıklamışlardır. Kuşkusuz buradaki yetime kötü muamele ve yoksulun derdiyle ilgilenmeme birer örnektir; dini yani âhiret sorgusu ve yargısını, uhrevî sorumluluğu ve sonuçlarını inkâr edenlerin başka özellikleri de bulunmakla birlikte burada Hz. Peygamber dönemindeki inkârcıların toplumsal ahlâkla ilgili en belirleyici ve yıkıcı tutumlarına iki örnek zikredilmiştir. Nitekim âyetin, putperestlerin tipik şahsiyetlerinden olan Âs b. Vâil hakkında indiği belirtilir (Râzî, XXXII, 111).

Özelde böyle olmasına rağmen âyetin genel amacı, insan sevgisinden mahrumiyetin en belirgin tezahürleri kabalık ve haksız davranışları sergileyenleri kınamak ve bu yaptıklarının Allah katında en büyük kötülüklerden olduğuna, bunların temelinde dini, Allah’ın hükümlerini yahut âhireti inkâr etmenin bulunduğuna insanların dikkatini çekmektir (İbn Âşûr, XXX, 564). Yetim ve yoksul, toplumun zayıf ve himayeye muhtaç kesimlerini temsil eder. Bunları küçümseyerek hakaret eden, itip kakan kimse toplumdaki zayıfların haklarını çiğniyor demektir. Dinin insanlığa yönelik en büyük hedefi ise insanlar arasında sevgi ve dayanışmayı, paylaşmayı sağlamak, sıkıntıların da mutlulukların da paylaşıldığı bir insanlık bilinci oluşturmaktır. Buraya kadar olan ayetlerde

İnsanlara karşı insanlık görevini yerine getirmeyenler ve bu tavra devam edenler kınanmaktadır. Diğer taraftan da inanan insanları yetim ve yoksullar başta olmak üzere himayeye muhtaç olanlara yardım etmeye özendirmekte; ihtiyaç sahiplerine yardım konusunda başkalarını teşvik etmenin önemine vurgu yapılmaktadır. Peygamber efendimizin sadakayı cariye diye formüle ettiği dayanışma, yardımlaşma ve paylaşmanın kültürümüzde var olan vakıf eserlerinin bu düşünceyle hayata geçirildiğini hatırlatmak isteriz!

Bundan sonra gelen 4-5-6-7. Ayetlerde ise Allah’a karşı gerçek anlamda kulluk görevlerini yerine getirmeyenler eleştirilmektedir. İbadet yaptığı halde kınanan, namaz kıldığı halde kınanan! Niçin kınanmaktadır?

a) Namazlarının özünden uzak olmaları,

b) İbadetlerinde halka gösteriş yapmaları,

c) Hayra engel olmaları.

“ Veyl olsun o namaz kılanlara ki; Yazıklar olsun o namaz kılanlara ki!“ ifadesiyle riyanın çirkinliği ifade edilmektedir. Namazı ciddiye almamasının, namaz kılıyor görünse bile onun özünden uzak kalmasının önemli bir sebebi, 6. âyette riyâ kavramıyla ifade edilen “halka gösteriş yapma” eğilimidir. Riyâ, özellikle dinî davranışlarla ilgili bir terim olup “bir kimsenin, kendisinde bulunmayan dinî ve ahlâkî bir meziyeti, bir erdemi varmış gibi göstermesi, iyilik yapıyormuş gibi görünmesine rağmen yaptıklarıyla –iyiliğin din ve ahlâktaki karşılığından öte– maddî veya manevî bir çıkar amaçlaması” anlamına gelir. İşte âyette bu tutum eleştirilmektedir. Günümüz Müslümanının en büyük problemlerinden birisi de budur. Sekülerleşme kılıfıyla görüntüyle işi kurtarma manevrası ne kadar da ustaca sergilenmektedir. Toptancı zihniyetle yaklaşmıyoruz elbette ama böyle de ciddi bir problemimizin olduğunu da söylemeden geçemeyeceğiz.

“Hayır” kelimesi “zekât, diğer malî yükümlülükler, insanların kendi aralarında birbirine yararlandırmadıkları nimetler, hak, ödünç, mal” gibi anlamlarla açıklandığına dair görüşler de vardır. “Mâûn” kelimesinin bu bağlamda insanlara iyilik, hayır, nimetlerin paylaşılması gibi anlamları kuşatan genel bir ifade olduğu belirtilir. (XXX, 313-320).

Gerçekten dine inanan ve âhiret sorumluluğu taşıyan insan:

- Hem Allah’a hem de yaratılmışlara karşı ödevlerinin bilincinde olan bunları tam bir ihlâs ve samimiyetle yerine getiren,

- Kendisi iyilikler yaptığı gibi herkesin de iyilik yapmasına ön ayak olan,

- Yardımlaşma ve dayanışmanın önünü tıkayan değil, aksine gelişip yaygınlaşmasına, bireyselliği aşarak toplumsal ve kurumsal bir yapı kazanmasına katkıda bulunan insandır. İslâm’ın hâkim kılmak istediği gerçek ahlâk ve üstün insanlığın özü, özeti budur.

SECDELER

Secdeler secdeler;

Bilmem kaç günahı perdeler

Ruhunda isyan;

Alnında görüntüsü nice farkında mısın?

Secdesiz; secdeler

Boynunda günah celladının ipi

Bir hamalı çekeler.

Önceki ve Sonraki Yazılar