Gülay Sormageç

Gülay Sormageç

YARATILANI SEVİYOR MUYUZ?

Tanı sen kendini tanı

Niçin yarattı Hak seni?

”Göklerde ve yerde ne varsa Allah'ındır. Vekil olarak Allah yeter.” (Nisa/132)

Yaratılan; yeryüzü, gökyüzü ve ikisi arasındakiler. Kur’an’ın tanımı böyle dolayısıyla bütün kâinattır bize düşen de sevmek!

Söz buraya gelmişken cahiliye müşrikleri de âlemin tek bir yaratıcısının Allah olduğu inancını taşıyordu. Bu gerçeği teslim ettiklerine Kur’an şahitlik etmektedir.

Yaratılmışlar âleminin bir tek yaratıcısı olan Allah’tır; yaratılan her şey Allah’ın eseridir. O’nun eseri olduğu için de varlığına saygı duyulmayacak ve hürmet edilmeyecek bir canlı varlık yoktur. Etini yemekten men edildiğimiz hayvanlara bile Allah yarattığı için saygı ve hürmet gözüyle bakmak sorumluluğundayız.

Peygamber efendimizin bu konuda oldukça duyarlı ve ince olduğunu görüyoruz. Bir gün ashabıyla birlikte yürürlerken yol kenarında bir köpek ölüsüne rastlarlar. Sahabeler den bazıları bu görüntüden ve kokusundan rahatsız olurlar: "Bu leş ne kadar da pis kokuyor" dediklerinde peygamberimiz ise : "Köpeğin ne güzel dişleri var!" diyerek dişlerindeki güzelliğe atıf yapması bu bağlamda değil midir? Yaratılanı Yaratan’dan ötürü sevmek!

Sevginin bir ön şartı yoktur. İhtiyaçtan kaynaklanmaz. İçten gelir. Sevgi evrenseldir. Sevme ve sevilme süreci insanın kendini tanımasıyla başlar. Kendisini tanımayan ve sevmeyen bir insan başkasını da sevemez. Yaratılanı da sevemez!

Unutmayalım kâinatta bizler her birimiz ve yaratılan her şey bütünün birer parçasıdır!

”Şüphesiz, göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün art arda gelişinde, insanlara yararlı şeyler ile denizde yüzen gemilerde, Allah'ın yağdırdığı ve kendisiyle yeryüzünü ölümünden sonra dirilttiği suda, her canlıyı orada üretip-yaymasında, rüzgârları estirmesinde, gökle yer arasında boyun eğdirilmiş bulutları evirip çevirmesinde düşünen bir topluluk için gerçekten ayetler vardır.” ( Bakara/164)

 

Toprak, suyla buluşur ürün vermek için;

Su, güneşle buluşur buharlaşmak için;

Buhar, bulutla buluşur yoğunlaşmak için;

Bulut, rüzgârla buluşur rahmet rahmet yağmak için;

Rüzgâr, yamaçlarla buluşur hız almak için;

Yamaçlar, ormanlarla buluşur su depolamak için.

Ormanlar ağaçlarla buluşur, büyütür ve sever canlıları yaşatmak için;

Ağaçlar, toprakla buluşur derinlere kök salabilmek için!

Bu pencereden bakmayı öğrendiğimiz zaman anlarız ki; canlı ya da cansız her varlık, kâinatta kendisine ne görev verilmişse, yerinde ve zamanında onu yerine getirmek ve daha üst düzeye çıkabilmek için hiç durmadan çırpınır durur. Ağaç; ağaç olarak, böcek; böcek olarak, kuş; kuş olarak bu sıralamayı çoğaltmamız mümkündür. Ya insan “ insanı kâmil” olmak kemale erişmek için ne kadar çalışır, çabalar ve emek harcar!

Sevmek ama, nasıl ve niçin sevmek sorusunu içselleştirip, olumlu cevaplayabildiğimiz kadar “hakikat gözü ve gözlüğüyle” görebilmenin adıdır “yaratılanı Yaratan’dan ötürü sevmek.”

Birbirimizi severek, bunun için çaba harcayarak sevgi merdivenin basamaklarında yükselebiliriz. Bunu başarma çabamız kadar yaratılanı sevme gerçeğiyle yüzleşebiliriz. Peygamber efendimiz:

“Sizler inanmadıkça cennete giremezsiniz; birbirinizi sevmedikçe iman etmiş olmazsınız” (Müslim I, Kitab al-İman, s. 113).

Hadisiyle buna dikkatlerimizi çekmektedir. Allah katında sevimli, itibarlı bir yerde olmanın ölçüsü iman ve ameldir. Yeryüzünde fesadı, fitne ve nifakı yayıp yaymamamız, yeryüzünü ıslah için çabalayıp çabalamamamız Allah katında sevgili ve itibarlı olmamızı belirleyecektir.

Erenlerin gönlünde ve dilinde bu gerçek anlam bulmuştur. Yunus’ça bakmaya; Bektaş gibi akmaya buyurunuz efendim!

Yunus Emre:

Elif okuduk ötürü

Bizi pazara götürü

Yaratılanı hoş gördük

Yaratandan ötürü

Hac-ı Bektaşi Veli:

Hiçbir milleti ve insanı ayıplamayınız.

Kendini tanımayan, Yaratan’ı da bilemez.

Önceki ve Sonraki Yazılar