YEŞİL GÖZLERİNİ UFKUMA GER Kİ...

Aşağıdaki şarkıyı pek çok sanatçıdan dinledim. Ama ilk defa Safiye Ayla’nın sesinden dinlemiştim. Sonraki yıllarda Safiye Ayla ve Nilüfer’in birlikte söylediklerini hatırlıyorum. Hep o sesle anımsarım. Belki Youtube’da vardır. Bir deneyin. Siz de seveceksiniz.

“Yeşil gözlerini ufkuma ger ki / Bahar geldi diye şarkı söyleyem / Sarı saçlarını yüzüme ser ki / Koklayıp öperek yaz geldi diyem // Turnalar uçun, yayladan geçin / Yârimi seçin turnalar //

Gurbet elde kaldım halim nicedir / Derdim şu dağlardan daha yücedir / Ayrılık sevene bir bilmecedir / Çözemedim bilmeceyi neyleyim // Turnalar uçun, yayladan geçin / Yârimi seçin turnalar //

Ekinler sarardı biçtik güz geldi / Hakka şükür bu yıl bire yüz geldi / Nidem ki yokluğun pek öksüz geldi / Sen yeterdin ekinleri neyleyim // ……

Şarkının bestekârı Saadettin Kaynak, Makamı: Hicaz, Güftekârı kim? Merak ediyorsanız yazımı okuyunuz.

Bu yılın ilk ayında (26 Ocak 2021) değerli bir yazar şair, yayıncı olan Ramazan Gökalp Arkın’ın onuncu ölüm yıldönümüydü. Aramızdan ayrıldığında doksan yedi yaşındaydı. Basında yer almadı. Yalnız Eray Canberk’in çok güzel bir yazısı “Bizim Gazete” de yayınlanmıştı.. İşin doğrusu ben de vefat haberini bu yazıdan öğrenmiştim.

Ramazan Gökalp Arkın kimdi?

1914 yılında Malatya’da dünyaya geldi. 1936’da Balıkesir Necatibey Öğretmen Okulu’nu bitirdikten sonra bir yıl kadar ilkokul öğretmenliği yaptı. Balıkesir Lisesi’nden diploma alarak Gazi Terbiye Enstitüsü’ne girdi ve 1939’da Pedagoji Bölümü’nü bitirdi. Öğretmen, milli eğitim müdürü ve ilköğretim müfettişi olarak çalıştıktan sonra 1949’da İstanbul’da Bir Yayınevi’ni kurarak yayıncılığa başladı. Çeşitli okul kitapları yayımladı. 1961’de Arkın Kitabevi’ni ve Arkın Ofset Basımevi’ni kurdu. Bu dönemde çocuk kitaplarının yanı sıra çeşitli ansiklopediler de çıkardı.

Arkın’ın ilk kitabı 1936’da yayımlanan Bir Zaferin Yası adlı oyunudur. Şiirlerini Yüzgörümlüğü (1941) ve İstiklal Savaşı Destanı (1956) adlı kitaplarda topladı. Rıza Tevfik, Hayatı ve Şiirleri (1939) adlı incelemesi dışında çocuk şiirleri seçkileri, sözlükleri, ders kitapları da vardı. Özellikle 1940’ladan 1950’lerin sonlarına kadar ilkokul öğrencilerinin çoğu Arkın’ın kaleminden çıkmış kitaplarla yetişmişlerdir diyebiliriz. Kurmuş olduğu yayınevinin ürünleriyle daha sonraki yıllarda da çocuk edebiyatımıza hizmeti sürdürdü.

Vecdi Bingöl (1887-1973) gibi âşık tarzı şiirler yazan Arkın’ın şiirlerinden bazılarını, Sadettin Kaynak bestelemişti.

Bu şarkı da nihavent makamımdaydı:

“Bahar bitti, güz bitti artık bülbül ötmüyor

Yâre tel çeke'm dedim tel derdim iletmiyor

Yollar kapandı kardan, turna gelmez diyârdan

Haber çıkmadı yârdan, bu ayrılık bitmiyor

Derdim çok, dermânım yok

Cânân çok, cânânım yok

Onsuz adım sanım yok

Teselli kâr etmiyor

……..

Bir kaçını daha hatırlatayım: "Yüce dağ başında yatmış uyumuş" (Hüseyni), "Kara bulutları kaldır aradan" (Karcığar), "Saçlarıma ak düştü" (Buselik), "Bahar bitti, güz bitti" (Nihavend), gibi şarkılar alaturka meraklılarının yabancısı değildir ve güfteleri de Arkın’ın kaleminden çıkmadır. .

Arkın’ın ölümüyle ilgili olarak internette iki yazıya rastladım. Biri Faruk Şuyun’un uzunca bir yazısı, ikincisi Ahmet Fırat’ın kısa bir değerlendirmesi. Söz konusu kişiler Arkın kuruluşlarında çalışmışlar ve Arkın’ı yakından tanıyanlar. Kuruluşta 30 yıl çalışmış olan Fırat şairimizin "Saçlarıma ak düştü" dizesiyle başlayan şiirindeki "Bu sevginin diline / Bir lügat bulamadım" dizilerine hoş bir gönderme yapmış. Bu dizeleri Arkın’ın sonraları sözlükler yayımlamasının bir habercisi gibi görüyor.

Şuyum ise yazısında Arkın’ın kişisel özelliklerine de değinerek eğitim, öğretim, kültür ve yayın dünyamızdaki yerini belirtiyor (Dünya gazetesi, 28 Ocak 2011). Arkın’ın vefalı bir dost olduğunu ve Peyami Safa’dan Nazım Hikmet’e, Aziz Nesin’e kadar insanların dar zamanlarında yardımdan kaçınmadığını öğreniyoruz

Arkın’ın olanakların kısıtlı olduğu dönemlerden başlayarak ilkokul kitaplarımızın içerik ve biçim olarak çağdaşlaşmasında, çocuk edebiyatımızın yaygınlaşmasında büyük emeği olduğu kesin. Böyle birinin bundan kısa bir süre kadar önce aramızda yaşadığının farkında olmamamız ise gerçekten belleksiz bir toplum olduğumuzu doğrular gibi.

Bol resimli, bol renkli, bol köşe yazarlı gazetelerimizde; kültür izlencelerini yasak savma kabilinden ve "magazin" anlayışı içinde sunan televizyon kanallarımızda bundan sonra belki Arkın’dan söz edilir diye düşünüyorum. Öyle olursa mahcup düşmeye razıyım.

Önceki ve Sonraki Yazılar