YUSUF ZİYA ORTAÇ

Bugün elli dört yıl önce aramızdan ayrılan bir şairimizi, aynı zamanda mizah ustamızı anlatacağım. Anacağım ama önce söze başlamak için rastgele bir şiirini “Bulsam”.

Bulsam, bir sihirli anahtar bulsam,

Toprak kilidini açsam dünyanın,

Çözsem düğüm düğüm muammasını

Ölüm denen sonsuz, büyük rüyanın!

Gelse bahçe bahçe mevsimler dile,

Ağaçlar, çiçekler konuşsa biraz:

Kimdir şu dallarda kızıl gülleri

Böyle alev alev yakan sihirbaz!

Bulsam, bir sihirli anahtar bulsam,

Ne yıldızlar için, ne güller için!

Alnı eşiğinde bekleyenlere

Açılmak bilmeyen gönüller için!

Yusuf Ziya Ortaç, 1895’te İstanbul, Beylerbeyi’nde doğdu. Babası, Konya’nın ileri gelenlerinden Hoca Hasan Efendi’nin oğlu mühendis Süleyman Sami Bey, Annesi, İzmir eşrafından İzzet Bey’in kızı Huriye Hanımdı.

Şiire Vefa lisesinde öğrenciyken başladı. Aruz vezniyle yazıyordu. 1914’de Kehkeşan dergisinde yayımlandı. Dr. Abdullah Cevdet Bey’le tanışınca, İçtihat dergisine şiirler göndermeye başladı. Bu şiirlerle şair olarak tanınmaya başladı.

Ailesi Bebek semtine taşınınca, Rıza Tevfik’le komşu oldu. Onun aracılığı ile Ziya Gökalp’le tanıştı. Yusuf Ziya, Ziya Gökalp’in tavsiyesiyle hece vezni ile şiir yazmaya başladı.

Liseden 1915’de mezun oldu. Darülfünun-ı Osmani'ni açtığı yeterlilik sınavını kazanarak edebiyat öğretmeni oldu. Çeşitli okullarda dersler verdi. Bir yandan da edebi faaliyetlerini sürdürdü. İşte bir şiiri daha:

“Rüya

Gök dibinde havuzun

Sularda ellerimiz

Bütün emellerimiz

Anlaştı uzun uzun

Sular soğuk bir ışık,

Bakıyoruz havuza;

Suda omuz omuza

İki gölge karışık!

Bir kırık ay havuzda

Ağır ağır kayboldu.

Havuz şafakla doldu

Gün doğdu ufkumuzda

Gün doğdu ucundan

Ellerimi bıraktı.

Birkaç damla yaş aktı.

Parmakllarımın ucundan!”

1916’da “Akından Akına” adlı manzume kitabını yayımladı. Harbiye Nazırı Enver Paşa'nın talebi üzerine yazılıp bastırılan bu kitap, ordu için yazdığı yirmi iki şiiri içermekteydi.

1918’de, Sedat Simavi’nin çıkardığı Diken dergisinde “Çimdik” takma adı ile mizahi yazılar yazdı. 12 Aralık 1918 tarihinde hiciv ve mizah alanına, “Şair” isimli bir şiir dergisi çıkardı. Şair mecmuasının yayın hayatı 20 Mart 1919 tarihinde parasızlık sebebi ile sona ermişti.

1919’da mizahi manzumeler içeren Şen Kitap; kahramanlık, vatan sevgisi üzerine sekiz şiir içeren Şairin Duası ile Âşıklar Yolu adlı şiir kitaplarını, 1920’de Cenk Ufukları adlı şiir kitabını yayımladı.

Şiirin yanı sıra tiyatro eserleri de verdi. Binnaz adlı üç perdeli trajedi 7 Nisan 1917’de Darülbedayi sahnelerinde oynandı. Bu eser Türk tiyatro tarihinde heceyle yazılmış başarılı ilk manzum piyes olarak kabul edilir. Bu oyunu manzum komedi olan Nâme, üç perdelik manzum piyes olan Kördüğüm izledi.

7 Aralık 1922’de itibaren Orhan Seyfi Orhon'la birlikte Akbaba mizah dergisini çıkarmaya başladı. Adı Akbaba dergisi ile özdeşleşti. Akbaba’nın hem patronu, hem şâiri, hem başyazarı, hem yazı müdürü hem de en önemli espri kaynağıydı.

Dergide Çimdik ve İzci takma adlarıyla mizahi yazılar ve şiirler yayımladı. Akbaba 1928 yılında Latin harflerine geçilmesinden sonra tirajının düşmesi üzerine ve 1930’lu, 1940’lı yıllarda siyasi çalkantılar nedeniyle yayımına ara vermek zorunda kaldı. Daha sonra dergiyi, Ortaç’ın ölümüne kadar çıkarmaya devam etti.

1928 yılının Nisan ayında Yedi Meşale adlı bir kitap çıkararak sanat hayatına giren gençleri bir arada tutmak ve yüreklendirmek üzere Meş’ale adlı sanat ve edebiyat dergisini çıkardı.

Akbaba’yı çıkarmaya devam ederken Orhon Seyfi ile birlikte daha kısa ömürlü başka dergiler de çıkardı. İki bacanak, 1935-1937 arasında Ayda Bir, 20 Mart 1935’te Siyaset ve İktisat dergisi olan Her Ay’ı, 1941-1948 arasında Türkçü fikir ve sanat dergisi Çınaraltı’yı çıkarmıştı.

Yusuf Ziya Ortaç 1938’de Bir Selvi Gölgesi, 1946’da Kuş Cıvıltıları adlı kitaplarını yayımladı. Zaman zaman öykü ve roman türünde eserler de ortaya koydu. "Kürkçü Dükkanı" (1931), "Şeker Osman" (1932), "Göç" (1943) ve "Üç Katlı Ev" (1953) gibi beğenilen eserler yayımladı. 1944- 1945’te bir Fransız lisesinde edebiyat öğretmenliği yaptı.

Ortaç, 1946-1954 arasında VIII. ve IX. Dönem Ordu milletvekili olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde bulundu. Milletvekilliğinin sona ermesinden sonra yeniden Akbaba’nın başına döndü.

11 Mart 1967’de İstanbul’da hayatını yitirdi. Cenazesi Zincirlikuyu Mezarlığı'na defnedildi. Sevdiğim bir koşması şöyleydi:

Bir daha o fırsat geçer mi ele?

Dün gördüm, bugün de göresim geldi!

Gülüşü o kadar hoştu ki hele,

Lebinden koncalar düresim geldi!

Hem küçük hem güzel hem de utangaçtı,

Gözleri gözümden daima kaçtı,

Saçları ne güzel, ne ipek saçtı,

Öpüp okşayarak öresim geldi!

Yüzü benziyordu bahar ayına,

Kaşları can yakan aşkın yayına,

Hasretle kapanıp hâk-i pâyına,

Yüzümü, gözümü süresim geldi!

Önceki ve Sonraki Yazılar