Ali Rıza Özkan

Ali Rıza Özkan

ZEHİRLİ KAN!

Yunanistan Dışişleri Bakanı Nikos Dendias ile Türkiye Cumhuriyeti’nin Dışişleri Bakanı 15 Nisan’da bir görüşme gerçekleştirdiler.

Görüşme sonrası, basın önüne birlikte çıktılar ve ikili ilişkilerde farklılıklara rağmen görüşmeleri sürdürmek konusunda iradelerini beyan edeceklerdi.

Nitekim, Çavuşoğlu ev sahibi olarak ilk sözü aldığında da, genel çerçeveyi çizmekle yetindi.

Ancak, Yunan Bakan, Çavuşoğlu’nun nezaketini kendisi açısından fırsata çevirmeyi tercih etti. Türkiye’de, Çavuşoğlu’nun önünde basına söylev çekmeyi tercih etti.

Dendias’ın ne söylediği ve içeriklerinin doğruluğu veya samimiyetini tartışmayacağım. Bu beni zerre ilgilendirmiyor!

Beni ilgilendiren, Dendias’ın yaptığı bu “densizliğin” amacı.

Daha açık konuşalım; basına bilgi vermek yerine, Türkiye’ye ders veriyormuş gibi yapmaktan, Yunan Bakan’ın muradı ne olabilir?

Çok yakından takip edemesem de, Yunan medyasını düzenli takip ediyorum.

O nedenle, Bakan Dendias’ın asıl amacını anlayabildiğimi düşünüyorum.

HRANT DİNK’İ ÖLÜME GÖTÜREN TESPİT!

Türkiye toprağının yetiştirdiği gerçek yurtseverlerden birisi olduğuna inandığım Agos gazetesinin Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’i ölüme götüren “sır”rın, gazetesinde 13 Şubat 2004’te yayınladığı yazısı olduğunu düşünürüm, hep.

Dink, bu yazısında diasporanın Ermenilerin kanını Türk düşmanlığı ile zehirlediklerini ve Ermenilerin bu nedenle hastalıklı bir ruh hali ile yaşamak durumunda kaldıklarını açıklayarak, sağlıklı Ermenilere dönüşebilmek için, öncelikle damarlarında bu zehirli kandan kurtulmaları gerektiğini belirtir.

Ancak, “asimetrinin azizliği”dir ki, Hrant Dink bu yazısından dolayı “Türk düşmanlığı” yapmakla suçlanarak mahkum edildi!

19 Ocak 2007’de de, yine asimetrik bir mantık oyunuyla “ülkücü-milliyetçi” olduğu iddia edilen bir kişi tarafından katledildi.

Hrant Dink’in onu katleden “maşa”dan ve katline emir verenlerden bin kez daha bu ülkeyi, kültürünü, insanını sevdiğini biliyorum. Ama, meselemiz bu değil!

Bugün ortaya çıkan pek çok belge ve kanıta dayanarak, Hrant Dink'i katline karar veren "irade"nin, Türkiye'yi Cumhuriyet'in temel ilkelerinin dışında bir elbise giymeye zorlayan ABD'nin katliam aparatı Amerikancı Gladyo olduğunu anlıyoruz.

O günlerde Türkiye’de oluşturulmak istenen “atmosfer”in tersine, Hrant Dink Ermenilere Türklerle ve Müslümanlarla barışmanın önemini ve gerekliliğini vurguluyordu.

Bu ise, toplum mühendisliğine soyunan Amerikancı Gladyo’nun planlarının tam aksi bir pozisyondu.

Üstelik, Dink, bugün daha kesin konuşabiliriz ki, Türkiye’nin demokratik, modernist vizyona sahip kesimlerinde çok büyük etkiye sahipti.

Bugün, rahatlıkla şunu söyleyebilirim ki, eğer Hrant Dink yaşasaydı, Karabağ savaşını önlemek için de elindeki tüm imkânları kullanırdı!

Kaldı ki, yaşarken yaptığı Karabağ’la ilgili değerlendirmeleri de, benim bu öngörümü desteklemektedir.

DENDİAS’IN KANINDAKİ ZEHİR

Hrant Dink’e atıf yapmamın sebebini, okur anlamıştır, sanıyorum.

Ne yazık ki, Yunan medyasını izlerken de, her gün Yunan vatandaşların kanını nasıl zehirlediklerine tanık oluyorum.

Sağcı Yeni Demokrasi Partisi'nin Başbakanı Kiryakos Miçotakis, iktidarda kalmanın formülünü bulduğunu sanıyor: Türk düşmanlığı!

Pompalanan bu düşmanlığın boyutlarını anlamak için bir örnek vereyim:

Örneğin, geçen sonbaharda yapılan bir ankette, Yunan vatandaşları arasında "2021 Ocak ayından önce" Türkiye ile sıcak çatışma bekleyenlerin oranı % 60’dan fazlaydı!

İktidar ve medya ele ele, Türkiye ve Türklerle gerilimi artırıcı söylemlerle Yunan halkının korkularını ve endişelerini siyasi amaçları için tasarlıyorlar, kışkırtıyorlar ve istismar ediyorlar. 

Bunun için ise, bolca Türk düşmanlığına ihtiyaçları var!

Türkiye'de kimsenin umurunda bile değilken, zavallı Yunan vatandaşları her gün medya ve siyasetçileri aracılığı ile bir Türk-Yunan savaşı ihtimali üzerinden aldatılıyorlar!

İşte, Nikos Dendias da "o" siyasetçilerden birisidir!

Yunan Dışişleri Bakanı Nikos Dendias, tam da bu zehiri köpürtmek adına, Türkiye’ye gelerek, kasaba kurnazı bir tavırla, tiyatro sahnesinde kullanılan bir deyimle ifade etmek istersem; "rol çalmak"tan çekinmedi!

Çünkü, Dendias’ı ilgilendiren gerçekte, "Türkiye ile ilişkilerin düzeltilmesi değil, Atina’daki iktidarını garanti altına almaktır!"

Aynı, Ermeni toplumunu çıkarları için zehirleyen Ermeni siyasetçileri gibi, Dendias ve patronu Miçotakis de, kendi siyasi emelleri uğruna Yunan toplumunda Türk düşmanlığına “cömertçe” yatırım yapıyorlar!

Bu yolla, Yunan halkının geleceğini karartıyor olmaları, onların zerre umurunda değildir.

Miçotakis ve ekibinin Ermenistan’da yaşananlardan kendilerine ders çıkaracaklarını da sanmıyorum.

Türk düşmanlığının yarattığı körleşme ve ülkenin ekonomik olarak iflas etmiş olması, onları uzun ve zahmetli yol olan üretime ağırlık vermek ve daha fazla adaletle ülkeyi yeniden ayağa kaldırmak yerine, ABD’nin kucağına oturup, bölgesel çelişmelerden menfaat elde etmenin "kolay" seçeneğine mahkum ediyor!

Bu "seçenek" esasen, Doğu Akdeniz ve Balkanlarda engellenen ABD'yi de memnun ediyor.

Yunan halkı açısından işin kötü tarafı, merkezden komünistlere kadar Yunan solu da, ABD'nin Doğu Akdeniz-Kıbrıs, Balkanlar ve Karadeniz'deki planları için Yunanistan'ı kullanması ile, ülke içinde kışkırtılan Türk düşmanlığı arasındaki doğrusal organik ilişkiyi kavramış değil!

Ancak, ABD'nin Ukrayna gibi, Yunanistan'ı da kendi çıkarları için ateşe atmaktan çekinmeyeceğini biliyoruz.

Dolayısıyla, Türk düşmanlığı üzerinden iktidar denklemi kuran Yunan siyasetçilerin sonlarının da Ermenistan’ın sabık başbakanı Nikol Paşinyan’a benzeyeceğini söylemek kehanet sayılmaz!

Umalım ki, Yunan halkı kendi geleceği üzerine oynanan bu kirli oyunu fark edip, başkalarının kaderleriyle kumar oynayan bu mirasyedileri sırtından atsın.

Önceki ve Sonraki Yazılar