Dilek Ekmekçi: Aile bozulursa, toplum da bozulur

Akademisyen ve hukukçu Dilek Ekmekçi ile gençliği saran buhran ve yalnızlaşmayı konuştuk. Bu söyleşiyi yapmamızın temel sebebi, Osmanlı Ocakları Genel Başkanı'nın kızının intiharı sonrasında bir arkadaşıyla birlikte savcılığa yaptıkları suç duyurusuydu. Ancak, söyleşimiz bir suç duyurusunun haberini yapmaktan taştı, toplumun ve gençlerimizin içinde bulunduğu durumu merkeze çekti. İşte, o söyleşi:

Dilek Ekmekçi: Aile bozulursa, toplum da bozulur

1- Dilek hanım, Osmanlı Ocakları Genel Başkanı Kadir Canpolat'ın 19 Mayıs günü vefat eden kızı Hiranur Canpolat ile ilgili olarak bazı iddialarınız oldu. İddialarınızı suç duyurusu olarak savcılığa da taşıdığınızı biliyoruz. Okurlarımıza, bu kanaate nasıl vardığınızı açıklar mısınız?

ÖLÜM SEBEBİ KUVVETLE MUHTEMEL İNTİHAR

Hiranur’un özellikle watpadd isimli sitedeki  forumda kullanıcı olarak yazdığı mesajlar intihar eğilimini ve yıllardır ağır depresyonda olduğunu ortaya koyuyor. Dahası aynı platformda yazdığı ve bölüm bölüm takipçileriyle paylaştığı “Aşkın Mühürü” isimli romanındaki Meyra karakteri de babasıyla ilgili çok derin yaraları olan, intihara eğilimli ve adeta Hiranur’un kendisini yansıttığı bir karakter. Hiranur’un yüksekten düşerek ölümü bir kaza olarak kamuoyuyla paylaşıldı. Hiranur babasının ve üvey annesinin yanına, yani Erzurum’dan Ankara’ya ölmeden 3 kadar önce taşınmış. Ne yaşadı bilmiyoruz ama babasının yanına taşındıktan bu kadar kısa süre sonra ve bu şekilde ölmesi de şüpheli bir durum. Ölüm sebebi kuvvetle muhtemel intihar, en kötü ihtimalle cinayet olabilir. Her intihar da bir cinayettir aslında. Bu intiharsa Hiranur’un bu kararını ne tetikledi araştırılmalı. Yine Ankara’ya taşındığı dönemde şifresi kuvvetle muhtemel babasının kontrolünde yeni bir facebook hesabı açılıyor Hiranur için, ama isim Abide Canpolat, cinsiyet erkek, kapak fotoğrafı babasıyla olan resmi, Ebru Canpolat’ın bu hesaba yaptığı “hoşgeldin kızım” yorumları ise üvey annesi olduğunu düşününce açıkçası çok samimi gelmiyor insana. 

2- Hiranur'un sosyal medya hesabında yaptığı paylaşımları da yayınladınız. Siz o paylaşımları nasıl değerlendiriyorsunuz?

BEN ZATEN YAŞAYAN BİR ÖLÜYDÜM...

Bence Hiranur uzun zamandır ağır depresyonda ve mutsuzmuş. Özellikle wattpadd isimli sitedeki pek çok paylaşımı, birkaç örnek vermek gerekirse “mood en yüksek bina bulup atlamak’, ‘hafızamı kaybetmek istiyorum’, “son bir kez gördüm dibimi sonumu mutsuzluğumu’, ‘çok kötüyüm ölmek istiyorum’ gibi cümleleri, yine yazdığı roman karakteri Meyra üzerinden kurduğu ‘Ben zaten yaşayan bir ölüydüm baba. Ben bu Dünya’da acı çekeceğime ölürüm tekrar. Sen mutlusundur umarım. Ölmeden önce seni görmek istemiyorum ben. Bunları söylemeden ölmek istemiyorum. Sana olan nefretimi yazmaya kalksam kendime haksızlık ederim bir kağıt parçasını süsleyemeyecek kadar çok nefretim. Sen benim ruhumun katilisin, bana babamı sorduklarında öldü derdim. Ölseydin daha az acıtırdın canımı. Şimdi git sensiz bir şekilde ölmek istiyorum” cümleleri bu ruh halini çok net ortaya koyuyor. 

3- Son dönemde, özellikle de gençlik içerisinde intihar eğilimi oldukça yaygın. Hukukçu ve akademisyen olarak, yeni gençliğin intihar motivasyonu hakkında ne düşünüyorsunuz?

İNTİHAR EN KÖTÜ SONUÇ

Gençlik intiharları her zaman çeşitli araştırmaların, akademik çalışmaların konusu olmuştur. Günümüzde toplumumuzda gençlerin intiharlarının arttığına dair bilimsel bir araştırma, güncel bir istatistik varsa da ben bilmiyorum. Günümüzde gençliğin geleceğinden umutsuz olduğu, işsizliğin arttığı, gençlerimizin mümkün olsa ülkeden gitme eğiliminin arttığı ise sıkça konuşuluyor. Bu her alanda liyakatsızlığın yaygınlaşmasının ve ekonomideki kötü gidişin bir sonucu olabilir. Umutsuz ve mutsuz gençlerin sorunlarına bir çözüm yolu bulamayınca intihar etmeleriyse olabilecek en kötü sonuç elbette. Gençlik arasında deizmin, ateizmin yaygınlaştığı da son yılllarda çok tartışılan bir konu. Bunun sebebini de siyasal İslam geleneğinden gelen 18 yıllık iktidarın laiklik ilkesinden verdiği ödünlerde ve dine yaptığı aşırı dozda referanslarda aramak mümkün. Özellikle de bu iktidarın tabanı olan dindar ailelerin bu dönemde doğup büyüyen çocuklarında böyle bir tepkinin yaygınlığı daha fazla. Bu aynı zamanda bir ergen tepkisi, ergenler kişiliğini ortaya koymak için inatçı ve tepkisel olur. Bu yüzden deizme eğilimin kendi çevremdeki örneklerden de gözlediğim kadarıyla özellikle dindar ve Ak Parti sempatizanı ailelerinin çocuklarında ortaya çıktığını söyleyebilirim. Hiranur da ailesi Ak Parti çizgisinde, babası İmam-Hatipli, kendisi de İmam Hatip’te okuyan ama bir yandan “Aşkın Mührü” isimli roman yazan, bir yandan da konservatuar okumak isteğini satırlarına yansıtan sanatçı ruhlu bir genç kız profili. Belki İmam Hatip’te okumak, başını örtmek değil, başını açıp şarkı söylemek ve hatta deist olduğunu söylemek istiyordu ama kendisine özgür bir alan bırakılmamış gibi. Bu da ruhsal bir patlamaya yol açmış olabilir. 

4- Soruşturma dilekçenizi ne zaman verdiniz? Şu ana kadar savcılık herhangi bir girişimde bulundu mu?

KADINLARI EN ÇOK EN YAKINLARI ÖLDÜRÜYOR

Ben ve Ak Partili gazeteci arkadaşım Banu Barlas 27.10.2020 suç duyurusunda bulunduk. O tarihten beri Ankara’ya gitmediğim için soruşturmada birşeyler yapıldı mı henüz bilmiyorum. Umarım etkin soruşturulur, üzeri örtülmez. Bir şüpheli ölümün, özellikle de bir kadın ve bir çocuk ölümünün soruşturulması asla anne, babaların veya kocaların tekelinde değildir. Türkiye’de yüksekten düşerek kaza veya intihar denilen ancak cinayet görünen Şulet Çet, Duygu Delen, Gamze Acar gibi pek çok kadın ölümü var. Yine istatistiklere göre kadınlar en çok en yakınları olan erkeklerce öldürülüyor. Tabii Hiranur bakımından intihar daha yüksek bir ihtimal olabileceğinden; depresyon tedavisi görüp görmediği, psikiyatr tarafından yazılan herhangi bir ilaç kullanıp kullanmadığı da araştırılmalı. 

5- Kamuoyuna yansıdığı kadarıyla, sizin daha önce de Osmanlı Ocakları yöneticilerini şikayet ettiğinizi biliyoruz. O soruşturmalardan bir sonuç alınabildi mi?

FETÖ'NÜN FUHUŞ YAPILANMASI ÖRTBAS EDİLMEK İSTENDİ

Doğrudur Kadir Canpolat’ı Ak Parti üyesi gazeteci arkadaşım Banu Barlas’a ve bana karşı kumpas/pusu kurma şüphesiyle şikayet etmiştik. Soruşturma devam ediyor. Bu şikayetimize sebep olan olayların temelinde de yurt kızlarını fuhuşa sürükleyip hakim savcılara eskort gönderen Fetö’nün fuhuş yapılanması içerisinde yer aldığı iddiasıyla şikayet ettiğimiz şahıslardan Ali H. isimli birinin Osmanlı Ocakları eski ilçe başkanlarından olması var. Kadir Canpolat’ın şikayet ettiğimiz şüpheli girişimlerinin temelinde Ali H. ile ilgili suç duyurumuzdan rahatsız olup, her nedense konuya müdahil olmak isteği yatıyordu. Fuhuşa ilişkin soruşturma jet takipsizlikle örtbas edilmek istendi, ancak itiraz ettik. Bize sunma fırsatı verilmeyen delil ve tanıkların yanında; 22 Eylül’deki twitter paylaşımlarımdan sonra yeni delil ve tanıklar da ortaya çıktı. Olayın sonuna kadar takipçisiyiz. 

6- Hiranur'un paylaşımlarını da dikkate alınca acaba, toplum olarak aile kavramında uzaklaşıyor muyuz, diyorum. Çocukların paylaşımları yüksek derecede yalnızlık içeriyor. Bu bağlamda, hem de ailesini bulmaya çalışan kimliğinizi göz önünde tutarak sormak istiyorum: Sizin ailelere bir tavsiyeniz olabilir mi?

KADINI DIŞLARSANIZ AİLEYİ DE YIKARSINIZ, TOPLUMU DA

Ailelerden ziyade topluma ve devlete genel tavsiyelerim olabilir. Bir hukukçu olarak söylüyorum Anayasa’ya göre Türk toplumunun temeli ailedir. Yine bir sosyolog olarak söylüyorum aile en küçük toplumsal birimdir. Aile bozulursa, toplum da bozulur. Toplum olarak inanılmaz riyakar bir dönem yaşıyoruz. Suyun üstünde görünüşte toplumda muhafazakarlık ve dindarlık yaygınlaşmış görünürken; aslında suyun altında zina, sadakatsizlik yanında swinger, grup seks, fuhuş gibi türlü ilişkilerin yaygınlaştığı kocaman bir buzdağı var. Sosyal medyada ifade ve eleştiri özgürlüğü değil, sınırlanacaksa bu tarz ilişkilere alenen davet eden sayfalar sınırlanmalı. Fuhuşun bu kadar denetim dışı kalması kamu sağlığını da tehdit ediyor. Ayrıca ergen ve erkek toplumumuzda, belki de bir ergen tepkisi olarak en dindar görünenlerin bu tarz arayışlara en çok girenler olduğunu pek çok örnekte gözlemliyorum. Mesela en çok LGBT veya İstanbul Sözleşmesi karşıtı görünen bazı şahısları; aslında aileyi, soyu ve toplumu tehdit eden pek çok ilişkinin içerisinde görebiliyorsunuz. İstanbul Sözleşmesi toplumsal cinsiyet rollerini reddeder. Toplumsal hayatın her alanında tüm cinsiyet ve cinsel yönelimlerim eşit temsilini ve eşit görülmesini amaçlar. Bir örnek vermek gerekirse Adalet ve İçişleri Bakanlıkları’nın üst yönetimlerinde bugün tek bir tane kadın bile olmaması toplumsal cinsiyet rollerine dair korkunç birşey gösteriyor bize. İstanbul Sözleşmesi uygulanmıyor. Ataerkil, eril roller su başlarını tutarken,  kadınları, aileleri ve çocukların soylarını yok eden döngüyü tekrarlıyor. Atalarımızın bir sözü var; “yuvayı dişi kuş yapar” diye. Kadını toplumdan dışlarsanız, aileyi de yıkarsınız, toplumu da. Evde eşine çocuk baktırırken, dışarıda değişik ilişkiler içinde eşini aldatan; hatta evlilik dışı çocuklar yapan ve sahip çıkmayan erkekler ve eşinin makamı mevkisi parası için bu kadere razı kadınlar da değişmeli. Bu sorunun çözümü de kadının eşit temsil ve istihdamından, ekonomik gücü mobbinge uğramadan kazanmasından geçiyor. Kocam para versin de aldatırsa aldatsın; kocam nasılsa aldatacak bari beraber swinger yapalım gözümün önünde aldatsın, kocam sadece 2-3 kere şiddet uyguladı, böyle diyen kadınlarla kadınları, aileyi ve çocukları koruyamayız. Ayrıca topluma birşeyleri doğru anlatmak lazım. Mesela zaten çocuk yapacak bir ilişki yaşamayan bir eşcinselin değil; zevkleri için çeşitli şekillerde evlilik dışı çocuk sahibi olan ve hatta bu çocukların soyunu yok etme hakkını bile çoğu zaman kendilerinde gören erkek modelinin topluma ve aileye zarar verdiğini anlatmalıyız. Kamuda, siyasette, seçilmiş ve atanmışlar içinde kadınlara eşit temsil sağlamazsak, yine bahsettiğim tarz ilişkiler yaşayan erkeklerin kaset kumpasları ve şantajlara malzeme vererek devletin Anayasal düzenini ve milli güvenliği tehdit edebileceğini de anlatmalıyız. Diğer taraftan Türk Ceza Kanunu’ndaki “Aile Düzeni Karşı Suçlar”ın aile kurumunu etkin koruyabilmesi için evli çiftler için zinanın suç olarak düzenlenmesi gereğini bunun İslami referansla değil laik bir mantıkla yapılması gerektiğini, fuhuş suçunun nasıl daha caydırıcı hale getirilebileceğini konuşabilmeliyiz mesela.

DİLEK EKMEKÇİ KİMDİR?

Dilek Ekmekçi, 1982 yılında Ankara'da doğdu. Ekmekçi, doğar doğmaz annesi tarafından terk edilmiş ve 2.5 aylıkken yurttan evlat edinilmiştir. Evlatlık olduğunu 11 yaşında öğrenen Dilek Ekmekçi, 2013 yılında ablası Gönül Çelik’i, 2016 yılında da annesini bulmuş, ancak annesinin 2009 yılında şüpheli şekilde öldüğünü öğrenmiştir.Halen annesinin ölümüyle ilgili soruşturma ve biyolojik babasını tescil ettirmek için açtığı babalık davası devam etmektedir.

Dilek Ekmekçi, babasının 12 Eylül darbe döneminin Başbakanlık Özel Kalem Müdürü ve eski ANAP Milletvekili Tevfik Ertürk olduğu iddia etmektedir.

Dilek Ekmekçi, İzmir Amerikan Koleji, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi lisans, Galatasaray Üniversitesi Kamu Hukuku yüksek lisans ve doktora mezunudur. Aynı zamanda sosyoloji lisans eğitimi de almıştır. Uzun yıllar Türkiye, Makedonya ve özellikle KKTC’de çeşitli hukuk fakültelerinde öğretim üyesi olarak ceza hukuku dersleri veren Ekmekçi, bahar döneminde Özyeğin Üniversitesi’nde yüksek lisans dersleri verecektir.