CHP Milletvekili Toprak: İzmir saldırısı, Suriye ve Libya’da eğitilen silahlı milislerin Türkiye’nin barış ve güvenliğine tehdit olduğunu, gösterdi!

Cumhuriyet Halk Partisi İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak, "İzmir saldırısı, Suriye ve Libya’da eğitilen silahlı milislerin Türkiye’nin barış ve güvenliğine tehdit olduğunu, gösterdi" dedi.

CHP Milletvekili Toprak: İzmir saldırısı, Suriye ve Libya’da eğitilen silahlı milislerin Türkiye’nin barış ve güvenliğine tehdit olduğunu, gösterdi!

CB Erdoğan her ne kadar dil sürçmesiyle ‘Suriye’de istikrarsızlığın sürdürülmesi için gayret sarf ettiklerini’ söyleyip, sonradan bu sözlerini düzeltmeye çalışsa da, izlenen Suriye politikasının bugüne kadar bu komşumuzu istikrarsızlaştırmanın ötesinde bir sonucu olmadığı gibi, artık ülkemizi de siyasi ve silahlı istikrarsızlık tehdidiyle karşı karşıya bıraktığını öngörebiliriz.

Son dönemde peş peşe yapılan zirvelerin ana gündem konularından birisi Suriye ve Libya’da siyasi çözüm çabalarının hızlandırılması, bu ülkelerdeki silahlı radikal milis grupların silahsızlandırılması, tasfiyesi ve bu ülkelerden çıkarılması oldu. CB Erdoğan ile Fransa Cumhurbaşkanı Macron arasındaki görüşme sonrasında Macron, Libya’daki yabancı silahlı güçlerin çekilmesi konusunda mutabakata varıldığını açıkladı. Ancak Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, söz konusu güçlerin TSK’nın Libya’daki varlığını ifade etmediğini, paralı cihatçı milis gruplarını kast ettiğini belirterek, TSK’nın Libya’daki varlığının ikili anlaşmalara dayalı ve meşru olduğunu söyledi.

Libya ve Suriye’de uluslararası girişimlerle siyasi çözüm çabaları hızlandı. Libya’da bu yılın 21 Aralık’ında seçim olacak. Suriye’de sonuçları tanınmasa da yüzde 90’a varan katılımla yapılan Cumhurbaşkanı seçiminde Esad beş yıl daha göreve seçildi. Rusya ve ABD çözümü zorluyor. Almanya’da ay sonunda Berlin’de ikinci Libya konferansı düzenleniyor. Nihayetinde er ya da geç bu ülkelerde meşru siyasal rejimler görev yapacak. İç savaş sürecinde kurulan örgütlenen desteklenen gayrı nizami, yasa dışı, silahlı gruplar, milisler, sözde orduların akıbeti ne olacak?

Geçtiğimiz hafta İzmir’de HDP’ye yönelik saldırı ve işlenen cinayetin faili Suriye’de silahlı eğitim alıp yurda dönen, TC yurttaşı bir eski sağlık görevlisi. Asıl vahim olan kendi yurttaşlarımızın yanı sıra, Suriyeli, Iraklı, Afgan, Uygur, Özbek, Çeçen cihatçıların gelip savaşarak bu gruplara dahil olmaları ve maaşlı askere dönüşmeleri… Şimdi Libya ve Suriye’de siyasi çözüm sağlandığında bu gruplar ne olacak, nereye gidecek. On yılı aşkın süreden bu yana mesleği para karşılığı savaş ve cinayet olan bu binlerce insana ‘her şey bitti, işinize bakın’ denildiğinde bu savaş dışında becerisi olmayan binlerce kişi Suriye’de, Libya’da barınamayacağına göre Türkiye’ye mi getirilecek? TSK bünyesine mi katılacak? Ya da üniformaları çıkarılıp, maaşları kesilecek mi? 

Böyle bir durumda sayıları on binlerle ifade edilen, öldürmeye şartlanmış, cinayeti meslek olarak gören, yağma yapan, mülklere el koyan, insan ticareti yaptığı, kadınları, gençleri pazarladığı öne sürülen bu silahlı şebekeler kendilerine nerede yer bulacak. Türkiye’ye getirilip vatandaş yapılarak, toplumun içine mi salınacak? Bu açıdan İzmir saldırısı somut, yakıcı, düşündürücü ve ülke geleceğini, güvenliğini tehdit edici bir vaka olarak karşımızda duruyor. Halen böyle kaç kişi Suriye’den, Libya’dan dönüp toplumun içine, aramıza katılarak her an masum canlara kast etmeye hazır tedhişçiler olarak talimat bekliyor?

Dünya literatürüne de giren ‘peşaverleşme sendromu’ tam da budur. Pakistan, Afganistan’da el Kaide’ye, Taliban’a verdiği destekle, yardımla birlikte bugün sadece bu örgütlerin değil, sayısız, kontrolsüz cihatçı-silahlı grupların hüküm sürdüğü, beslendiği bir mecraya dönüştü. Peşaver eyaleti bu ve benzeri yapılanmaların yuvası haline geldi. Pakistan kanlı ve kitlesel intihar saldırılarına sahne oldu. Şii katliamlarının, kadın katliamlarının coğrafyasına dönüştü.

İzmir saldırısı, sınırlarımızın hemen ötesinde Suriye’nin bu ve benzeri grupların kontrolündeki bölgelerinin, Libya’ya taşınan milislerin her an ülkemizi hedef alabileceğini, ülkemizin istikrarına, barış ve huzuruna kast edebileceğini gösterdi. İktidar süratle bu yapıların lağvedilmesi yoluna gitmeli, ülkemize sızmaları önleyecek güvenlik tedbirlerini almalı, istihbarat birimleri bu kişileri ve grupları yakınen izlemeye alarak eylem planlarını, saldırı ve katliam amaçlarını önceden deşifre edip, etkisizleştirmelidir.

Bu vahim gidişatın ilk emaresi apaçık şekilde ülkemizin üçüncü büyük ilinde, güpegündüz elini kolunu sallayarak eylemini gerçekleştirmiş, gerçek yüzünü ve asıl amacını göstermiştir. İktidarın görevi ülkenin ve ayrım yapmaksızın tüm yurttaşlarının can ve mal güvenliğini, Türkiye’nin istikrarını, huzur ve esenliğini her koşulda sağlamaktır.

En küçük bir ihmalin hepimizi nelerle karşı karşıya bırakacağı, ülkemizi PEŞAVERLEŞME tehdidinin batağına sürükleyeceği gerçeğini kimse görmezlikten gelme lüksüne sahip değildir. Suriye’de, Libya’da siyasi çözüm süreçleri hızlandıkça bu ülkelerde eğitilip donatılan silahlı milislerin Türkiye’ye dönüşleri dışında bir seçeneklerinin kalmaması, ülkemizin güvenlik tehdidini ciddi şekilde büyütecektir!