Dr. Mehmet Perinçek: Ukrayna krizinin asıl hedefi, Türk-Rus gerilimi yaratmaktır!

Zaten Ukrayna ile Rusya sınırında giderek büyüyerek Karadeniz'de kıyısı olan ülkeleri de etkileyen gerginlik, emekli amirallerin bildirisi sonrasında, bir anda Türkiye'nin içi meselesine dönüştü! Montrö Sözleşmesi üzerinden gerginleşen Türkiye'nin siyasal ortamı Rusya'da nasıl algılanıyordu? TUM-HABERLER.COM sitemizin Genel Yayın Yönetmeni Ali Rıza Özkan, Kremlin'in tavrını Türk okurlara en iyi açıklayabilecek konumdaki akademisyen ile görüştü. Moskova Devlet Üniversitesi, Asya ve Afrika Ülkeleri Enstitüsü'

Dr. Mehmet Perinçek: Ukrayna krizinin asıl hedefi, Türk-Rus gerilimi yaratmaktır!

TUM-HABERLER.COM: Sayın Perinçek, Türk-Rus ilişkilerinde Montrö Sözleşmesi'nin önemi nedir?

DR. MEHMET PERİNÇEK: Boğazlar Meselesi Türk-Rus ilişkileri açısından her zaman belirleyici olmuştur. Çünkü, Rusya’nın Karadeniz kıyılarının güvenliği aslında, Boğazlar meselesiyle tam bağlantılıdır. Öyle ki, Sevr Anlaşması'na Sovyet Rusya’nın en fazla karşı çıkmasının sebeplerinden bir tanesi, Boğazların İngilizlerin, emperyalist kuvvetlerin komutası altında olması, onların yönetimi altında bulunmasıdır. Çünkü, böylelikle İngiliz kuvvetleri Boğazlardan istedikleri gibi geçerek Rusya’yı tehdit edebilecekti. Bu sebepten Lozan Konferansı’nın Boğazlarla ilgili görüşmelerinde de, Batılı gözlemcilerin ifadesiyle, Sovyet Rusya Dışişleri Halk Komiseri Çiçerin Boğazlar konusunda Türkiye’yi Türklerden daha fazla savunmuştur. Boğazların Türklerin elinde kalması gerektiğine dair oldukça yoğun bir çalışma yapmıştır. Çünkü, Türklerin, Atatürk Türkiye’sinin elinde bulunacak Boğazlar Sovyet kıyılarının da güvenliğinin teminatı olacaktı.

Lozan’da tam anlamıyla çözülemeyen bu sorun, Montrö’de çok daha ileri bir mevziye taşınmıştır. Uygun zaman ve koşullar kollanarak. Boğazlar üzerindeki Türk egemenliği çok daha hakim hale gelmiştir ve tabii bu da, Karadeniz’de barış ortamının sağlanmasında büyük rol oynamıştır.

Montrö Sözleşmesi Türk egemenliğini yüzde 100 olarak sağlamamaktadır. Atatürk de bunu tespit etmiştir. O zaman demiştir ki, “makul bir sözleşmedir, ama parlak değildir”. Çünkü, öyle ya da böyle, başka ülkelerin iradesinin de belirli olduğu bir sözleşmeyle Boğazlar rejimi belirlenmiştir. Yani, Türkiye’deki herhangi bir şehirden kimin nasıl geçeceğini sırf Türk iradesi karar verirken, Boğazların geçişine başka ülkelerin de iradesi karışmaktadır. Ancak, bugün baktığımızda, Montrö, Karadeniz’deki ve bölgedeki barışın teminatı durumundadır.

Ama, bundan da ileri bir nokta vardır. O da, Boğazlar üzerinde Türk hakimiyetinin tam egemenliğidir. Aynı, Türkiye’nin herhangi bir otoyolunda, çevre yolunda olduğu gibi, orada da Türk hakimiyetinin tam sağlanması en ileri nokta olacaktır. Bunun da, ileride koşulları belki ortaya çıkabilir. O zaman bu düşünülebilir. Ancak, bugün açısından baktığımızda, Montrö Sözleşmesi hem Türk-Rus ilişkilerini güvence altına almaktadır, hem de Karadeniz’e bir türlü giremeyen ABD’yi frenlemekte ve kısıtlamaktadır. Bakın, Türkiye’deki cevheri 8 Ağustos 2008’da başlayan Gürcüstan savaşı sırasında keşfettiler. Türkiye’nin Amerikan gemilerine izin vermemesi bir anda Rusya’daki Türkiye’ye bakışı değiştirmiştir.

Türkiye’de, o zamanlar Büyük Ortadoğu Projesi’nin eş başkanı olduğunu söyleyen bir Tayyip Erdoğan iktidarı vardı. Buna rağmen, orada Montrö’nün tam anlamıyla uygulanmış olması Türkiye’nin artık Batı kampından farklı bir yere yöneldiğinin ilk sinyali olmuştur, Rusya’da . Bu Rusya’da çok olumlu karşılanmıştır. Bugün açısından da Montrö’nün eksiksiz uygulanması, bölge ülkelerinin ve Türk-Rus ilişkilerinin yararınadır ve zaruridir.

TUM-HABERLER.COM: Montrö Sözleşmesi'nin tartışmaya açılması Türk-Rus ilişkilerini hangi açıdan etkileyebilir?

DR. MEHMET PERİNÇEK: Bugünkü Ukrayna krizinin hedefi yalnızca bir Ukrayna-Rusya çatışması yaratmak değildir. Bu kriz esas olarak bir Türk-Rus gerilimi, illa ki, silahlı bir sıcak çatışmadan söz etmiyorum ama, rekabeti, gerilimi yaratmayı hedeflemektedir. Çünkü, ABD’nin Ukrayna’yı kullanarak Rusya’ya karşı kazanabileceği bir başarı yoktur. Dengesiz güçler vardır. Oraya Montrö’den dolayı iki adet gemi göndererek de ABD’nin yapabileceği bir şey yoktur. Zaten bu Kırım olaylarında da görülmüştür. Ancak ve ancak Türkiye ve Rusya karşı karşıya gelirse, ABD’nin Karadeniz’de planları gerçekleşebilir. Bu yüzden, ABD’nin bölgemizin her yerinde olduğu gibi, Karadeniz’deki stratejisi de, Türk-Rus çatışmasına yöneliktir ve Ukrayna krizinde bununla ilgili özel bir faaliyet yürütülmektedir.

Türkiye yalan haberlerle, Rusya’ya kışkırtılmaktadır. Rusya da yalan haberlerle Türkiye’ye kışkırtılmaktadır. Rusya’nın kulağına Türkiye aleyhine şeyler fısıldanmakta, Ankara’nın kulağına da Moskova aleyhine yalanlar söylenmektedir, iki ülkenin Karadeniz’de karşı karşıya gelmesi için.

Bu bakımdan, Ankara ve Moskova’nın oldukça uyanık olmaları gereken bir süreçtir. Sadece iki ülke yönetimlerinin değil, basınlarının, kamuoylarının da bu anlamda uyanık olmaları gerekir. Çünkü, basında, kamuoyunda çıkan veya bir devlet yetkilisinin söylediği herhangi bir söz öbür ülkede farklı bir şekilde algılanabilmekte ve Türk-Rus ilişkilerinin düşmanları tarafından aleyhte kullanılabilmektedir.

Bugün Rusya’da birçok uydurma haberler de yayılmaktadır. Türkiye’de internette çıkmış, en ciddiye alınmayacak bir harita, “Aha, bakın, Türkler yeniden Turan’ı kuruyor. Rus topraklarına gözlerini diktiler” şeklinde Rus medyasında tartışılabilmektedir.

Aynı şekilde, bu Türkiye’de de söz konusudur. Rusya’nın yayılmacılık haritaları diye, Türkiye’de kamuoyunun önüne saçma sapan şeyler konmaktadır. Çünkü Türkiye ile Rusya birbirine muhtaçtır.

Bugünlerde, Biden iktidarı da bunu göstermiştir. Türk-Rus dostluğu zorunluluk olmuştur, artık seçenek değildir. Söylediğim gibi, ABD’nin Karadeniz’deki planlarını gerçekleştirmek de Türk-Rus çatışmasına dayanmaktadır. Böyle bir ortamda iki ülke arasında şüphe yaratmak her zaman ABD’nin çıkarlarına hizmet eder.

TUM-HABERLER.COM: Emekli amirallerin bildirisinin Türk-Rus ilişkilerine olumlu veya olumsuz etkisi olabilir mi?

DR. MEHMET PERİNÇEK: Dolayısıyla, Montrö’nün tartışmaya açıldığı gibi bir ortamın yaratılması Türk-Rus ilişkilerine olumsuz bir darbe vurmuştur. Emekli amirallerin bildirisinin yarattığı etki, bu anlamda Türk-Rus ilişkilerine faydası değil, zararı dokunan bir bildiridir. Onu yazanlar arasında Türk-Rus ilişkilerine özellikle önem verenler olduğunu da biliyorum. Ama, tam tersi bir amaca hizmet etmişlerdir.

Bakın, ben Rusya’da bildiri yayınlandığının ertesi günü, bir sürü gazeteci ve devlet televizyonları tarafından arandım. Kamuoyunda etkin isimler tarafından arandım. Devlet televizyonunda bir günde iki programa çıktım. Türkiye Boğazları Rusya’ya kapatıyor mu, sorusu sorulmaya başlandı. Böyle bir tartışma yoktu, Türkiye ile Rusya’nın gündeminde. Bu bildiriyle birlikte, sanki Türkiye Rusya’ya Boğazları kapatacakmış, ABD gemilerine tamamen Boğazları açacakmış gibi bir hava oluştu ve Ukrayna krizi sırasında böyle bir havanın yaratılması gerçekten de olumsuz olmuştur.

Şöyle soralım; Rusya’da 104 tane emekli amiral çıkıp Putin, Türkiye ile yaptığı şu anlaşmalardan çekilmeyi planlıyor, şeklinde bir haber çıksa, Türkiye’deki havayı tahayyül edebiliyor musunuz? Nasıl fırtınalar eser?! Zaten iki ülke birbirine dönem dönem şüpheyle bakarken, bunun nasıl düşmanca bir tavra dönüşebileceğini tahmin edebiliyor musunuz?

Dolayısıyla, aynı etkiyi Rusya’da da yaratabilecektir. Rusya sadece Putin’den ibaret değildir. Putin’in çevresinde, Rus devletinde Türkiye’ye karşı olan, Türk-Rus ilişkilerini bozmak isteyen; kamuoyunda, basında Türk-Rus ilişkilerini bozmak isteyenlere bir fırsat verilmiştir. Oysa, Türkiye’nin zaten Montrö’yü kaldırmak gibi bir derdi de yoktur. Bu açıklanmıştır. TBMM Başkanı’nın açıklamalarının sadece teknik bir konuyu kapsadığı bilinmektedir.

TBMM Başkanı ile o açıklamayı yapmadan birkaç gün önce, Moskova Anlaşması’nın, yani Türk-Rus Dostluk ve Kardeşlik Anlaşması’nın 100. yıldönümünde büyük bir etkinlik yaptık. Orada, TBMM Başkanı Türk-Rus dostluğunun önemini vurguladı. Türk-Rus dostluğunun iki ülkenin güvenliğinin teminatı olduğunu anlattı. Çok önemli bir etkinliğe ev sahipliği yaptı. İki gün sonra Rusya düşmanı bir açıklama yapması da beklenemezdi. Kaldı ki, açıklamada da böyle bir şey yok. Teknik olarak bunun mümkün olup olmadığı soruluyor.

Bir fıkra ile anlatmak gerekirse, bu olay şuna benziyor:

Papa, Yunanistan’a iniyor. Papa’ya mikrofon uzatıyorlar. Yunanistan’da geneleve gidecek misiniz, diye soruyorlar.

Papa cevap veriyor: Yunanistan’da genelev mi var?

Yunan basını bu cevabı ertesi gün, Papa’nın iner inmez ilk sorusu: Yunanistan’da genelev var mı, şeklinde yayınlıyor.

TBMM Başkanı’nın sözleri de bu şekilde çarpıtılmıştır. Bu anlamda emekli amirallerin bildirisi, buradan hareketle ve Türk-Rus ilişkilerinde böyle bir gündem yokken, gündeme taşımış ve bir şüphe yaratmıştır. Ukrayna krizinin ortasında, Karadeniz’le ilgili böyle bir gerilimin olduğu ortamda, böyle bir bildiri ABD’nin elini güçlendirecektir. O anlamda, yanlış olmuştur.

TUM-HABERLER.COM: Türk-Rus ilişkilerinin jeopolitik dayanağı nedir? Neden, Türk-Rus ilişkileri önemli?

DR. MEHMET PERİNÇEK: Amerika Birleşik Devletleri’nin esas amacı Orta Asya’daki enerji kaynaklarını ve oraya giden enerji yollarını ele geçirmek. Bu hedefe ulaşmak için çeşitli basamaklara ihtiyacı var. Ortadoğu’da, Doğu Avrupa’da, Karadeniz’de, Kuzey Afrika’da, Doğu Akdeniz’de. Dolayısıyla, diğer bölgelerde de egemenliğini kurarak Orta Asya’ya sıçrayacak bir ortam yaratıyor. Böyle bir strateji izliyor. Bu ana hedefine ulaşmasındaki en önemli engeller, tabii ki, devlet geleneğine sahip, büyük, güçlü ekonomisi, ordusu olan ülkeler. Türkiye, Çin, Rusya. Bu ülkeler “ikna edilmeden”, yani bu ülkelere diz çöktürtülmeden veya Türkiye gibi ülkeler parçalanmadan bu stratejinin hayata geçirilmesi mümkün değil.

ABD’nin bu bütüncül stratejisine Türkiye, Rusya ve Çin en büyük engel. Dolayısıyla, Türkiye ve Rusya’nın ABD’nin bu stratejisi karşısında çıkarları ortak. Bu ortaklık Karadeniz ve Doğu Akdeniz’de de kendisini gösteriyor. Doğu Akdeniz’de ABD Türkiye’yi kuşatırken, sadece Türkiye’yi kuşatmıyor. Doğu Akdeniz’de hakim olan bir ABD, Karadeniz’e girecek uygun yolları da kendisine bulmuş oluyor. Doğu Akdeniz’de hakim olan ABD, Kafkasya’ya, Ortadoğu’ya, Orta Asya’ya sıçrayacak trablen tahtalarını, üslerini de inşa etmiş oluyor. Ve, Türkiye’ye orada diz çöktürüp, kendi kıyılarına hapsedip Türkiye’yi teslim almış oluyor.

Dolayısıyla, Türkiye’nin oradaki direnişi sadece kendi nam ve hesabına değil. Türkiye, Avrasya ülkelerinin çıkarlarını da savunuyor. Aynı şey Karadeniz için de söz konusu. ABD, Karadeniz’den, Ukrayna üzerinden sadece Rusya’yı hedef almıyor. Türkiye’yi de hedef alıyor. Suriye’de üsler kurdu, ABD. Ege adalarında üsler kuruyor. Dedeağaç’ta, Batı Trakya’da üsler kuruyor. Bir de, şimdi Ukrayna’da yapmak istiyor. Dolayısıyla, bu Türkiye’yi de kuşatma harekatıdır. Karadeniz ve Doğu Akdeniz hem Rusya ve hem de Türkiye açısından tek bir cephe olarak ele alınmalıdır. Tek bir güvenlik bölgesi olarak ele alınmalıdır ve bir işbirliği yapılmalıdır.

Kıbrıs ve Kırım meseleleri bu açıdan birlikte masaya konarak konuşulmalıdır. Ve buralarda atılacak adımlar karşılıklı taviz olmayacaktır. Türkiye Ukrayna konusunda, Rusya ile işbirliğine yönelik attığı adımlarda, Rusya’ya bir taviz veriyor, ona bir jest yapıyor veya ona bir iyilik yapıyor olmayacaktır. Kendi çıkarları adına, ABD’nin oradaki etkisinin durdurulması adına bir şeyler yapmış olacaktır.

Rusya açısından da öyle. KKTC konusunda atacağı Türkiye ile işbirliği yönündeki adımların hepsi, Rusya’nın bizzat kendi menfaatleriyle ilgilidir. Böyle bir ortamda, Türkiye ile Ukrayna arasındaki ilişkiler üçüncü bir ülkeye karşı olamaz, olmamalıdır. Bunu Cumhurbaşkanı Erdoğan da basın toplantısında ifade etti. Ancak, Türkiye’nin bu noktada Ukrayna’nın NATO’ya girmesini desteklemesi açıklaması oldukça yanlıştır.

Biraz önce söylediğim gibi, her taraftan Türkiye’nin ABD üsleriyle kuşatıldığı bir dönemde, bir de NATO üslerinin Ukrayna’da açılması Türkiye’nin aleyhine bir sonuç doğuracaktır. Bununla birlikte, Rusya’nın da kırmızı çizgisidir. Yani, Ukrayna’nın NATO’ya girmesi ve bunun desteklenmesi demek, Moskova’nın gidip Suriye’nin kuzeyinde, Irak’ın kuzeyinde Kürdistan kurulmasını desteklemesiyle aynı anlama gelir. Meselenin öneminin anlaşılması açısından, örnek verdim.

TUM-HABERLER.COM: Türkiye, Karadeniz’de farklı bir yol izliyor. Hem Ukrayna ve hem de Gürcüstan ile yakın ilişkileri var. Bu ilişkileri de göz önünde bulundurarak, Türk-Rus ilişkileri kısa vadede nasıl bir yol izleyebilir?

DR. MEHMET PERİNÇEK: Burada kritik mesele şudur. Türkiye, tabii ki, Ukrayna ile ilişkilerini geliştirebilir, iyi ilişkilere sahip olabilir. Bu olmalıdır. Her komşusuyla olduğu gibi, ekonomik, siyasal vs. Ama, stratejik müttefiklik başka bir şeydir. Yani, Türkiye hem Rusya’yla hem de Ukrayna ile stratejik müttefik olamaz. Bir kişi hem Müslüman hem Hristiyan olamaz. Bir kişi hem Fenerbahçeli hem Galatasaraylı olamaz.

Türk-Rus stratejik müttefikliği ve Türk-Ukrayna stratejik müttefikliği de aynı anda olamaz. Çünkü, farklı stratejilerdir bunlar ve 180 derece birbirlerine zıttır. Ukrayna ABD’nin piyonudur. Nasıl Yunanistan Doğu Akdeniz’de ABD’nin piyonu ise, Karadeniz’deki piyonu da Ukrayna’dır.

Ukrayna’nın oynadığı rol, ABD’nin bölgeye müdahalesini sağlamaktır. Ve, Türkiye’yi ve Rusya’yı kuşatma stratejisinin bir parçasıdır.

Hem böyle bir strateji içerisinde yer alıp, hem Türk-Rus dostluğu stratejisi olmaz. Türk-Rus dostluğu stratejisi nedir? O, ABD’nin bölgeye müdahalesini engellemeyi, bölge ülkelerinin ortak refahının sağlanmasını, güvenliğinin, ekonomik kalkınmasının sağlanmasını öngören bir stratejidir.

İki birbirine zıt strateji, iki ayrı ülkeyle stratejik müttefiklik olmaz.

Türk-Rus stratejik müttefikliği Türkiye’nin Ukrayna ile düşman olmasını da gerektirmiyor. Bunun da altını çizmek gerekir. Türkiye Rusya’yla stratejik müttefik olup Ukrayna’la da iyi ilişkiler geliştirebilir. Buna sakınca yoktur. Ama, stratejik boyut ayrıdır. Türkiye’nin Ukrayna ile aynı stratejiyi paylaşması, aynı tehdit algısı içerisinde bulunması mümkün değildir. Bu bakımdan da, burada Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki, Suriye’deki, Güney Kafkasya’daki, Libya’daki doğru çizgisiyle uyumlu bir Karadeniz politikasına ihtiyaç vardır. Bunlarla tutarlı bir Karadeniz politikasına ihtiyaç vardır.

Ne yazık ki, Türkiye’nin Karadeniz politikası bu anlamda diğer bölgelerde izlediği başarılı çizgiyle örtüşmemektedir. Daha tutarlı olunması gerekir. Türkiye Rusya’ya muhtaçtır, Rusya Türkiye’ye muhtaçtır. Karadeniz bu noktada kritiktir. Ukrayna’yı ABD’nin kucağından kurtaracak olan da Türkiye’nin tutarlı çizgisi olacaktır. Türkiye, Ukrayna’ya bir iyilik yapmak istiyorsa, Rusya ile işbirliği yapar. O güç, Ukrayna’yı ABD’nin kucağından kurtarır. Onlara da en büyük iyilik bu olacaktır.