Kadınlar Konuşursa oyunu hakkında yönetmen Murat Demirbaş anlatıyor

Yönetmen Murat Demirbaş, Adana Büyükşehir Şehir Tiyatrosu'nda sahnelediği, Birgül Yeşiloğlu Güler'in yazdığı Kadınlar Konuşursa oyunu hakkında Tiyatro Gazetesi'ne konuştu.

Kadınlar Konuşursa oyunu hakkında yönetmen Murat Demirbaş anlatıyor

SORU: MURAT DEMİRBAŞ KİMDİR?

-İnsanın kendinden bahsetmesi kadar zor bir şey yoktur. Ama ben yine de naçizane kendimden tiyatro bağlamında bahsedeyim. Erken yaşta amatör olarak tiyatroya başladım. 14 yaşımda ilk kez sahneye çıktım. 17 yaşımda okuduğum lisede ilk oyunumu yönettim. 1993 yılında AST’a kursiyer olarak girdim. Aynı yıl ODTÜ Felsefe Bölümünü kazandım. “Bir Halk Düşmanı” adlı oyunla AST’da profesyonel tiyatro yaşamım başladı. 1995 yılında ODTÜ’yü bırakıp DTCF Tiyatro Bölümüne geçtim. Kesintisiz olarak uzun yıllar özel tiyatrolarda çalıştım. 15 yıl boyunca “SAHNE” adlı tiyatro, opera ve bale dergisini çıkarttım. Devlet Tiyatrosu’nda oyunlarda oynadım ve oyunlar sahneye koydum. Ordu Belediyesi Karadeniz Tiyatrosu, Antalya Belediyesi Şehir Tiyatrosu, Girne Belediye Tiyatrosu gibi tiyatrolarda yönetmenlikler yaptım. En son Adana Şehir Tiyatrosu’nda “Kadınlar Konuşursa” adlı oyunu sahneye koydum. Ankara Ekin Tiyatrosu’nda uzun yıllar oyunculuk yaptım. Halen kendi tiyatromda “Bir Tayyareci Vecihi Hürkuş” adlı tek kişilik oyunu oynuyorum. Daha bir sürü iş ama ilk aklıma gelenler bunlar…

SORU: USTA YAZAR BİRGÜL YEŞİLOĞLU GÜLER’İN KALEMİNİ YÜREKLERE ÇİVİ GİBİ ÇAKTIĞI, ADANA BBŞT OYUNCULARININ SERGİLEDİĞİ VE SİZİN YÖNETMENLİĞİNİ ÜSTLENDİĞİNİZ “KADINLAR KONUŞURSA” OYUNUNDAN KONUŞALIM. SÜREÇTEN BAHSEDER MİSİNİZ?

-Süreç şöyle gelişti; Pandemi koşullarından dolayı uzunca bir süre sahnelerde olamıyorduk. Sonra bir gün Adana Şehir Tiyatrosu’ndan arkadaşlar aradı. “– Hocam, Adana’ya sizi davet etsek bir oyun sahneye koymak için gelir misiniz?” dediler. Ben de seve seve kabul ettim. Sonra, oyunu okuyunca farklı bir iş olacağını anladım. Beni çok heyecanlandırdı. Her şeyden önce oyun bir Gasilhane’de geçiyordu ve sırf bu bile insanın tüylerini diken diken etmeye yetiyordu. Üstelik hepsi gerçek hikâyelerdi ve çoğunu bir şekilde duymuştuk ama yaşamın hayı huyu içinde arkasındaki gerçeklere hiç dikkat etmemiştik. Doğru sözcük sanıyorum “sarsıldım” olmalı. Bazı oyunlar anlattıklarıyla tiyatro eyleminin dışında toplumsal bir olaya dönüşür, bu oyun da öyle oldu.

SORU: OYUN GERÇEK HAYATTAN ALINMIŞ HİKÂYELERDEN OLUŞMAKTA. ÇARESİZLİKLERİN İÇİNDE KAYBOLUP ÖLÜMLE BAŞBAŞA BIRAKILMIŞ KADINLARI ANLATMAKTA. PEKİ, BÖYLE BİR OYUNU YÖNETMEK HEYECANLI MIYDI? SİZDE NELER BIRAKTI?

-Dediğim gibi tüm ekiple birlikte ilk okuduğumuzda “sarsıldık” bir süre konuşamadık. Aynı şeyi Prömiyer’de seyirci de yaşadı. Heyecandan öte oyuncu arkadaşlarımla birlikte büyük bir sorumluluk duygusuyla çalıştık. Hiçbir ayrıntıyı es geçmemeliydik. Hikâyeler bize bir sorumluluk yüklüyordu. Tiyatronun anlatım olanaklarını kullanarak ve olabildiğince yalın ve çarpıcı bir yaklaşımla seyircilerin bu hikâyeleri görmesini düşündük. Bu arada çok yetenekli harika bir ekiple çalıştım. Tabii, Pandemi nedeniyle hepimiz tiyatroyu çok özlemiştik.

SORU: YÖNETTİĞİNİZ BU OYUNU İZLERKEN KEŞKELERİNİZ OLDU MU?

-Buna belki inanmayacaksınız ama; 38 prova yapmamıza ve teksti neredeyse ezberlememe rağmen seyircili genel provada oyunu izlerken ağladım. Kim yaptıysa güzel yapmış dedim! (gülüşmeler…). Dedim ya; böylesi oyunlar fazladan sanatsal süslemeleri kabul etmiyor. Samimi, yalın ve doğal olmalı. Sahnede kurduğumuz dünya seyircinin hemen koltuğunun altına giriyor ve onu o kadınların dünyasına taşıyor. Bunda oyuncu arkadaşlarımın ve teknik ekibin müthiş disiplininin de payı büyük. O yüzden hiç “keşkelerim” olmadı. Başka bir tiyatroda bu oyunu yapsam yine aynı şekilde sahneye koyarım.

SORU: YÖNETTİĞİNİZ BU OYUNU İZLERKEN, BİR KADIN GÖZÜYLE BAKSAYDINIZ, NELER SÖYLEMEK İSTERDİNİZ?

-Kadın gözüyle bakmak diye bir şeye inanmıyorum. İnsan olarak göğsünün altında yürek taşıyan hiç kimse bu öykülere duyarsız kalamaz. Elbette bir çeşit kadın duyarlılığını kabul etmeliyiz. Dediğim gibi biz “insan” gözüyle bakmaya çalıştık. Zaten ekipteki arkadaşlarla masa başı çalışmalarımızda bu oyun için “kadın oyunu” demek yanlış olur diye konuşmuştuk. Her ne kadar öznesi kadın olsa da göç, yoksulluk, sevgisizlik gibi tematik alt yapıya sahip bir oyun. Tabii şu da bir gerçek ki; toplumdaki en küçük bir sorunda en çok etkilenen öncelikle kadınlar ve çocuklar oluyor. Bu anlamda hikâyenin kahramanları olarak pozitif ayrımcılığı hak ediyorlar. Ama yine de 5 kadın oyuncu arkadaşıma şu soruyu sorduğumu hatırlıyorum. -Benim yerime bir kadın yönetmen olsaydı acaba daha mı farklı olurdu? Onların da kadın olarak yaklaşımları cinsiyetçi değil, tam tersine insani bir duyarlılık boyutundaydı. Esas sorunun eril bakış açısı olduğunu ve çoğu zaman kadınların bile bu eril bakış açısına sahip olduğunu söylediler.

SORU: ARTIK BU SORUYU HEP SORACAĞIM. TİYATRODA KIRMIZI ÇİZGİNİZ NEDİR?

- Kırmızıçizgiden neyi kastediyorsunuz tam anlamadım ama eğer öpüşmem, soyunmam gibi şeylerse benim öyle bir sorunum yok (Gülüşmeler…). Bakın ben hep politik söylemi olan oyunlar yaptım. Benim kırmızıçizgilerim de bunlara dair. Örneğin emeğe karşı, barışa karşı ve insan onuruna karşı hiçbir söylemi bana söyletemezsiniz. Bir lokma ekmek ve vatan sevdasından öte bir kaygım olmadı. Mustafa Kemal’in önderliğinde emperyalizme karşı verilen kavganın bugün de bir neferi olmak ve insan-ı kâmil denen mertebenin kıyısına yaklaşabilmek uğruna çabalayıp duruyoruz.

SORU: SON OLARAK, TİYATRO GAZETESİ OKUYUCULARINA NELER SÖYLEMEK İSTERSİNİZ?

-Dediğim gibi ben 15 yılımı “SAHNE” dergisine verdim. Ne kadar zor bir iş yaptığınızı en iyi ben anlarım. Sevgili kardeşim Nazif Uslu ve değerli eşi Nurhan Uslu’nun hayatlarını nasıl bu işe yatırdığını ilk günden beri takip ediyorum. Okuyucuların Tiyatro Gazetesi’ne sahip çıkmalarını diliyorum.