Murat Demirbaş yazdı: Güzel sanatların ufkunda ne görünüyor?

Türkiye Sanatçılar Derneği Genel Başkanı Murat Demirbaş, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Güzel Sanatlar Müdürü Murat Salim Tokaç'ın görevden alınmasından yola çıkarak, ülkemizin güzel sanatlar alanındaki yol haritasını sorguladı. İşte o yazı:

Murat Demirbaş yazdı: Güzel sanatların ufkunda ne görünüyor?

GÜZEL SANATLARIN UFKUNDA NE GÖRÜNÜYOR?

Ne zaman ülkemizde T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın sanat dünyası ile ilişkileri ve uyguladığı politikalar tartışılsa Haldun Taner ustanın “Vatan Kurtaran Şaban” adlı oyunu gelir aklıma. 1963 yılında yazılıp, 1964 sezonunda Devekuşu Kabare Tiyatrosu tarafından oynanan oyun, Kültür Bakanlığı Müsteşarlığı görevine (biraz da tesadüfen) getirilen Şaban Bey’in icraatlarını anlatır. Bir tarafta hamaset dolu bir muhafazakâr bir bakış, diğer tarafta çarpık ve batı hayranı kompleksli bir kibrin yarattığı taklitçi zihniyet karşı karşıyadır. “Bizim sanata ihtiyacımız yok ki biz kendimiz sanatız…” diye düşünen alaturka bakış ile “Biz onlarla bir tutulamayız. Biz konservatuvarda okuduk. Evropada eğitim aldık…” diyen alafranga bakış karşı karşıyadır.

Genç Cumhuriyetin kendine özgü bir kültür politikası oluşturma gayreti çoğu zaman hayal kırıklığı ile bitmiştir. Cumhuriyetin Devrimci kadroları başta Mustafa Kemal olmak üzere ekmeğimizi üretmek, madenimizi işlemek için gösterdikleri çabayı sanatımızı üretmek için de göstermişlerdir. Atatürk’ün emri ile Musiki Muallim Mektebi (Bugünkü Konservatuvar)’nin kurulması, Özsoy operasının yazdırılması, sahne sanatları için eksik olan altyapının tamamlanma çabaları ve daha niceleri bunun en güzel kanıtıdır. Muhsin Ertuğrul, Necil Kazım Akses, Namık Kemal gibi öncü sanatçılar Cumhuriyet Devrimi’nin ruhunu yaşatmak için büyük çaba göstermişlerdir. Ancak özellikle 2.Dünya Savaşı’ndan sonra çağdaşlaşmayı Batılılaşma gibi gören anlayış devlet-sanat ilişkisinde sürekli kararsızlıklar yaşamıştır. Çünkü Avrupa ülkeleri sanata yüksek bütçeler ayırıp desteklemişlerdir ama sistemleri ve alt yapıları bize benzememektedir. Dolayısıyla buradaki kararsızlık devletin Kültür Bakanlığı’na yüklediği misyon ile ilgili olmuştur daha çok. Kültür ve Turizm Bakanlığı kendisi sanat üreten icracı bir bakanlık mı olacak, yoksa sektör adına üretilen sanat eserlerini destekleyen ve altyapı sunan eşlikçi bir bakanlığa mı dönüşecek.

Bakanlık eliyle sanat üreten bir devlet anlayışı, ileri sanat üretebilmek için Cumhuriyet’in devrimci ruhuna uygun bir planlamaya ihtiyaç duymuştur. Maalesef bunu yapmaya girişen kişiler ise hep suçlanmış ve bürokrasinin hantal ve muhafazakâr kılıcına denk gelmiştir. “Efendim devletin işi sanat üretmek değildir, biz üretilen sanata ve sanatçıya destek olalım” diyenlerin sesi ise genellikle liberal politikalara heves edilen dönemlerde daha çok çıkmıştır.

Bir taraftan sanatçı kadroları bünyesinde istihdam eden, diğer taraftan verdiği teşviklerle sektörü desteklemeyi görev edinen Bakanlık böylece ülkedeki toplam sanat üretiminden neredeyse sorumlu hale gelmiş oluyor. Üstelik devlet yönetimi içinde bu alanın oldukça küçük bir yer kaplamasına rağmen ürettiği etki ve kimi zaman yarattığı kargaşa oldukça ses getirmiştir. Şaban Bey gibiler Bakanlığa bağlı kurumlarda kargaşa çıkınca durumu maalesef Şaban Bey’in repliklerindeki gibi karşılamışlardır.

Şaban: Bu Devletin Tiyatrosu Mızıka-yı Hümayun gibi bir şey aylıklarını tıkır tıkır bu fakir milletin dişinden tırnağından arttırdıklarıyla ödüyoruz…

Yani bu kurumlarda sürekli yaşanan huzursuzluğun nedenini bir türlü anlayamamışlardır.

Geçtiğimiz günlerde de Güzel Sanatlar Genel Müdürü Tamburi Murat Salim Tokaç görevden alındı. Kendisi aynı zamanda tıp eğitimi de almış, Klasik Türk Müziği’nin değerli isimlerinden biridir. Umarız bu görev değişikliği bir tür yeni atılımın ve planlamanın bir parçasıdır. Yoksa bu görev değişimi de geriye yalnızca dedikodu ve magazin üretecek bir hikâye yaratmaktan öteye geçemeyecek.

Tamburi Murat Salim Tokaç Bey’in 8 yıllık görev süresinde ne yaptığı ne yapmadığı artık geride kalmış bir tartışmadır. Önemli olan bundan sonra ne yapılacağıdır. Geçmişte bu tür atamalarla ilgili oldukça ilginç anılar oluşmuş ki; Haldun Taner Şaban Bey’in göreve getiriliş ve görevden alınış hikâyesini oldukça ibretlik biçimde anlatmış…

Yani bir kültür ve sanat politikanız ve onu icra kararlılığınız olmadan yeni bir bürokrat atanacaksa sonuç çok da farklı olmayabiliyor. Ama sizin Klasik Türk Müziği’ni şuradan alıp şuraya taşımak gibi bir niyetiniz var ise; ve Senfoni Orkestralarını bütçe ve idari olarak ayırıp köklü bir düzenleme yapmayı düşünüyorsanız o zaman bu ideale hizmet edecek kıymetli kadrolarımız olduğunu da bilirsiniz. Yok; eğer bir nevi Mızıkay-ı Hümayün’ün başına bir şef arıyorsanız onu da bulmakta hiç zorlanmazsınız. Mesele hangisini tercih edeceğinize karar vermekle ilgilidir. Yoksa mahalle baskısı oluşturmakta oldukça başarılı sözümona sanat muhibbi diye bilinen batı hayranı çevrelerin oyuncağı olursunuz.

Biz dilimiz döndüğünce söyleyelim. Türkiye’nin artık bu alanda vakit kaybetmeye tahammülü yoktur. Bir an önce milli ve bağımsızlıkçı bir ruhla top yekûn olarak varolan altyapımızı Türk müziğinin duyu ve ses zenginliğini ortaya çıkaracak atılımları yapacak şekilde hem yaygınlaşması hem de dünyaya tanıtılması için hantallığından kurtarıp Türk Milletinin ses bayrağı haline getirmek gerekir. Senfoni orkestralarını da elini kolunu bağlayan yönetmeliklerden kurtarıp dinamik ve özgün yapısını koruyarak büyütmek ulusumuzun yüksek karakterinin ve kültürümüzün çoksesliliğe olan yatkınlığını ispatlamak açısından bir zorunluluktur.

Tüm bunlar bir an önce Güzel Sanatlar alanında yapılmalı ki; Devlet Opera ve Balesi’ne ve Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü’ne de sıra gelsin. Çünkü büyük devrimler kendi sanatlarını üretmeyi başaramazsa değerlerini de yaşatamazlar.