Ünlü sahaf Lütfü Seymen'i nasıl kaçakçı yaptılar!
Türkiye'nin en tanınan sahaflarından, Sahaf Müteferrika'nın sahibi, Lütfü Seymen, Kastamonu'nun ilçesi Cide ile ilgili elindeki bazı Osmanlı devletinden kalma belgeleri bir kaç dostu ile paylaşmasının ardından, Kadıköy'deki sahafa baskın yapan polisler, o belgelere el koydu. Medyaya, tarihi eser kaçakçılığı operasyonu olarak servis edilen olay, gerçekte ne idi? Bakın, olayı araştırırken, karşımıza ne çıktı!
Ali Rıza ÖZKAN / İSTANBUL
10 Temmuz, Cumartesi günü neredeyse bütün haber sitelerini atlamadan yayınladığı bir haber vardı. Ajansın hem de videolu olarak geçtiği habere göre, polis Kadıköy’de “çalınmış” Osmanlı belgeleri bulmuştu!
Haber şöyleydi:
“Alınan bilgiye göre, İstanbul Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık Suçlarıyla Mücadele Şube Müdürlüğü ekipleri, Osmanlı Arşivleri'nden çalındığı sanılan ve yıllardır ‘kayıp' olarak aranan Osmanlı Devletinde ‘Kadı Hücceti' olarak adlandırılan mahkeme tutanaklarından oluşan kayıp belgelerin, İstanbul'da İ.L.S. adlı bir kişide olduğu istihbaratı aldı.
Yürütülen soruşturma kapsamında harekete geçen Kaçakçılık Polisi, alınan istihbarat doğrultusunda kayıp belgelerin Kadıköy Caferağa Mahallesinde İ.L.S.'ye ait bir koleksiyon dükkanında saklı tutulduğunu tespit etti. Belirlenen işyerine 1 Temmuz'da operasyon düzenleyen emniyet ekipleri, şüpheli İ.L.S.'yi yakalayarak gözaltına aldı. Baskında, yıllardır kayıp olarak her yerde aranan Osmanlı Devletinde “Kadı Hücceti” olarak adlandırılan ve Kastamonu Vilayeti Cide Kazasında görevli kadılar tarafından görülen davalara ait kararların yazılı olduğu öğrenilen 12 belge ve bu belgelerin kayıt altına alındığı ‘Kadı Sicili' ve ‘Şeriye' olarak adlandırılan 1 klasör ele geçirildi. Kadı ile kolluk kuvvetlerinin yazışmalarından oluşan belgelere el konulurken, şüpheli İ.L.S. hakkında ikmalen tahkikata başlatıldı.”
SAKALLI LÜTFÜ İSYAN ETTİ!
Haberden anlaşıldığı kadarıyla, polis bu olayda ciddi bir ön araştırma yapmış olmalıydı!
“Kayıp” olarak aranan Osmanlı mahkeme tutanakları “Kadıköy Caferağa Mahallesinde İ.L.S.'ye ait bir koleksiyon dükkanında saklı tutulduğunu tespit“ edilerek bir “operasyon” ile kurtarılmıştı!
Peki, gerçek ne idi?
Polisin verdiği bilgilere göre yapıldığı anlaşılan haberin videosunda ise, “kurtarılan belgeleri” okumayı dahi bilmediği açıkça belli olan polisler, Osmanlıca yazılmış kağıtlara yabancı olduklarını daha belgeleri tutuşları ile ele veriyorlardı! Peki, o halde, bu belgelerin çalındığı iddia edilen “o” belgeler olduğunu nereden anladılar?
Belgelerin elinden “kurtarıldığı” iddia edilen kişi ise, sadece Kadıköy değil, bütün Türkiye’nin tanıdığı, hatta ülkenin en bilinen birkaç sahafından birisi olan, tam 27 yıldır “tek kitabiyat dergisi” Müteferrika’yı çıkaran, Sahaf Müteferrika’nın da sahibi Lütfü Seymen, nam-ı diğer Sakallı Lütfü idi!
Gariplikler üst üste gelince, bu işin içinde bir iş var, diyerek, olayın aslını öğrenmek istedim. Kendisini aramadan saatler önce, Sakallı Lütfü, kişisel sosyal medya hesabından isyanını dile getirmişti.
Lütfü Seymen isyanını şöyle ifade etmişti:
“Gözaltına alınmadım. Oda TV’nin haberi gerçeği yansıtmıyor. -tanıdığım- biri tarafından CİMER’e yapilan ihbar sonucunda 25-30 yıldır bende bulunan ve Cide tarih çalışmalarına katkıda bulunur düşüncesiyle muhafaza ettiğim evraklara (mahkeme kayıtları ve hüccet) gelen polisler tarafından el konulmuştur. Bu konuda karakolda ifade verdim. Kaldı ki bu tür evrakların geçmişte çeşitli müzayedelerde satıldığı bilinmektedir. Kırkbeş yıldır eski kitap ve evrak satan biri olarak ilk kez karşılaştığım bu durumu saçma bulmaktayım. Seka’da eriyip hamur olacak tarih malzemesinin kurtarmanın bedelinin bu yolla ödeneceği hiç aklıma gelmemişti. Ben ulaşılamaz bir yerde değilim. OdaTV’nin en azından -durumu teyid için- arayıp fikrimi alması gerektiğini düşünüyorum. Hani gazeteci etiği filan diyorlar ya.”
Elbette, haberi yapan sadece OdaTV değildi. Ama, ben aradım ve yaklaşık 1 saat Lütfü Seymen ile konuştum. Sözü edilen belgelerin, aslında kendi memleketi olan Kastamonu'nun Cide ilçesine ait Osmanlı devletinden kalan, sakladığı ve arşivlediği belgeler olduğunu anlattı. Bu belgeleri birkaç kişiye göstermişti. Soruşturmanın savcılığa, oradan da mahkemeye intikal etmesini beklemek zorunda olduğunu, ancak aklanacağına inancının tam olduğunu defalarca vurguladıktan sonra, bu “işi” tertipleyenlerin peşini bırakmayacağını ve hepsine dava açacağını da ekledi!
OSMANLI BELGELERİNİN ALINIP SATILMASI YASAK MI?
Polisin ajanslara geçtiği bilgilendirmeye göre, “yıllardır kayıp olarak aranan” Kastamonu, Cide kadılığına ait şeriye sicilleri ve hüccetler bulunup kurtarılmış.
Peki gerçekte nedir? Uzmanlara sordum, hepsi ittifakla diyor ki; şeriye sicilleri denilen mahkeme tutanaklarının bulundurulmasının, ticaretinin yapılmasının önünde hiçbir yasal engel yok!
Birincisi, mahkeme tutanakları çoğaltılabilen evraklardandır. Yine, hüccet denilen ifade tutanakları da, zaten ifadesi zapta geçirilen kişi başta olmak üzere birden fazla çoğaltılır. Dolayısıyla, bu evrakların oluşturulduğu andan itibaren çoğaltılması zorunluluğu nedeniyle, resmi makamdaki nüsha dışında, birden fazla kişide olması yüksek muhtemel evraklardandır.
Öte yandan, el konulan evrakların özelinde, belgelerin “Osmanlı Arşivleri'nden çalındığı sanılan ve yıllardır kayıp olarak aranan Osmanlı Devletinde ‘Kadı Hücceti' olarak adlandırılan mahkeme tutanaklarından oluşan kayıp belgeler” olduğuna dair herhangi bir belge de yok! En azından, şüpheli sıfatıyla karakolda ifadesi alınarak serbest bırakılan Lütfü Seymen, kendisine böyle bir belge gösterilmediğini söylüyor!
Emin olmak için aradığım, Osmanlı belgeleri konusunda uzman, akademisyen bir dostum da, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu ile düzenlenen bu alanla ilgili kanunun 23, 24 ve 25. maddelerini dayanak göstererek, yapılan işlemin usulsüz olduğunu vurguladı.
Yine başka bir dostum, Sanat Tarihi araştırmaları ile de tanınan Dr. A. Çağlar Deniz de, Lütfü Seymen’in Türkiye’nin duayen sahaflarından biri olduğunu, maruz kaldığı olayın basına yansıyan kadarıyla kabul edilemez olduğunu ifade etti.
Kolluk kuvvetlerinin alım-satımı serbest olan eserlere, kaçakçılık konusu eserlermiş gibi yaklaşmalarının bu alanda çok ciddi bir bilgi yetersizliğini gösterdiğini söyleyen Deniz, “Basit bir internet araştırmasında an itibariyle dört adet hüccetin satışta olduğu görülmektedir. Haber editörleri de bu tür olaylarda haberciliğin esaslarından olan çift taraflı tahkikatı es geçmeden haber yapmaya özen göstermelidir” dedi.
Beklenti, savcılığın veya mahkemenin tayin edeceği bilirkişinin de yasal düzenlemeyi ve genel durumu göz önünde bulundurarak vereceği raporla, soruşturmanın düşürüleceği yönünde. Ancak, Lütfü Seymen işin peşini bırakmayacağını, kendisini kamuoyunda tarihi eser kaçakçısı olarak lanse edenler ve bu haberlerin yapılmasında sorumluluk sahibi olanlar hakkında davalar açacağını özellikle vurguluyor.