GEMİDEYİM GEMİDE AYAĞIM YEMENİDE

Kara kışın “Heyy ben geldim!” diye nara attığı, bizleri tir tir titrettiği bu günlerde denizden kayıktan, vapurdan gemiden söz etmenin gereği var mı? Yaz günlerinin cılkı mı çıktı? Haklısınız. Ama. Trenden. Kağnıdan at arabalarından faytonlardan söz edip de deniz araçlarından söz etmeden geçemedim. Denizcilikten anlamam ama, biraz gelenek, görenek, inanış, türkü vb duymuşluğum var. Önce folklorumuzda denizin yerine bakalım.

Halkımız denize taş atmanın kötü şans getireceğine inanmış. Türkmen inanışına göre, çocukların beşiğine deniz hayvanlarının kabukları asılırsa nazar değmezmiş. Tekirdağ yöresinde nazar için dökülen kurşun, bir beze sarılarak üç gün hastanın yastığının altında tutulur, sonra denize atılırmış. Halk suyun kötülükleri ve pislikleri arındırdığına inanırmış. Denize atılan elma yüze yüze size gelirse uğur sayılırmış.

Türkülerimizde de motife rastlıyoruz. Kars türküsünde olduğu gibi: “Ay sallanıp geden yâr Getme getme sözüm var Goy bir bakim doyunca Gözlerinde gözüm var” Denizcilik tarihinde, Türk bilginlerinin “Sekiz Yulduz” dedikleri deve şeklinde bir yıldız kümesi uğursuz olarak kabul edildiği belirtiliyor. Açık deniz gemicileri bu yıldız kümesini iyi tanırlarmış. Bulunduğu yöne gemilerini götürmez, askerî harekât yapmazlarmış. Savaşta bu yıldız kümesi ile karşı karşıya kalmaktan sakınırlarmış. Bugünkü kara ve demiryollarının olmadığı asırlarda, askerlerimiz savaşın olacağı en yakın noktaya kadar deniz yolu ile taşınmaktaydı. Kastamonu türküsünün geçmişi Kırım savaşlarına kadar uzanıyor: “Sivastopol önünde yatan gemiler Atar nizam topu dünya iniler Askere gidiyor babayiğitler Anacığım anacığım bana ağlama Eğer gelmez isem kara bağlama” Denizle ilgili deyimlerimiz ve atasözlerimiz var. Önce birkaç deyimden örnek verelim:

Denizde birden fırtına çıkmasına “Deniz bindirdi” deniliyor. Olması zor bir iş anlamında “Deniz kenarında kuyu kazmak” denilmiş. Gün görmüş geçirmiş eski denizciler de “Deniz kurdu” diye anılıyorlar. Gemi sallanmasından midesi bulanıp hastalananlara “Deniz tuttu”, çok paralı kimselere, “Denizde kum onda para”, ele geçirilip geçirilmeyeceği belli olmayan bir şeye “Denizde balık”, Bir şeyin aslına oranla pek küçük bir bölümüne, “Denizden bir avuç su”, Yeni girdiği çevreye alışmakta sıkıntıya düşmeye; “Denizden çıkmış balığa dönmek” deyimleri kullanılmış. Büyük güçlükleri yenmişken, önemsiz bir neden dolayısıyla başarısızlığa uğrayanlara da “Denizden geçip kıyıda boğuldu,” denilmiş. Çok uğursuz ya da şanssız kimseye, “Denize girse kurutur” diyorlar. “İyilik yap denize at, balık bilmezse Hâlık bilir,” denilmekte ne anlatılmak istenir?

Yapılan iyiliklerden mutlaka karşılık beklenmemelidir. Öyle iyilikler vardır ki kul kıymetini bilip karşılığını göstermese de Allah onun mükâfatını verir. Bazı iyilikler de vardır ki kişileri doğrudan ilgilendirmeyebilir veya iyilik yapılan kişi bunun farkında olmayabilir. İyilik bir sadaka gibidir. Gizli ve karşılık beklemeden olmalıdır. Nitekim Allah iyilik yapanı bilir ve o iyiliği karşılıksız bırakmaz. Ayrıca atalarımız, “İyiliğe iyilik her kişinin kârı, kötülüğe iyilik er kişinin kârı” demişler. Denizle ilgili birkaç atasözü daha ekleyelim:

“Deniz kenarında dalga eksik olmaz.”

“Denizdeki balığın pazarlığı olmaz.”

“Denize düşen yılana sarılır.”

“Karpuz kabuğu suya düşmeden denize girilmez.”

Sanmayınız ki, deniz türküleri yalnız deniz kıyısındaki yörelerde söylenir? Bir Ankara türküsü bilirsiniz: “Denize dalmayınca Bir balık almayınca Biz buradan kalkmayız Gök kandil olmayınca” Derler ki “Deniz yoğurt olsa kaşığı olan yer.” Deniz sevilir de, densiz sevilmez. Ayrıca, deniz dalgasız, gönül sevdasız olmaz.

Osmanlı döneminde, gayri Müslim bir dulun gönlü bahriyeli Recep’e düşmüş. Geminin her gelişinde limana koşar, Recep’i beklermiş. Recep “alırım, alırım,” der de bir türlü bu kadını almaz, gönlünü eğlendirirmiş. Kadının sabrı kalmamış. Duygularını türküye dökerken: “Hani benim receb'im receb'im Sarili da vereceğim, Almazsa karakola gideceğim,” demiş. Bayanın kendi lehçesiyle “Sarili da vereceğim” sözü zaman içinde “Sarı lira vereceğim” diye söylenmeye başlamış. Yoksa niçin sarı lira versin, Recep almayınca karakola gitsin.

Kelimenin aslı “Eyyâm ola,” veya “Hey yâ Mevla”dır. Zaman içinde “Heyamola” haline gelmiş. Gemicilerin gemi demirini alırlarken veya kürek veya ağır bir şeyi çekerken "haydi çek, gayret" anlamında bir ağızdan yüksek sesle ve makamla söyledikleri söze deniliyor. Balıkçı veya ekinci türkülerinin çoğu heyamoladır. Bunlardan birini yazayım:

“Gemiciler kalkalım

Şu yelkeni takalım

Şuşurup da yelkeni

Sırt üstüne yatalım”

 

Denizlerle ilgili pek çok manimiz var. Birkaçını aktarmak istiyoruz:

“Deniz tuzsuz olur mu / Balık pulsuz olur mu / Kasabanın kızları / Yavuklusuz olur mu?”

“Denizin ortasında / Mum yanar sofrasında / Benim bir yarim var / Tekirdağ ortasında”

“Denizde mataramız / Ayrı düştü aramız / Ne kadar ayrı olsak / Yürektendir yaramız.”

“Denizin dibi kaya / Cemâlin benzer aya / Ben o yârdan usandım / Benleri saya saya"

 “Denizin dibi minare / Dalga vurdu kenara / Yeni zaman kızları / Bu yıl olmuş avare.”

 

Cumhuriyet döneminin ressam şairlerinden Bedri Rahmi Eyüpoğlu, doya doya seyrettiği, yeryüzünün renklerinden usanmış gibi, denizlerin diplerini özlemekte. Hayal dünyasındaki deniz öyle bir denizdir ki, rengi yoktur:

“Değil kardeşim değil,

Benim sevdiğim denizlerin dibi,

Ne mavi, ne yeşil, ne camgöbeği,

Benim sevdiğim denizlerin dibi renk değil.

........................

Yaz aşı, deniz aşı,

Denizdir her işin başı.

 

Denizle başlamalı her şey,

Denizle bitmeli,

Kelleyi koltuğa almalı,

Dibi görünen denizlere gitmeli.”

Dost deniz kenarındaki taşlara benzer. Önce tek tek toplarsın sonra birer birer denize atarsın ancak bazılarına kıyamazsın. Kıyamadığın o gerçek dost, gönül dostudur. Nice sevdalı sözler vardır ki, denizlerle bütünleşir. Kimi zaman denizler mürekkep gökyüzü kalem olurda yıldızlara binlerce kez seni seviyorum diye yazar. Âşıktır bu. Ufukta bir gemi görse sevgilisin taşıyan mavi denize dalar geriye bakmadan. Der ki; “Ben her gece sen uyurken deniz olup vuruyorum sahillere, rüzgâr olup esiyorum sessizce, sen uyurken yüreğim geliyor üstünü örtmeye, bensizken üşümeyesin diye… Çünkü deniz bir martı, her rüya bir uyku, her nota bir şarkı, her mezar bir ölü, her ağaç bir kök bulur da ben senden başkasını bulamam. Kara ulaşımı kadar deniz ulaşımı da türkülerimiz içinde vücut bulmuş. Uzun anlatmak yerine kısa bir liste vermekle yetinmek istiyorum:

Trabzon: “Ben gemilen gidemem / Yol yok mudur karadan / Seni benim elimden / Ancak alır Yaradan.”

Tekirdağ: “Oy gemi gemi / Eyleme beni / Görmedim yârimi / Dün akşamdan beri”

Giresun: “Giresun üstünde vapur bağrıyor / Eşref’in yarasını doktor sarıyor..”

Rumeli; “İstanbol’dan çıkar da vapor dumanı / Ah yesirlerin okunuyor fermanı.”

Sinop: “Tirenden mi indiniz / Vapura mı bindiniz / Birer birer baş olmaz / Cümleniz hoş geldiniz”

Rize: “Denizde vardır kara / Acaba kayık mi dur / Kaldık uzak uzağa / Ağlasam ayıp mi dur?”

Erzincan (Eğin): “Fırat kenarında kayık değilim / Senden ayrılalı ayık değilim”

Malatya: “Fırat kenarında yüzen kayıklar / Anam ağlar bacım beni sayıklar..”

İstanbul: “İstanbul’dan gelir kayık / İçi dolu sarhoş ayık / Bulamadım kendime layık…”

Uşak: “Deniz üstünde biber / Kayıklar gelir gider / Ne mektup var ne haber / Yüreğim yanar gider…”

Sivas: (Sivas Halayı hoplatma bölümünden: Gemideyim gemide Ayağım yemenide / Alacaksan al beni / Nişanlım var geride // Gemici başı mısın / Cevahir taşı mısın / Sana bir nişan versem / Koynunda taşır mısın”

Gemili, vapurlu, kayıklı onlarca türküyü saptamamız mümkün. Ama, ben yoruldum. Sabah erkenden ayrılık var. Onun için yazımı geceden paylaştım. Tez zamanda döneceğime inanıyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar