“GÜVERCİN AĞIZLI ZAMANLARDA” LEYLÂ HANIMLAR

Zaman Tünelimizin 6 Aralık 1936 tarihli köşesinde Leylâ Hanım’ın ölümü kayıtlı. Bayan şair ve bestekarlarımız arasında iki Leylâ Hanım var. Çoğu kişiler gibi, zaman zaman ben de karıştırıyorum. Büyük Leylâ Hanım, Keçecizâde İzzet Molla’nın yeğeni olarak tanınır. Babası Moralı Zâde Hâmid Efendiyi çocuk denecek yaşta kaybetmiş. O yıllarda evlendirilmiş. Kısa sürede boşanmış. Dayısı olan Keçecizade İzzet Molla'dan özel ders almış. Şair Fitnat gibi hazır cevaplığı ve şakacılığı ile tanınmış. Mevlevî tarikatına katılmış.

Bir şiirinde: “Ben de Monla Celâleddin-i Rûmî’yim bugün / Münkirânın attığı ahcâr bâr olmaz bana” diyor. Yani, “Mevlânâ Celâleddin’in ‘Ben Hz. Muhammed’in yolunun tozuyum’ dediği gibi; ben de Mevlânâ’nın kulu-kölesiyim. Bu yolda yürürken bazı kimseler bana taş atıyor. Hiç önemli değil… İnkârcılarla tartışmaya gerek yok. Onların attığı taş bana zarar vermez. Bana yük olmaz,” demek istiyor.

Bugün ölüm yıldönümü nedeniyle anlatmak istediğim Leylâ Hanım, Cumhuriyet Türkiyesi’ni gördü. “Saz” soyadını aldı. Öbür Leylâ hanımın öldüğü yıllarda, (Doğum tarihi kimi kaynaklarda 1850, kimi kaynaklarda 1845 olarak gösterilmekte.) Hekimbaşı İsmail Paşa'nın kızı olarak doğdu. Çocukluğunda bir süre sarayda kaldı. Sultan hanımların nedimeliğini yaptı. Sarayda kaldığı günlerde, Nikoğos Ağa ve Medeni Aziz Efendi'den Türk müziğini öğrendi ve bu alanda kendini yetiştirdi. Babası İzmir valiliği yaparken Vilayet Mektub-i Muavini Giritli Sırrı Efendi'yle evlendi. Eşinin Pizren, Tuna vilayetlerindeki mektupçuluk görevleri ve Trabzon, Kastamonu valiliği nedeniyle İstanbul dışında da bir çok yer gördü.

İki yüze yakın bestesi vardı. Ancak, Bostancı'daki köşkü yanınca, anı defteriyle birlikte bestelerinin notaları da yanmıştı. Sonradan tekrar yazabildikleri besteleri repertuarda yer alıyor. “Yaslı gittim şen geldim / Aç koynunu ben geldim / Bana bir yudum su ver / Çok uzak yoldan geldim” dizeleriyle başlayan Samih Rıfat’ın şiirinden yaptığı beste, günümüzde de çocuklarımızın okulda öğrendiği ilk marşlardan birisi.

Toplayabildiği şiirleri 1928 yılında “Solmuş Çiçekler” adıyla yayınlandı. Harem ve Saray’la ilgili anıları 1920-1922 yılları arasında Vakit gazetesinde tefrika edildi. Daha sonra 1974 yılında “Haremin İçyüzü” adıyla kitap halinde yayınlandı. Leyla Saz Hanım’dan bir gazel ve bir şarkı örneği aktarmak istiyorum:

GAZEL

Aksi hüsni yâr, eşki çeşmi biferden geçer

Fülki gevherdir o, gûya Bahri Ahmerden geçer

 

Yekden olmak isteyen ol gül bedenle ey gönül

Pirehen veş sînesin çak eyleyüp serden geçer

 

Bak bu lûbetgâhı dehrin ruzü şeb mihrü mehi

İki tıflı nazenindir sanki çenberden geçer

 

Kametin seyreleyen Tuba'ya eyler mi nigâh

Lâ'li can bahşin emen elbette kevserden geçer

 

Sanma tesir eylemez Leylâ o senkin tıynete

Naveki âhı derun puladü mermerden geçer

ŞARKI

Geçen şimdi bu yerden bâdı ömri bikararımdır

Demadem çağlayan eşki duçeşme girye barımdır

Değildir lahni bülbül, bu enini kalbi zarımdır

Açıl ey göncei ümmid açıl ki son baharımdır

Açıl da çeşmi cana bari bir rengi vefa göster

Sen îsal it meşamı kalbe bir buyı safaperver

Bu gün güldür beni yoksa sabahı haşrı kim bekler

Açıl ey goncei ümmid açıl ki son baharımdır

 

6 Aralık 1936 da 86 yaşında Kızıltoprakta ölen Laylâ Saz Hanım, Edirnekapı Şehitliğinde defnedildi. Leylâ Saz Hanım’ın bestelediği şarkıların bir çoğunun güftesi kendisine ait, ayrıca onun şiirlerinden başka bestekarların yaptığı şarkılar da var. Ne yazık ki adının geçtiği birçok şarkının üzerinde kuşku perdeleri var. Örneğin, Leylâ Saz Hanım’a ilişkin biyografi yazılarının hemen hepsinde “Mani oluyor hâlimi takrire hicabım” sözleriyle başlayan şarkı, Leylâ Hanım’a ait görülüyor. Bir çok kaynakta bu şarkının Tatyos Efendinin bestesi olarak kayıtlı. Acaba güfte mi Leylâ Hanım’a ait diye düşündüm. Yine bazı kaynaklarda güftenin Nigâr Hanım adına kayıtlı olduğunu gördüm.

Ancak zahmetli bir araştırma sonucunda güftenin Nigâr Osman Hanım’a ait olduğunu, aynı güfteyi Tatyos Efendinin Hicazkâr makamında, Leylâ Saz Hanım’ın da Suzidil makamında bestelediğini öğrendim. Bu beste TRT repertuarında 7477 numara ile kayıtlı.

Birçok kaynakta güftesi Leyla Hanım’a bestesi Mısırlı İbrahim’e ait olduğu kayıtlı olan şarkıyı hatırlarsınız: “Seni sevdâ çiçeğim, tâc-ı serim / Bilemezsin ne kadar çok severim / Bunu her gün sorarım, tazelerim / Söyle, kalbinde benim var mı yerim?” Oysa TRT kayıtlarında bu hicaz şarkının sözleri İbrahim Uygun’a bestesi Leylâ Saz Hanıma ait görülmekte.

“Yaslı gittim şen geldim” sözleriyle başlayan “Akdeniz Marşı” marşlara ilişkin bir kaynakta yanlışlıkla “Güfte: Leyla Saz, Beste: Samih Rıfat” olarak kaydedilmiş. Oradan alıntı yapanların tümünde aynı yanlışlık devam ediyor. İnternet ortamında ulaştığınız onlarca kaynakta bu yanlışlığı görmeniz mümkün. İlgi alanı Türk Sanat Müziği olan araştırmacılara ve kurumlara çok iş düşüyor. Leylâ Hanım’ı Mustafa Necati Karaer kadar güzel anlatmak mümkün değil:

“Bir kanadında “dün”, birinde “yarın”,

Güvercin ağızlı zamanların

Ki şarkısı göklerde dönüp durur.

Can evinin kapısında o yağmur

Ha yağdı ha yağacak sicim sicim,

Sen ne dersin bu işe, güzel acım:

“Mani oluyor hâlimi takrire hicabım

Üzme yatişir üzme firâkınla harâbım”

 

Dudağında ince sesli bir rüzgâr,

Yılların izdüşümü bu şarkılar

Ki Leylâ Hanım’ı bize getirir.

Güzelin, sevginin gözbebeği şiir

Ses olur iplik iplik, mısra mısra,

Yansır ayrılıklardan aynalara:

“Nerdesin nerde acep gamla bıraktın da beni

Aradım çok aradım ah o gözüm nûru seni”

Zamanın üçüncü boyutu artık

 

Kavuşmalarla başlayan ayrılık,

Gelenler ve gidenler durağında.

Nerede masalların Kaf Dağı’nda

Sonsuza at koşturan şehzadesi,

Nerede, kırk ikindilerin sesi:

“Harab-ı intizar oldum aman gel

Yeter üzme efendim her zaman gel”

Önceki ve Sonraki Yazılar