Ahmet Özdemir
ŞARKIŞLALI ÂŞIK SERDARÎ
Şarkışlalı Serdarî, ilk kitaplarımdan biriydi. Bilemezdim ki, son kitaplarımdan biri olacak. Aylar önce basıldığını öğrendim. Ama evladın babasına kavuşması gibi yeni ve özlemle elime aldım.
Latinlere mal edilmiş bir atasözü vardır: “Verba volant, scripta manent.” Yani “Söz uçar, yazı kalır.” Bu atasözü ticari alan kadar edebiyat alanında da geçerlidir. Söz uçarak meraklısının, öğrenmek isteyenin kulaklarına konsa da “Hafıza-i beşer nisyan ile maluldür. - İnsan hafızasının eksikliği unutkanlığıdır.”
Ancak 15. Yüzyıldan itibaren bazı âşıklarımız şiirlerini yazıyla buluşturmak imkânı buldular, cönklerde yer aldılar. Mensubu oldukları tarikat törenlerde tekrarlanan şiirlerden, günümüze ulaşanlar da oldu. Ama, bildiğimiz kadarıyla bir tarikata mensup olmayan Serdarî gibi pek çok sanatçımız, bu şansı elde edememişti. Onun şiirlerini yeni kuşaklara aktarabilecek olanlar; göçler, savaşlar ve yaşlılık nedeniyle, eski deyimle “nakilan-ı asar” olamadan bu dünyadan göçmüşlerdi.
Saz imkânı olmayınca, şiirlerin nağmeleri dilden dile, kulaktan kulağa ulaşıp, derleyicileri bulmadı. 1937-38 yılına kadar hiçbir şiiri bir deftere veya bir kâğıda yazılmamıştı. İyi ki, kıyıda köşede kalan eksik, karışık, katışık şiir kırıntıları özverili aydınlarımızın sayesinde bir durum tespiti olarak derlendi.
Serdarî’nin şiirleri, 19. Yüzyıldaki sosyal ve toplumsal yaşantımızın bilinmesi ve geleceğe aktarılması açısından önem taşıyor:
“… Zenginin sözüne beli diyorlar
Fukara söylerse deli diyorlar
Zamane şeyhine veli diyorlar
Gittikçe çoğalır delimiz bizim
Fukara halini kimse sormuyor
Ehl-i diyanetin yüzü gülmüyor
Padişah sikkesi selam vermiyor
Kefensiz kalacak ölümüz bizim ……..
Tahsildarlar çıkmış köyleri gezer
Elinde kamçısı fakiri ezer
Döşeği yorganı mezatta gezer
Hasırdan serilir çulumuz bizim
…
Açlıktan benzimiz sarardı soldu
Ağlamaktan gözlerime kan doldu
Üç yüz üç senesi bir afet oldu
Dördü bir okkadır dolumuz bizim.
…….
Açılmadı ikbalimiz bahtımız
Şen olsun İstanbul payitahtımız
Tevellüt ellidir geçti vaktimiz
Nöbetini gözlüyor salımız bizim
Serdarî halimiz böyle n’olacak
Kısa çöp uzundan hakkın alacak
Mamurlar yıkılıp viran kalacak
Akıbet dağılır İlimiz bizim.
19. Yüzyılda Osmanlı Devleti’nde meydana gelen kıtlık ülke genelinde büyük sıkıntı yarattı. İç Anadolu’da Ankara, Kayseri, Yozgat, Sivas’ta etkisi de büyük olmuştu. Kıtlık sonucu gıda sıkıntısı yaşayan halk, yerlerini, topraklarını terk ederek bir bilinmezin peşinden göç etti. 1873-1874 kışında da İç Anadolu’da 200 bine yakın kişi ölmüştü. Kıtlık ve sefaletten iki oğlunu kaybeden Serdarî, tek kolu ile çok zor koşullarda kalabalık bir nüfusun maişetini temin etmeye çalışmıştı.
Şiirlerinde yaşanan kıtlık felaketlerinden halkın etkilenişini dile getirdi. Toplumsal konuları da işledi. Serdarî, yaşadığı bir gönül macerası dışında dar bir çevrenin dışına çıkma imkânı bulamamıştı. Bedenen özürlü olmasına rağmen ömrünü çiftçilik, avcılık ve türlü ek işlere yaparak yoksulluk içinde geçirmişti.
Şarkışla yöresinin renk ve motiflerini; sosyal yaşantısını, deyim, atasözü türü kültür unsurlarını, gençlere öğütlerini şiirlerinde vermiştir.
“Dinlen kızlar size vasiyetim var
Özü geçkin olur hocaya varman
Mala tama edip sakın aldanman
Sakalı ağarmış kocaya varman”
“Aklı olan her yerlere atılmaz,
Altın madenine elmas katılmaz,
Bakır pazarında cevher satılmaz,
Boşa cevherini bakır eyleme ...”
“Alem gamda iken sen bir hoş olma
Nefsine uyup da zorba baş olma
Fukara okuna nişantaş olma
Atarken atarken vururlar seni”
Sivas Belediyesi’nin 2018 yılında başlattığı Sivaslı Âşıklar” serisinin arkasından hayatta olan ve aramızdan ayrılan Sivaslı âşıklara ilişkin yeni kitap dizileri hazırlatması kültürümüz açısında önemli ve değerlidir. Böylece halk edebiyatımızın pek çok meçhul kahramanının eserleri, bugünkü ve tespit edilebildiği kadarıyla “uçmadan” yazılı kaynakta yarınlara kalacaktır. Bu dizinin üçüncü serisi için yazdığım kitaplardan biri de Şarkışlalı Gafil’ydi. ^Nu da gelecek yazımda anlatayım.