Egemen Bağış, büyük edebiyatçı Yakup Kadri'nin Prag Büyükelçiği dönemini anlattı

Türkiye Cumhuriyeti Prag Büyükelçisi Egemen Bağış, bu haftaki videolu mesajında Atatürk'ün yol ve dava arkadaşı büyük edebiyatçı Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nu  anlattı. 

Türkiye Cumhuriyeti Prag Büyükelçisi Egemen Bağış, bu haftaki videolu mesajında Atatürk'ün yol ve dava arkadaşı büyük edebiyatçı Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nu  anlattı. 

Bilindiği gibi Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Atatürk'ün isteği üzerine Kadro isimli dergiyi kapatıp ilk önce Tiran'a arkasından ise Prag'a Büyükelçi olarak atanmıştı.

Yakup Kadri Karaosmanoğlu'ndan büyük bir övgüyle bahseden Bağış, Karaosmanoğlu'nun Zoraki Diplomat adlı eserine de değindi.

 Bağış videosunda; Yakup Kadri'nin Zoraki Diplomat eserinde, Nazi Almanyası'nın Çekoslovakya üzerindeki etkisini, tarihi gelişmeleri ve Nazi istilasını anlamak bakımından önemli bir kaynak olduğunu belirtti.

Türkiye Cumhuriyeti Prag Büyükelçisi Egemen Bağış, videolu mesajında şunları söyledi:


İyi Pazarlar 

Bu hafta sizlere eski bir meslek büyüğüm olan ve milletvekilliği sonrası ülkemizi ve aziz milletimizi bugün bizim temsil etmekten onur duyduğumuz Prag’da 1935 ile 1939 arasında Türkiye Cumhuriyeti Büyükelçisi olarak temsil eden ve Türk edebiyatına onlarca klasik eseri ile muazzam katkılarda bulunan rahmetli Yakup Kadri Karaosmanoğlu’ndan bahsetmek istiyorum. 

O dönem Kadro adlı siyasi bir Dergi çıkaran Yakup Kadri Karaosmanoğlu, kendi anlatımıyla çok istemediği halde yol ve dava arkadaşı Atatürk’ün talimatı üzerine  dergisini kapattı 1934’te önce Tiran’a elçi olarak atanarak ve kısa bir süre sonra 1935'te Prag’a tayin edildi. 

1939'da Lahey, 1942'de Bern, 1949'da Tahran ve 1951'de yine Bern elçiliklerine getirilerek 20 yıllık Büyükelçilik tecrübesi sonrası 1955 yılında Bern büyükelçimiz iken emekli oldu. 

Çekoslavakya tarihinin önemli bir dönemine büyükelçimiz olarak şahitlik eden Karaosmanoğlu, gözlemlerini kaleme aldığı Zoraki Diplomat adlı kitabında okurları ile paylaştı. 

Prag ve Türk Çek ilişkilerine ilgi duyan herkesin okuması gereken bu eserden beni de etkileyen bazı bölümleri sizlerle paylaşmak isterim. 

Zoraki Diplomat adlı eseri, yazarın diplomatlık yıllarının eseri olarak ortaya çıktı. Kitapta Karaosmanoğlu Çek’lerin unutulmaz lideri  Masaryk’den Beneş’e kadar geçen dönemde Nazi Almanyası'nın Çekoslovakya üzerindeki etkisini, tarihi gelişmeleri ve Nazi istilasını yalın bir dille anlatıyor.

Üstad o yılların Prag’ını anlatırken şöyle bir tasvir yapmış: 

“Prag, Çeklerin Altın Praha adını taktıkları bu rüya şehri, şatoları, katedralleri, anıtları, çeşmeleri ve bahçeleriyle hala Bohemya krallarının ihtişamlı ömrünü sürer gibiydi. Vltava nehrinin beri yakasından Mala Strana'ya bakınca, biz de kendimizi, yüzlerce yıl evveline dönmüş sanırdık. Hele dördüncü Karol köprüsünden geçip de Yaldızlı Çeşme sokağına sapınca zaman anlamını büsbütün kaybederek çağdan çağa dalıp giderdik. On dokuzuncu yüzyıl, yirminci yüzyıl, yeni Prag'la beraber, ne kadar arkamızda kalırdı! Sanki, biz doğdugumuz günden beri, hep bu daracık sokaklardan yürüyerek bu gotik mabetlere girip çıkmış, bu Rönesans sarayları önünden geçmiş, bu barok heykeller arasında dolaşmıştık. Sanki modern şehirlerin dülger işi apartmanlarını, mühendis marifeti caddelerini, meydanlarını hiç görmemiştik.”

Tarihi dokuyu koruma konusunda dünyanın en başarılı şehirlerinden biri olan Prag için aslında bu tasvir bugün bile geçerliliğini korumaktadır. 

 O dönemlerde ülkemizi Varşova'da büyükelçimiz olarak temsil eden Yahya Kemal ise Prag için 

“Bir şehr idi daima gûneşsiz 
Tek semtini görmedim Beneşsiz“ 

derken Yakup Kadri meslektaşı Yahya Kemal’in mısralarını şu değerlendirme ile yazmış: 

“Şairin ilk mısrası bir dereceye kadar doğru, son misrası ise tam bir gerçeğin ifadesidir. O zamanlar, Prag șehri içinde başınızı nereye çevirirseniz, nereye girip çıkarsanız mutlaka Beneş'in muhtelif çapta fotoğraflarıyla karşılaşırdınız. Bir çok sokak ve caddelerin adları ucunda da mutlaka bir Beneş ekinin belirdiğini görürdünüz. Nitekim, bizim elçiligin bulunduğu mahalleye Bubeneş derlerdi ve karşımızda eskiden Beneş'in oturduğu köşk vardı.” 


Cumhurbaşkanı Beneş’in görevi bırakma sürecini ve Nazi Askerlerinin Prag’a gelişi sonrası yaşananları ve müttefikleri tarafından ortada bırakılan Çek’lerin yaşadığı sükutu hayali detaylı olarak anlatan Yakup Kadri’nin şu anısı çok enteresan: 

“Bir akşam, Venceslas meydanına çıkan sokaklardan birinin dirseğini dönerken içinde bulunduğum elçilik arabamızın başına da böyle bir şey gelmek üzere idi. Fakat, hâlâ nedendir bilmiyorum, şoförümüz "Türkiye" kelimesini söyler söylemez, yumruk sallayarak ve homurdanarak etrafımızı saran kalabalık birdenbire kuzu sürüsüne dönüverdi ve bizimle hazin hazin dertleşmeğe başladıydı: "Gördünüz mü, bize neler ettiler, bizi ne alçakçasına sattılar eski dostlarımız?" diyordu hep bir ağızdan bu insanlar. "Sizden rica ederiz, memleketinize döndüğünüzde anlatın herkese; hak ve adalet namına durmadan anlatın, şu tarihî dramı..."

Bugün dünyanın dört bir yanında umudunu ülkemize bağlayan milyonlarca mağduru düşününce aslında tarihsel sorumluluk, mazlûma sahip çıkma ve adaletli yaklaşımımızın genetik kodumuzun gereği olduğunu görüyoruz. 


Atatürk’ün vefatından kısa bir süre sonra Karaosmanoğlu’nun Çekoslovakya’nın yeni seçilen Cumhurbaşkanı Dr. Haha’yı tebrike gittiği zaman yaptığı görüşmede hissettikleri ise çok anlamlı. Bakın o zamanki Çekoslovak Cumhurbaşkanı atamızın vefatını nasıl değerlendirmiş:

“Merasimin bu ilk safhasından sonra Dr. Haha gene aynı vakarla bizim sıraya yaklaştı. Baştan itibaren elçilerin birer birer ellerini sıkıp hatırlarını sorarak benim önüme kadar geldi. Öbür elçilere yaptığı gibi elimi sıkıp hatırımı sorduktan sonra bir müddet duraladı. Şefkatli bir baba gözleriyle gözlerimin içine baktı ve "Elçi Bey," dedi. “Atatürk'ün ölümüyle yalnız siz Türkler değil, hepimiz büyük bir adam kaybetmiş oluyoruz. O, tarihte eşine pek az rastgelinen millet kurtarıcılarından ve devlet kurucularındandı."

Dr. Haha, bana bu sözleri söylediği zaman, Atatürk aramızdan ayrılalı henüz iki ay bile olmamıştı. Hasretinin yarası, kalbimin üstünde taptaze duruyordu. Dr. Haha, parmağını oraya basmakla, az kalsın, gözlerimden yaşlar getirecekti. Hem, o güne kadar nice yabancılardan teselli ve başsağlığı sözleri işitmiştim; benim içime bu kadar dokunanı olmadıydı. Obürleri daha az mı samimi idiler? Zannetmiyorum. Fakat, bu bahtı kara ihtiyarın ağzında Atatürk bahsi büsbütün başka bir mana almıştı. Öyle ki, "millet kurtarıcısı", "devlet kurucusu" derken bana, sesi heyecandan titriyor gibi gelmişti. Ne heyecanı? Kim bilir, belki, Çekoslovakya’da Atatürk'ün dehâ ve iradesi çapında, bir uzağı görür ve bir sarsılmaz iradeyle kurtulup kurulmuş olsaydı bugünkü felakete uğramazdı diye mi düşünüyordu? 

Yakup Kadri Karaosmanoğlu  emekli olduktan sonra 1957'de Ulus gazetesinin başyazarlığını 1960 İhtilali’nden sonra Kurucu Meclis Milli Birlik Komitesi Temsilciliğini, 1961-1965 arasındaki Manisa milletvekiliğini üstlendi. oldu. 1962 yılında partisinin Atatürk ilkeleri ile ters düştüğünü ileri sürerek istifa etti. 1965 yılında politikadan çekildi ve 1966'da Anadolu Ajansı yönetim kurulu başkanlığına seçildi.
Yakup Kadri Karaosmanoğlu, 13 Aralık 1974 tarihinde tedavi gördüğü Gülhane Askeri Tıp Akademisi’nde hayatını kaybetti. Cenazesi, İstanbul Beşiktaş’ta bulunan Yahya Efendi mezarlığında annesinin yanına defnedildi. Nur içinde yatsın. Allah rahmet eylesin. 


Zoraki Diplomat kitabı başta olmak üzere eserlerine göz atmanızı tavsiye ediyor, keyifli bir Pazar günü diliyorum.